Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sokak sokak içinde

Sokak sokak içinde
 

istanbeautiful.com sitesinden alınmıştır.


Elimde koca bir şövale yürüyorum Kadıköy sokaklarında. Çeşit çeşit insan geliyor karşımdan değişik yönlerden, değişik hızlarda ve amaçlarda. Seviyorum bu halini canlılığını, uyanıklığını, hareketliliğini, insanı hemen sarmalayışını, sorgusuz içine alıverişini. Bazen birşeylere başkaldırışlarımızla, bazen birilerini anışımızla hepimiz bir oluruz kaldırımlarında. Hepsinin farklı birer ruhu, farklı insan kalabalığı vardır aslında.

Bodrum sokakları düşüyor aklıma, tam da Kadıköy sokaklarında. Yazın hafifliği, denizin mavisi, havada asılı kalan anason kokusu . Bodrum sokaklarında renk renk giyimli, eğlenmeye, aşka, neşeye aç sokağın akıntısına kendini bırakmışlar, omuz omuza yürümeye çalışan insanlar. Müzik sesleri karışıyor birbirine dört bir yandan. Bir taraftan ' We no speak Americano' çalarken, diğer yandan İbrahim Tatlıses'in diskoya uyarlanmış bir versiyonu mesela. Kimisi birine kulak verip dansederken, diğer biri ikisini de algılama kapasitesinde içkisini yudumluyor kenarda. Vitrinleri göz alıcı hediyelik eşyalar, takılar, şapkalar, çantalar, mayolar, yazın hafifliğinde püfür püfür kıyafetler satan minik minik dükkanlar süslüyor sokağı. Her birinin kapısında değişik dillerde müşteri yakalamaya çalışan tezgahtarlar, Bodrum sokaklarının hareketine daha da fazlasını katarlar. Bir büfede sebzeli döner kokusu yayılırken, diğer birinden waffle kokusu küçük bir esintiyle gelir burnumuza.

Şövalem ve ben ilerliyoruz Kadıköy sokaklarında. Bodrum sokaklarının aksine, dört mevsimlik Kadıköy sokaklarında. Abartısızdır, enteldir, doğaldır, yokuşludur, tepeye vardığında bambaşka görünür gözüne. Boğa'da buluşur herkes, her daim birilerinin buluşma noktasıdır. Adımlarım şaşıyor birden, havalanıyorum aniden, reklamlardaki gibi, kokuyu alınca. Mis gibi taze çekilmiş kahve kokusunu takip ediyorum. Yere konduğumda kendimi bir paket kahve siparişi verirken yakalıyorum. Oradan çıkıp, devam ediyoruz yola, kalabalığım artıyor, şövalem, kahve paketim ve ben. Derin bir nefes alıp, Kadıköy'ün daha da darlaşan ara sokaklarına dalıyorum bu kez. Bir yanımda çeşit çeşit baharatlar satan aktarlar, bir yanımda dışarı doğru uzanan balık tezgahlarının önünden geçiyorum. Sonra bir küçük meydan çıkıyor karşıma, ya da ben çıkıyorum onun karşısına. Meydanın ortasında üç genç müzik yapıyorlar, esmer olan rasta yapmış saçlarını, kukağında küpesi, diğeri Yalan dünyadaki Eylem  gibi, üçüncüsü ise kızıl kıvırcık saçlı. Hepsi halinden memnun hoş bir müzik yayılıyor etrafa. İzleyicileri zevkle izliyorlar onları. Bir başka sokak aklıma geliyor şimdi. Venedik sokakları.... her köşesinden hoş müzik seslerinin yükseldiği, kanalcıklarla birbirine bağlı büyülü şehir ve sokakları. Kanallarında gondollarda gezip etrafı fotoğraflayan turistleri keyifle gezdiği, her gondolun arka başında ayakta duran siyah beyaz çizgili tişörtleri, başlarında denizci şapkalarıyla İtalyan şarkıları mırıldanan gondolcular geliyor aklıma şimdi. Müzik eşliğinde daldığım birkaç dakikalık yolculuğumdan çıkıp, ilerliyorum yeniden. Sokağa uzanan bordo rengi kepengi ve önündeki ufacık masaları ile şirin bir pastanenin önünden geçiyorum. Karşımdan gelen bir adam dikkatimi çekiyor kalabalığın içinde. Vücudunda yürümesini farklılaştıran bir problem var belli ki. Sanki her adımda bir ritm eşliğinde vücudu diğer tarafa düşüyor gibi. Bir an şüpheye düşüyorum, 'Acaba benim duymadığım bir müziğe mi eşlik ediyor?' Ama yüzünde bir huzur hissediyor ve gülümsüyorum. Anlaşılan fiziki dengesinin aksine iç dengesi yerinde. Karşıdaki küçük kahve dükkanından bir orta kahve siparişi veriyorum ve sokak üzerindeki küçük masalardan birine ilişiyorum gelen geçeni de izlemek üzere. Mavi saçlı bir genç geçiyor yanında kaşının ucuna yaptırdığı piercingi ile. Arkadan bir motorsiklet sesi duyuyorum kalabalığın arasından. Büyük bir motorsiklet geliyor gerçekten, üzerinde siyah deri montlu ve koyu renk gözlüklü bir sürücü. Adamın başının üzerinde boynunu dayamış koca bir köpek görerek şaşırıyorum herkes gibi. İki kafa üst üsteler sanki, köpeğin gözlerinde pembe renkli güneş gözlükleri. Koca ön ayaklarını sürücünün omuzlarına dayamış ve yol alıyorlar. Kadıköy sokaklarında insan çok farklı manzaralarla karşılaşıyor. Kahvemi içip kalkıyorum şövalem, kahve paketim ve ben, birkaç adım sonra yeniden küçük bir meydana geliyorum. Bu sefer çalınan müzik Karadeniz'in mis kokulu yaylalarında. Ama ulaştığımda herşey çoktan başlamış ve belli bir tempoya ulaşmış. Müzisyenlerden birinin elinde tulum, diğerinde kemençe. Karşılarında da dört beş kişiden oluşan bir horon ekibi. Keyifle geçiyorum önlerinden, artık otobüse de binerek günün hakkını verip, eve ulaşmayı planlıyorum. Köşeden durağa ulaşıyorum. Kalabalığım ve ben otobüse biniyoruz, İstanbul ve ülkemizin değişik yörelerinden gelmiş bir gurup insanı da kalabalığımıza katarak.  

 
Toplam blog
: 46
: 826
Kayıt tarihi
: 07.08.12
 
 

Küçük bir gülümseyiş ya da farkındalıklar yaratacak atıştırmalık öyküler yazmayı planlıyorum, bun..