Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sokakların çığlığı

Sokakların çığlığı
 

Çocuk İşçiler


Akşam geç yatmıştım. Sabah uyandığımda saat dokuzu geçiyordu. Pencerenin önüne geldim. Etrafı seyrettim bir süre. Gözlerim dışarıdaydı ama aklım bir gün öncesinde, sokağın ana cadde ile kesiştiği köşe başındaki dükkânın merdiven altında çalışan çocuklardaydı. Benizleri soluk çocuk işçilerin iki büklüm çalıştıkları merdiven altında ki çocuksu bakışları beni etkilemişti. Bir süre uzaktan onları izlemiştim.

Onların katık edecek bir lokma bir şey olmadan kuru ekmeklerini yemelerine, üstüne de birer bardak Cola içmelerine şahit olmuştum. Yaşadığımız çevrenin öteki yüzüydü bu. Belki bildiğimiz ama umursamadığımız, belki de bilmediğimiz ya da bilmek istemediğimiz. Labirenti andıran varoş sokaklarını, yüzlerinde hiçbir neşe ifadesi bulunmayan insanları yakından görmek ve tanımak için ziyaret etmek lazım. Varoşlarda yaşam mücadelesi veren insanların dramlarını, evlerindeki yoksulluğu… Sığınma evlerinde hayatta kalma mücadelesi veren kadınları… Kimsesiz çocukları…

Trafiğin keşmekeşliğini, kulakları sağır edercesine çıkarılan gürültüyü, şehirlerin merkezlerinde ki sıkışmışlığın korku tüneli oluşturmasını pek göremezsiniz... Çelik ve camdan oluşan devasa iş merkezlerini, lüks lokantaları, vitrinlerdeki uçuk fiyatları, otellerin göz kamaştıran siluetlerini, sarrafların parıltılı vitrinlerini bulamazsınız oralarda. Çaresizliktir yüzlere yansıyan. Altı delik üstü yırtık ayakkabılardır onların olan. Yürekleri sıkıştıran içlerine akıttıkları gözyaşıdır. Bir yandan çelik ve camdan oluşan mekânlarda, diğer yandan varoşlarda ki diğer yaşam… Yaşadığımız çevrenin öteki yüzü.

Öyküleri vardır hüzün ve kahır, eğitimsizlik, çaresizlik, yoksulluk, buram buram dram saklayan…

Mamak’ta yaşayan bir aile. İki yıl önce elektrik çarpması sonucu kolunda rahatsızlık oluşan bir anne. Aynı zamanda panik atak rahatsızlığı ile de mücadele içinde. Eşinden altı yıl önce boşanmış. İlköğretim öğrencisi iki çocukları var. Büyük oğlunda öğrenme bozukluğu söz konusu. Tedavi görüyor. Tek gelirleri annenin yaptığı el işlerini satabilmesinde. Satabilirse elde ettiği gelirle ihtiyaçları karşılamaya çalışıyor. Ancak kazancı yeterli değil. Yardıma ihtiyaçları var…

Sitelerde yaşayan bir başka aile. Baba şoförlük yaparken işten çıkarılmış. İş arıyor. Bel fıtığı ve böbrek rahatsızlığı olan anne tedavi olamamış. İki çocukları var. Biri onbeş aylık diğeri altı yaşlarında. Altı yaşlarında olan çocuğun lenf bezlerinde rahatsızlığı var. Birikmiş kira ve fatura borçlarını ödeyemiyorlar. Yardıma ihtiyaçları var…

Bu iki öykünün dışında onlarca, yüzlerce benzeri öykü var bilmediğimiz. Görmediğimiz. Her öyküde yaşanan dramlar insanın içini acıtıyor. Düzenli gelirleri olmayan, buldukları günübirlik işlerde yok pahasına çalışan, evlere temizliğe giden, apartmanların merdivenlerini yıkayan, yaptıkları el işlerini satmaya çalışan, ayakkabı boyacılığı yapan, kâğıt mendil satan, hamallık yapan, asgari ücretle güvencesiz ve kaçak olarak çalışan yüzlerce binlerce insanın yardıma ihtiyacı var.

Dünya düzeninin işleyiş çarklarına bakıyorum, uzak coğrafyalarda güç gösterisi, çıkar çatışmaları, enerji kaynaklarına sahip olma içgüdüsü insanları esir almış. Sömürü düzeninde sömürenin sömürülenin kaynaklarına; yok ederek, sakat bırakarak, yoksul bırakarak sahip olma çabası.

Güç odaklarının hâkim olma, sahip olma güdüsü ne yoksulluk dinliyor ne insanlık ne de insan hakları. Fakirlik onların istediği. Halkların gözünün açılmaması, bilinçlenmemesi. Kapitalizmin acımasızlığına, emperyalizmin maskesine baş kaldıranların ezildiği bir yaşam. İnsanların son sığınaklarının da yok edildiği bir ortam.

Diktatörlükler, güç odakları, radikal yapılanmalar, radikal akımlar dur durak bilmiyor. Dünya jandarmalığına zengin kuzey ülkelerini yanına alarak çıkanların yaptıkları katliamlar, kan ve barut kokusu. Savaş ortamını var olma sebebi olarak görenler, görmek isteyenler…

Ekonomik krizler, riskler… Rant elde etme çabaları, lüks otellerde, restoranlarda gününü geçiren dalavereci üçkâğıtçılar.

Yoksulun, fakirin, fukaranın emeğini iç edenler. Emeğini yok ettiği, yardıma muhtaç o insanları aklının ucuna bile getirmezler. Soluk benizli işçi çocuklar bir lokma ekmek için kuru ekmeğe ekmeğini katık ederek loş merdivenler altında kaçak çalışmaya devam etmekte… Kimin umurunda!

 
Toplam blog
: 210
: 910
Kayıt tarihi
: 04.05.08
 
 

Eğitimciyim. Bir insanın çağdaş bir gelecek için, aydınlanma için çok okuması gerektiğine inanıyo..