Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '07

 
Kategori
Hayvanlar Alemi
 

Şokla başlayan bir sevgi yolculuğu..

Şokla başlayan bir sevgi yolculuğu..
 

Fobi sözcüğünün açılımlarına baktım da; kaçınma, korku, irkilme, panik, ürkme, ürperiş, ürküntü, telaş.. tam olarak bunlardan hiç birisi bir köpek karşısında duyduğum o duygusal tırmanış hissini ve kalp atışlarımın sayılamaz bir sürate ulaşmasının ardından nefesimin tıkanmasına kadar varabilen biyolojik tepki sürecini ifade etmekte yeterli olamaz, daha doğrusu olamazdı. Olamazdı diyorum çünkü, geçmiş zamanda yada geniş zamanın hikayesi kipinde kaldı artık o hissiyat.

Nasıl ki büyük nefretler yerini büyük aşklara bırakabiliyorsa, büyük korkular da kökünden sökülüp atılabiliyor ve boşalan yere sevgi yerleşebiliyormuş, her ikisini de yaşayarak öğrendim. Duygu yelpazemizin içinde yer alan farklı renklerdeki duyguların, hatta uçlardaki yerleşimiyle birbirine uzak ve örtüşmez görünenlerin bile, yelpazeyi şöyle sıkıca bir salladığınızda rüzgarı beyaz esiyor…Beyaz; renk yokluğu demek, nötrlük demek, formatlanmışlık demek bu anlamda.. aynen yaşanan bir şokun o duyguyu / duyguları bir anda formatlaması, boş bir alan açması gibi bir şey. O alanın hangi yeni duygularla doldurulacağı da bize kalıyor. Riley’nin bana yaşattığı şok tam da bunu yaptı işte. Köpek korkumu bir anda formatladı.. boşalan alana önce onun sevgisi, sonra Tarçın’ın sevgisi ve sonra da sahipli sahipsiz tüm köpeklerin sevgisi yerleşiverdi.

Uzun, aktarmalı ve yorucu bir uçak + araba yolculuğunun ardından ulaştığım Cape Cod - Massachusetts’de, bir Amerikalı ailenin evinde tanışmıştım Riley ile, ama ne tanışma.. Kapıdan baktırıp kazma kürek yaktıran bir Mart ayı soğuğunda, üzerim kat kat lahana gibi, sırtımda sırt çantası elimde iki bagajımla kapının tokmağını çalmamla, açılan kapıdan fırlayan iri kıyım bir erkek Avustralya çoban köpeğinin ön ayaklarını omzuma dayayıp beni yere yatırdığı bir tanışma dersem ve bu cümleyi de fobi konusunda yukarıda yazdıklarımla birlikte okursanız, bu tanışmanın benim için ne anlama geldiğini sanırım gözünüzde ve zihninizde canlandırabilirsiniz.. Hayır şuurumu kaybetmedim yani bayılmadım, dolayısıyla o korkunun formatlanma sürecini en yüksek dozda an be an yaşadım. Orada kaldığım on yedi gün boyunca Riley ile aramızda kurulan dostluğu, sevgi halatını, biriktirdiğim anıları ve Türkiye’ye döndükten sonra Tarçın’ı sahiplenmemizden bugüne uzanan sevgi yolculuğunu düşünüyorum da, iyi ki yaşamışım bu şoku diyorum. Başka türlü hiçbir şekilde köpek sevgisinin ne demek olduğunu, köpeklerin nasıl bir dost olabildiklerini, ne kadar akıllı ve öğrenmeye yatkın ve bir o kadar da duygusal olabildiklerini bizzat deneyimleyerek öğrenmem mümkün olamayacaktı zira.

Riley benim ilk göz ağrım.. İnsandan çok daha insan olan ilk köpek aşkım, dostum, arkadaşım. Tarçın şimdi bu sözlerimi duyuyor olsa, çenesini dizime yapıştırıp o paraşüt kulaklarını iki yana serip, gözlerine hüzünle karışık muzip bir bakış yerleştirerek bana bakıyor olurdu, ama kendisini ne kadar sevdiğimi bile bile bunu yapardı zilli. O bir dişi anlayacağınız…Şimdi bu üç noktanın içine gizlenmiş benzetme yönlerini size bırakıyorum ancak ben bu yönlerden sadece birini açılımlandırmak istiyorum burada, bilin bakalım hangisini?

Tarçın hem akıllı hem de zeki!. Akıllı ve zeki çünkü hızla öğreniyor ve öğrendiklerini seçici olarak duruma ve şartlara göre uyguluyor. Kime, nerede nasıl davranacağına karar veriyor yani. Hayır en küçük bir abartı yok bu ifademde, örnek mi istiyorsunuz, hay hay: “Haydi Tarçın oyun oynayalım ne oynamak istersin?” diye bir cümle kurduğumda, kuyruğunu ve poposunu sallaya sallaya gidip ipini bulup getiriyor bana çünkü benimle oynarken bir numaralı tercihi ip çekiştirmek. Öte yandan top yada saklambaç oynamak tercihinin adresi ise oğlum. Burada, kiminle en çok ne yapmışsa o eylemin o kişiyle yapılacağını özdeşleştirdiğini ve kalıpsal davrandığını düşünebiliriz belki ancak, ip çekiştirmenin ardından gidip topunu getirmesini ve önüme koyduktan sonra gözlerimin içine bakıp 1 kere havlamasını nasıl açıklarsınız? Üstelik, gözlerine ve dudak kıvrımlarına yerleşmiş olan, “hazır seni istekli yakalamışken, hadi oynamaya devam edelim!” ifadesi de cabası.. Baştan savma modunda değil de onunla oynamaya içtenlikle zaman ayırdığım ve oyunu sürdürmeye istekli olduğum zamanlarda sadece, ipten sonra topa geçme ritüelini eksiksiz uyguluyor olması nasıl açıklanabilir acaba? Tabi bu arada, kurduğumuz cümleleri anlıyor olduğu da ayrı bir gerçek. Önceleri, belli söyleyişleri ses tonumuz ve ifade şeklimizle birlikte kalıplar halinde ezberlediğini ve o cümleyi o kurgulanış şekliyle duyduğunda spesifik bir tepki vermeye şartlandığını düşünüyordum, yani bir çeşit şartlı öğrenme. Ancak; oyun, oyuncak, oynamak, gitmek, gelmek, dışarı çıkmak, yemek, ödül, yıkanmak, banyo yapmak, taranmak, oturmak, kalkmak, beklemek, susamak, su içmek, ilaç, pansuman, uyumak, uyku, yatak, yatmak, vb gündelik hayatta kullandığımız tüm sözcükleri, farklı fiil çekimlerinde ve farklı cümlelerin içinde kullandığımızda dahi söyleneni anladığını ve o anda kendisinden istenileni beklenileni yerine getiren yada getirmek istemeyen bir davranış gösterdiğini izledikçe, bunun kalıp halinde ezberlemekten öte bir “öğrenme” olduğunu, duymak – algılamak – anlamak adımlarının bir sonucu olduğunu, yani konuşulan dili anlıyor olma aşamasına geldiğini kabul etmek zorunda kalıyorum.

Onu evde yalnız bırakıp gitmek zorunda olduğum zamanlarda, aceleyle kapıyı ardımdan kapatıp dışarı çıkmışsam eğer, arkamdan sokak kapısını tırmalama ve inleme sesi geliyor.. geri dönüp kapıyı açıp, “hadi kızım sen git yatağına yat, bekle ben gelicem” deyip başını okşadığımda, ardımdan kapı tırmalama ve ağlama sesi duymuyorum. Gidip yatağına yatıyor mu derseniz, belki daha sonra evet ama öncelikle yaptığı, doğru balkona gidip parmaklıkların arasından aşağıya doğru bakmak. Balkondan yolu göreceğini ve benim de o yola çıkmış olacağımı, dolayısıyla beni de görebileceğini nerden biliyor, bu mantık zincirini nasıl kuruyor? Bunu ona kimse öğretmedi…

Dışardan eve geldiğinizde, hayatta hiç kimse sizi onun gibi karşılayamaz…Ne anneniz, ne babanız, ne kardeşiniz, ne kızınız / oğlunuz, ne arkadaşınız dostunuz, ne eşiniz, ne de sevgiliniz…

 
Toplam blog
: 45
: 2228
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

"Artık makine ile değil, insanla iletişim kurma" kararımın ardından IT sektöründeki kariyerimi nokta..