Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '13

 
Kategori
Deneme
 

Sokrat ile Meraklı Eşek Arısı-25

Sokrat ile Meraklı Eşek Arısı-25
 

Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez.(Sokrat)


Sokrat: Merhaba dostum!

Meraklı: Merhaba Sokrat! Bana “dostum” demen çok hoşuma gidiyor. Bundan sonraki hayatımda senin dostluğuna layık bir insan olmak için elimden geleni yapacağım. Bunun formülünü de senden öğrendiğime göre başaracağımı sanıyorum. Artık hep hakikatlerin peşinde olacağım, bunları kovalayacağım. Ne dersin, zor bir yol mu seçmiş oldum?

Sokrat: Hayır. Düşüncelerimizdeki çelişkileri ayıklayarak doğru bir akıl yürütmeyle hakikatlere ulaşabiliriz. Üstelik bunu yapmak için bilim adamı ya da filozof olmak gerekmiyor. Doğru düşünmeyi öğreteceğimiz her insan bunu başarabilir.

Meraklı: Geçen gün şöyle bir rüya gördüm: Bir çiçek bahçesinde geziniyordum. Yüzlerce çeşit çiçek vardı ve bunların hepsinin rengi mordu. Lale mor, papatya mor, gül mor, gelincik mor, hepsi hepsi mor… Sapları ve yaprakları da mor… Göremiyordum ama belki kökleri de… Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Oradaki bulutlar, güneş, her şey de mor… Tekrar başımı çiçeklere çevirip seyrederken çiçeklerin arasında güzel bir kadın yüzü gördüm. Bu benim karımdı. Dünyada var olabilecek en güzel kadın yüzüydü gördüğüm. Mor bir elbise giymişti. Çiçeklerden bir farkı vardı. O da, ten rengi mor değil doğal halindeydi. Yüzü asık değildi, ancak gülmüyordu da… Elinden tuttuğu küçük çocuğu sonradan fark ettim, o güzelliği seyretmeye kendimi öylesine kaptırmışım ki o erkek çocuğu ilk başta görememiştim. Rüzgârın hafif hafif estiğini çiçeklerin aheste aheste sallanmalarından anladım. Sonra, rüzgâr durdu, çiçekler sallanmaz oldu. Hareketli görüntü yerini bir ressamın fırçasından çıkmış şahane bir tabloya bıraktı. Bu ne kadar sürdü bilemem ama bir fırtınanın başlangıcına kadar sürdüğü kesin… Fırtına ile birlikte karım ve elinden tuttuğu çocuğun yanı başında bir adam belirdi. Adamın elinde bir meşale vardı. Rüzgâr meşalenin ateşini onlara doğru götürüyordu. Adam birden meşaleyi karıma ve yanındaki çocuğa doğru fırlattı. Şiddetli bir patlama oldu ve bir de baktım ki başımı ellerimin arasına almış, yatakta oturuyorum.

Sokrat: Rüya güzel başlamış, sonu ise çok karışık.

Meraklı: Bir rüya yorumcusuna gitmeyi düşündüm ilk başta fakat sonra vaz geçtim. Çünkü saçma sapan bir şeyler duyacağımı biliyordum.

Sokrat: Rüyalar konusunda ben de pek fazla bilgiye sahip değilim. Uykuda iken bilincin bilinçaltına yaptığı baskının kalktığını ve buradaki bastırılmış duyguların bilince çıktığını biliyorum. Fakat bu bilince çıkanlar olayların kendileri değil sembolleriymiş. Her insan için de bu sembollerin anlamları farklıymış. Yani bir insanın rüyalarını incelerken, önce onun için, gördüğü sembollerin ne anlama geldiğini saptamak ve sonra da analizini yapmak gerekiyormuş. Tabii bu ayrıntılar seni fazla ilgilendirmiyor olabilir. O nedenle kısaca söylersek bir psikiyatriste giderek bu konuda bilgi sahibi olabilirsin.

Meraklı: Giderim de duyulursa herkes benimle alay eder.

Sokrat: Vücudunda bir ağrı olduğunda, bir yerin kırıldığında ya da grip olduğunda doktora gidiyorsun kimse seninle alay etmiyor da psikiyatriste gidince neden alay etsin? Bazen insanın ruhsal yapısında da aksamalar olabilir ve bunların tedavisi için de bir doktora gidebilir.

Meraklı: Haklısın. Yanlış bir değerlendirme veya algılama şekli. En kısa zamanda bir psikiyatriste gidip sorunlarımı anlatacağım. İlk görüşmelerimizden birinde “Bir kaşık zevkin karşılığı, bir kazan dolusu pişmanlıktır.” Demiştin. O zaman ben bu ifadeyi çok abartılı bulmuştum. Şimdi ise ne kadar da doğru olduğunu anladım. Evet, kazan belki de kazanlar dolusu pişmanlık… Başkaları için olmasa bile benim için öyle.

Sokrat: Neden böyle söylediğini anlamadım. Biraz açar mısın?

Meraklı: Tabii, ama önce bugünle ilgili kaygılarımdan bahsedeceğim. Arayı çok uzattın Sokrat, iki aydan fazla bir zaman oldu. Benim sana anlatmak ve sormak istediklerim biriktikçe birikti. Bu kadar kısa bir sürede bunları sana nasıl aktarabileceğimi bilemiyorum. Doğrusu o nedenle de canım sıkılıyor.

Sokrat: Son sohbetimiz olacağı için biraz konu biriksin istedim. Seninle ilk görüşmemizden bu yana bir seneden fazla bir zaman geçmiş. Bu bir yıldan fazla süre içinde karşılıklı olarak birbirimizden aldıklarımız ve birbirimize verdiklerimiz oldu. Ve bugün son sohbetimizi yapıyoruz. Senin sıkıntını anlamadım zannetme, anladım. O nedenle de bu son sohbetimizde zaman kısıtlaması yapmamayı sana teklif ediyorum. Kabul eder misin?

Meraklı: Etmez miyim, etmez miyim? Bir kez daha teşekkürler Sokrat!

Sokrat: Öyleyse vakit kaybetmeden kaldığımız yerden devam edelim.

Meraklı: Gördüğüm rüya ile ilgisi var mıydı bilemem ama birkaç gün sonra yaşadıklarımın izahını bir türlü yapamadım. Daha açık bir şekilde söyleyeyim: Karımla tekrar görüştüm ve ona isterse benden boşanabileceğini söyledim.

Sokrat: Halbuki daha önce karından asla boşanmayacağını söylüyordun. Ne oldu da kararını değiştirdin?

Meraklı: Ona boşanarak yardım edebileceğimi düşündüm. Çünkü boşanmadan ona yardım etmek istesem kesinlikle kabul etmeyecekti. Oysa boşanarak nafaka ödeyebilirdim. Alacağı nafaka maddî problemlerini çözmede biraz yardımcı olabilirdi.

Sokrat: Senden boşanmak istedi mi?

Meraklı: Evet, istedi. Yalnız, mahkemeye çıkmak istemediğini de söyledi. “Bunun da çaresi var, senin için bir avukat tutarız tüm işlemleri o yürütür.” Dedim. Avukatı buldum. Avukat, karımdan vekalet aldıktan sonra beni görüşmeye çağırdı ve bana tüm hayatımı kökünden sarsacak bir şey söyledi.

Sokrat: Merak ettim. Bu kadar önemli olan şey nedir?

Meraklı: Avukat, “Eşiniz sizden boşanmayı kabul ediyor; ancak bir şartı var: Çocuğun vekaletini istiyor.” Deyince kekeleyerek sordum: Ne ço.. çocuğu? Bizim çocuğumuz yok ki? “On-on bir yaşlarında bir çocuğunuz var. Siz bilmiyor musunuz?” Dedi avukat.

Sokrat: Ben de şaşırdım.

Meraklı: Demek ki bu kadın, o iğrenç tecavüz olayının ürünü olan bu çocuğu aldırtmamış, doğurmuş ve bu yaşa kadar da getirmiş. Az önce kazanlar dolusu pişmanlık, dememin sebebi buydu. Ben meğerse ne kadar büyük bir suç işlemişim! Kendime okumadığım lanet kalmadı.

Sokrat: Her suçlu, kendisi için kafasından bir genel af ilan eder. Gel, sen de böyle yap!

Meraklı: Yapamam. Bunun affı yok.

Sokrat: Bütün ömrünü kendini suçlayarak, pişmanlık duyarak geçiremezsin. Çocuğunu görmeyi istemedin mi?

Meraklı: İstedim ve gördüm. Karımı iki-üç gün izledim. Bir gün on-on bir yaşlarında bir çocukla birlikte evden çıktığını gördüm. Üç yüz-dört yüz metre beraber yürüdükten sonra ayrıldılar. Karım markete girdi, çocuk da ilerideki okula doğru yoluna devam etti. Okulun çıkış saatinde de geldim ve oğlumu tekrar gördüm.

Sokrat: Oğlunu görünce neler hissettin?

Meraklı: Büyük bir heyecan ve büyük bir duygu seli… Oğluma bakmaya doyamıyordum. Sonraki günler her sabah ders başlangıcında ve çıkış saatinde okulun önüne gittim. Bir yandan da karım beni okulun etrafında görür diye çekiniyordum, korkuyordum. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi.

Sokrat: Çocuğuna kendini tanıtmak ya da karınla konuşup belli zamanlarda onu görme isteğini belirtmek gibi düşüncelerin olmadı mı?

Meraklı: Olmamalı, olamaz! Benim ne oğluma kendimi tanıtmaya ne de karımdan böyle bir talepte bulunmaya yüzüm var.

Sokrat: Oğlunu biraz anlatsana. Tabii uzaktan edindiğin izlenimlere göre.

Meraklı: Sağlıklı, güzel bir çocuk. Çok hareketli. Okuldan birlikte çıktığı bir arkadaş grubu var. Konuşmayı sevdiği arkadaşlarına bir şeyler anlatmasından belli. Kılığı kıyafeti temiz. Gözlerimin gördükleri bunlar; bir de kalbimin gördükleri var, fakat onlar da bana kalsın.

Sokrat: Sen nasıl istiyorsan öyle olsun.

Meraklı: Avukata karım için ve çocuk için isteyebileceği en yüksek nafakayı talep etmesi ricasında bulunduğumda, ilk defa böyle bir istekle karşılaştığını söyledi. Bunun üzerine, maddi durumumun çok iyi olduğunu, istenecek rakam ne olursa olsun karşılayabileceğimi belirttim. Dava bir celsede sonuçlandı, yani karımdan boşandım. Benim hayat hikâyem bu kadar Sokrat.

Sokrat: Hayat, oyunu hem oynayıp hem de yazmaz. Oynayan hayattır, yazan ise kendimiz. Üstelik hayat hatır gönül dinlemez, kişiyi mutlaka sorgular; hem de acımasızca.

Meraklı: Benim yaşadığım bu olay da, söylediklerini kanıtlıyor zaten.

Sokrat: Hayatını parçalara bölme, hayatına bir tek pencereden bakma, yaşadığın tek bir ya da birkaç olay nedeniyle hayatının tümü hakkında bir karar verme! Hayat çokluktur, çokluğun oluşturduğu bir bütündür.

Meraklı: Beni bırakıp, senden bahsedelim mi?

Sokrat: Tamam. Sor bakalım benimle ilgili şu aklına gelenleri.

Meraklı: Sen, biraz açıkladın ama ben gene de senin elinde kaçma fırsatın varken bunu neden değerlendirmediğini ve göz göre göre neden ölüme gittiğini anlayabilmiş değilim.

Sokrat: Kişinin düşüncesi ile davranışları arasında sağlam bir uyuşma ve bütünlük bulunmalıdır. Bilge kişi, içinde yaşadığı toplumun inançlarını, törelerini, peşin hükümlerini, sahte yanlarını derinlemesine eleştirip ortaya koymalı ve akıldan başka bir yol gösterici tanımamalıdır. Öte yandan da bu toplumun koymuş olduğu yasaları beğenmese de onlara uymakla yükümlü olduğunu bilmelidir. İşte bu nedenle ben, hapishaneden kaçmış olsaydım düşüncelerimle davranışlarım çelişirdi ve bugüne kadar savunduğum tüm görüşlerim geçersiz olurdu.

Meraklı: Kişi fikirlerini ölünceye kadar savunmalı mıdır? Kişinin fikirlerinde zamanla değişiklikler olamaz mı? Olursa bu eleştirilecek bir durum mudur?

Sokrat: Bu soruna Maksim Gorki ile Tolstoy arasında geçtiği söylenen bir diyalog ile cevap vereyim: İki yazar arkadaş, bir yere oturmuş sohbet ederlerken ötüşü bir tekrardan ibaret olan bir kuş sesi duyarlar. Gorki, Tolstoy sormadığı halde bunun bir İspinoz kuşu olduğunu ve hep aynı öttüğünü açıklar. Biraz sonra iki yazar bir konu üzerinde tartışırlarken Tolstoy, daha önceki söylediklerinden farklı bir görüş açıklayınca Gorki bunun bir çelişki olduğunu ifade eder. Tolstoy’un bu eleştiriye cevabı da şöyledir: “Bak Gorki, ben İspinoz kuşu değilim ki her zaman aynı türküyü söyleyeyim. İnsan kalbinin bin türlü nağmesi var. Bugün de başka bir nağmemi terennüm ediyorum.”

Meraklı: İnsanlar eleştiri alacakları korkusuyla düşüncelerinde değişme varsa bile bunu açıklamaktan kaçınıyorlar.

Sokrat: Buna korkuyorlar da diyebiliriz. Bu korku sadece düşüncede değil yaşantıda da karşımıza çıkabiliyor. Mesela bazı insanlar, tekdüze yaşantıdan şikâyet ediyorlar; ama yaşantılarını renklendirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Ya şikâyetlerinde samimi değiller, ya da değişmekten korkuyorlar.

Meraklı: Övgüden şikayet edip de yergiden memnun olan insan var mıdır?

Sokrat: : Övgüyü hak ettiğimizi kabul ederiz, ama yergiyi asla… Çok büyük övgüler de aldım yergiler de. O zaman anladım ki doğru yoldayım. Sadece övgü ya da yergi almış olsaydım, acaba nerede yanlış yapıyorum diye kendime sorar ve bir arayış içine girerdim. İnsanları sarstım, cehaletin açtığı yaralarını deştim. Böyle yaparsam bilgisizlik dertlerine bir çare ararlar diye düşündüm. Nitekim bazıları için bu seçtiğim yolun doğru olduğu kanıtlandı. Ama kimileri içinse maalesef artık çok geç olduğunu anladım. 

(Bu bölüm devam edecek...)

 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..