Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '13

 
Kategori
Deneme
 

Sokrat ile meraklı Eşek Arısı-5

Sokrat ile meraklı Eşek Arısı-5
 

Bardak mı yoksa göl mü olmalı?


Meraklı Eşek Arısı: Sokrat, beni o kandırdığın saf, aptal, bilgisiz Atinalılar gibi görmekten vazgeç! “Demek ki sende de vicdan varmış.” Gibi cümlelerinle beni yola getiremezsin.

Sokrat: Gene zehrini akıtmaya başladın Meraklı Eşek Arısı. O nedenle kendi kendime diyorum ki: “Bırak zehrini akıtsın, aksi halde çok tehlikeli bir varlık haline gelecektir.” Ancak bu gibi durumlarda kullanılmak üzere çok etkili bir panzehre sahip olduğumu da bilmelisin. Sonra, şurasını da öncelikle düzelteyim ki, Atinalılar öyle senin zannettiğin gibi saf, aptal ve bilgisiz değillerdi. Bu insanların düşünce ve bilim tarihinde oldukça saygın bir yerleri vardır. Onların ortaya attıkları soruların binlerce yıl tartışılıyor olması söylediklerimin kanıtıdır. Hele onları kandırdığım iddiana hiç katılamam… Ben insanlara akıllarını doğru kullanmayı öğretmeye çalıştım. Sorgulayan bir kafaya sahip olmalarını istedim. Aklını doğru kullanan, sorgulayan bir insanı ise değil ben, hiç kimse kandıramaz.

Meraklı Eşek Arısı: Bende olmayan özellikleri bana yüklemeye çalışırsan daha şiddetli saldırılara da hazır olmalısın.

Sokrat: Uyuyanları uyandırmak istedim. Uyanması için her insana bir şans verilir. Birden fazla şans verilenler kesin aptaldır. Öyleleri ile de ben zaten ilgilenmem. Bir komşum vardı, geçimsiz mi geçimsiz. Adam etrafıyla hırlaşmayı o kadar çok seviyordu ki, sırf kendisine rakip olmasın diye bahçesini bekleyecek bir köpek almaktan bile kaçınıyordu. Umarım senin de böyle bir beğenilmeyen tarafın yoktur!

Meraklı Eşek Arısı: Benzetmeni beğenmedim. Buna rağmen seninle bir tartışmaya girmeyeceğim. Ancak şu soruyu da sormadan edemeyeceğim: Başkalarına doğru yolu göstermeye çalışanlara, doğru yolu gösterecek yok mu? Tecrübelerime dayanarak bir şeyler söylemeye çalışıyorum. Mesela hapishanede saf insanları kandıran uyanıklara çok rastladım. İyi, kötü her türlü işlerini bunlara yaptırtıyorlardı. Yemek, çay, yatak düzeltme hatta birini şişleme…  

Sokrat: Ufkunun genişlemesini istiyorsan, aşağıdan dağa bakma; dağdan aşağıya bak.

Meraklı Eşek Arısı: Şimdi bu söz de ne demek?

Sokrat: Boş ver!Öylesine söyledim işte.

Meraklı Eşek Arısı: Bilgelere “kaçık” diyenler galiba haklılar. Baksana olur olmaz bir yerde aklına bir şeyler geliveriyor…

Sokrat: O sözü unut! Ve şu soruma cevap ver: Sen hapse de mi düştün?

Meraklı Eşek Arısı: Evet, askerden geldikten bir ay sonra asılsız bir dedikodu yüzünden… Oradaki hayatı anlatmaya kalksam saatler alır. Ne ararsan var! Hırsızı, huysuzu, katili, sapığı… Bu insanlarla küçücük bir koğuşu tam altı ay paylaştım. Orada kazanımlarım da oldu, ama gene de bir kez daha hapse girmek asla istemem.

Sokrat: Ne suç işledin?

Meraklı Eşek Arısı: Birini bıçakladım. Halbuki suçsuzmuş. Benim aleyhimde kötü şeyler söylediği dedikodusunu duyunca çok sinirlendim, doğru mu değil mi araştırmadan gidip onu bıçakla 3-4 yerinden yaraladım.

Sokrat: Bu dedikoduyu duyduğunda benim “üç filtre sistemi” yöntemimi uygulasaydın hayatının bir bölümünü hapiste geçirmek zorunda kalmazdın.

Meraklı Eşek Arısı: Nasıl bir yöntemmiş bu bahsettiğin?

Sokrat: Sana dedikoduyu ulaştıracak olan kişiye daha o anlatmaya başlamadan önce üç tane soru soracaktın: 1- Bana birazdan söyleyeceğin şeyin doğru olduğundan yüzde yüz emin misin? (Gerçeklik filtresi.) 2- Bana söyleyeceğin şey iyi bir şey mi? (İyilik filtresi.)  3-Söyleyeceğin şey benim işime yarar mı? (Yararlılık filtresi)

Meraklı Eşek Arısı: Diyelim ki bu soruları sordum. Sonra?

Sokrat: Eğer o kişi bu soruların üçüne de “hayır” cevabını verdiyse ona diyeceksin ki “Eğer söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse, işe yarar ve faydalı değilse, bana neden söyleyesin ki?” Zaten bunu dedikten sonra da o kişi, duyduğunu söylemekten vazgeçip oradan ayrılacaktır.

Meraklı Eşek Arısı: Üç filtre sistemini tuttum. Bundan sonra benzeri bir durumla karşılaşırsam uygulayacağım.

Sokrat: Mutlaka uygula. İşine yarayacağından eminim.

Meraklı Eşek Arısı: Bir tartışma programında duymuştum: Felsefenin ele aldığı önemli konulardan biri de varlık problemiymiş. Varlık nedir Sokrat?

Sokrat: Sorunun cevabını ben değil de sen versen!

Meraklı Eşek Arısı: Cevabı bilsem neden sorayım?

Sokrat: Biliyorsun, biliyorsun… Bana şunu söyle: Sen bir varlık mısın?

Meraklı Eşek Arısı: Evet, ben bir varlığım.

Sokrat: Neden sen bir varlıksın?

Meraklı Eşek Arısı: Çünkü varım ve var olduğumu da biliyorum.

Sokrat: Söylediklerinden bir çıkarım yaparak, varlığı tanımlayabilirsin.

Meraklı Eşek Arısı: Varlık, var olan şeydir, desem doğru bir tanım yapmış olur muyum?

Sokrat: Evet, doğru bir tanım yaptın.

Meraklı Eşek Arısı: Var olan bu şeyler yani varlıklar yok olduklarında ne olacak? Yani var olan her şey belli bir zaman süreci içinde yok olunca, varlıktan söz edemeyecek miyiz?

Sokrat: Varlıkyani var olan hiçbir şey yok olmaz. Sadece şekil değiştirir.

Meraklı Eşek Arısı: Aksini sana kanıtlayacağım: Bak, şu elimdeki kâğıdı yakıyorum. Alev ve duman çıkararak küle dönüşüyor. Külü de rüzgâr alıp götürüyor. İşte, yok oldu…

Sokrat: Hayır, yok olmadığını sen kendi ağzınla söylüyorsun. Diyorsun ki alev ve duman çıkararak küle dönüştü. Yani şekil değiştirdi. Önceden de vardı, şimdi de var.

Meraklı Eşek Arısı: Peki, bu şekil değiştiren varlık tekrar eski haline döner mi? Yani bu duman, alev ve kül tekrar az önceki kâğıt olur mu?

Sokrat: Hayır olmaz. Çünkü değişme ileriye ve yeniye doğrudur. Geriye doğru değişme geçekleşmez. Kâğıt alev, duman ve kül oldu; alev, kül ve duman da daha sonra bir başka şeye dönüşecektir. 

Meraklı Eşek Arısı: Var olan her şey değişir mi?

Sokrat: Evet var olan her şey değişir. Değişmeyen hiçbir şey yoktur. Öyle ki evrende bir saniye içerisinde bile sayısız değişme meydana gelir.

Meraklı Eşek Arısı: Ben bir varlık olduğuma göre, öyleyse değişmem de kaçınılmaz. Değiştiğimi fark etmiyorum ama…

Sokrat: Evet, sen de değişiyorsun. Mesela, şimdiki sen ile biraz önceki sen aynı değil.

Meraklı Eşek Arısı: Bana bu açıklaman saçma geliyor. Çünkü az önceki ben de şimdiki ben de aynı şey. Değişen ne? Doğrusu kafam iyice karıştı.

Sokrat: Kafanı karıştırmadan, aynı konuda biraz değişik bir açıdan düşünmeye çalışalım: Sen var olduğun için mutlu musun?

Meraklı Eşek Arısı: Olmam mı gerekiyor? Var olduğum için neden mutlu olacakmışım? Beni mutlu edebilecek başka o kadar çok şey var ki…

Sokrat: Şayet var olduğunun tam anlamıyla bilincine varırsan bundan hiçbir şeyden duyamayacağın bir mutluluk tadabilirsin.  Bir düşünsene, bu devasa evrende var olan varlık’ın bir parçasısın.

Meraklı Eşek Arısı: Sadece var olan ben değilim ki! Sonsuz sayıda var olan şey söz konusu. Hepsi de bundan mutluluk mu duyacak?

Sokrat: Evet, bu var olanlardan bilinç sahibi olanlar mutluluğu tadacak. Var olan her şeye hayranlıkla bak! Ne görüyorsun, ne hissediyorsun?

Meraklı Eşek Arısı: Saçmalık… Çünkü hiçbirşey hissetmiyorum. Üstelik hayran da olamam. Neden olayım ki?

Sokrat: Çünkü evrende var olan her şey aynı zamanda bir mucize… İnsanlara bu güne kadar kim bilir ne kadar çok mucize anlatılmıştır. Oysa bu anlatılanların hiç biri bir masal olmaktan öteye gidemez. Gerçek mucize her yerde, yanı başımızda, gözlerimizin önünde… Ben, evrende var olan her şeyden başka mucize kabul etmiyorum.

Meraklı Eşek Arısı: Gene lafı döndürüp dolaştırıp kendime getireceğim: Ben de mi bir mucizeyim?

Sokrat: Evet, sen de gerçek bir mucizesin. O nedenle evrende var olan her şeye önce hayretle sonra da hayranlıkla bakıyorum ve saygı duyuyorum.

Meraklı Eşek Arısı: Sıkıldım, dersem kızar mısın?

Sokrat: Neden kızayım? Senin hoşuna gidecek bir kıssadan hisse anlatıp sıkıntını hafifletmek istiyorum.

Meraklı Eşek Arısı: Dinliyorum.

Sokrat: Hintli bir yaşlı ustanın her şeyden şikayet eden bir çırağı varmış. Onun bu davranışları ustayı bıktırmış. Bir gün çırağına bir avuç tuz verip bunu bir bardak suya atıp içmesini söylemiş. Çırak denileni yapmış ve içer içmez de tükürmeye başlamış. Usta: “Tadı nasıl?” diye sorunca öfkeyle “Acı!” diye cevap vermiş. Bunun üzerine usta her şeyden mutsuz olan çırağının elinden tutup onu bir gölün kenarına götürmüş. Bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söylemiş. Çırak bir bardak suyu bir dikişte içip, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken usta, aynı soruyu sormuş: “Tadı nasıl?”, “Ferahlatıcı” diye cevap vermiş genç çırak. Yaşlı usta tekrar sormuş: “Tuzun tadını aldın mı?”  “Hayır” diye cevaplamış çırağı.

Meraklı Eşek Arısı: Bu kıssadan hissenin sonunu merak etmeye başladım.

Sokrat: Sabırlı olursan anlatacağım. Zaten sonuna geldik.

Meraklı Eşek Arısı: Tamam, sustum.

Sokrat: Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturmuş ve şöyle demiş: “Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.”

Meraklı Eşek Arısı: Sonra?

Sokrat: Ustanın söylediğini hayattaki birçok olaya uygulayıp göl olmaya çalışmalıyız. Şimdi sana bir sorum var: Meraklı Eşek Arısı, bardak mı yoksa göl mü olacaksın?

Meraklı Eşek Arısı: Daha bardak olmayı bile becerememişken, göl nasıl olabilirim? Sohbeti burada bitirelim.

Sokrat: Tamam. Hoşçakal.

                                                                        ?   ?   ?   

 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..