Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '08

 
Kategori
Siyaset
 

Sol bölünmedi, zaten yoktu. Ama yeni bir sol zihniyet doğum sancısı yaşıyor.

Sol bölünmedi, zaten yoktu. Ama yeni bir sol zihniyet doğum sancısı yaşıyor.
 

Ergenekon gündeminin solda bir çatlak yarattığı iddia ediliyor. Ciddi bir safsata. İki sebepten. İlki dünyanın hiçbir coğrafyasında, düşünce ikliminde sol birleşmez. Tek vücut olmaz. Bu solun bünyesine aykırıdır. Sol farklı düşünmektir. Aykırılıktır. Bu aykırılık bünyeseldir. Kendi içinde dahi durup durup ayrışır. Sağcılık tek bir düşünce akımına takılıp kalmaktır. Muhafazakarlıktır. Başka birisinden kendi adına doğruyu talep etmektir. Sol ise çareyi yalnızca kendinde görmektir. Sol, sol adına düşünce belirtene dahi itiraz etmektir.

Bu bölünmeyi iddia eden safsatayı yaratan ikinci yanılsama ise üzerinde fikir belirtilen camianın solla olan ilişkisinin oldukça sınırlı olmasıdır. Türkiye’de sol kimliği taşıyan kitlenin büyük çoğunluğu daha modern bir cemaatçi yapıyı simgeler.

İsterseniz son dönemde ayrıştığı iddia edilen solun, parçalarını şöyle bir gözden geçirelim. Üç ana gövdeden bahsediliyor; İlki Ulusalcı sol, ikincisi liberal sol, diğeri de kendisini üçüncü bir cephe olarak tanımlama eğiliminde olan sosyalist sol.

Öncelikle parçalama işleminde bir hata olduğunu söylemem gerek. Türkiye’de sol düşüncenin en geniş gövdesi, Kemalizmle ilişki kuran kesime aittir. Bu kesimin kurumsal temsilcisi de CHP’dir. Ancak bu gövde birebir günümüzde ulusalcı sol olarak tanımlanan fikirle özdeşleşmez. CHP Genel merkeze yaklaştıkça bu ulusalcı söylemin yoğunlaştığını ama tabana doğru yaklaştıkça zayıfladığını (elbette oransal olarak) hissedersiniz.

Örneğin genel merkeze dolaylarında her 4 CHP’liden üçünün kendisini ulusalcı sol olarak tanımladığını görebilirsiniz ama tabana doğru ilerledikçe bu oran her beş CHP’liden birisine doğru inmeye başlar. CHP’nin son seçimde aldığı oyun 7,3 milyon olduğunu düşündüğümüzde –bence- yaklaşık 1milyon dolayında kendisini ulusalcı solcu olarak tanımlayan insanın olduğunu tahmin edebiliriz. Diğer bir şekilde tarif edersek ülkede otoriter bir rejim hayal eden (örneğin tek parti günlerinin özlemini çeken) 1 milyona yakın insan var. Bu elbette bir çoğunluk değil ama oldukça ciddi bir rakam. Bu rakamın hala bir darbeyi meşru kılacak atmosferi mümkün kılacağını düşünüyorum.

Bu kesimi, belki de ismine istemesek de sol demek zorunda kaldığımız kitledeki, aralarında organik bir bağ kuramasalar da (belli bir kısmı birçok dernekte organik bağ oluşturuyor ama henüz bu ciddi bir oranı teşkil etmiyor) en geniş düşünsel ortaklık kuran kesim olarak kabul edebiliriz. Çünkü CHP’ye oy veren geri kalan 6 milyon kişiyi bir araya getiren şeyler, oldukça muğlâk ortak noktalar. Aslında bu kitle, ulusal solun bağımsızlık ve anti emperyalizm söylemlerine oldukça yakın ve sempati ile bakan bir kitle ama diğer yandan o zihniyetin milliyetçi söylemlerine, ülkücü kesim ve derin devletle kurduğu bağa karşı oldukça tedirgin. Bu sebeple laiklik karşıtı bir tehdidin ya da küreselleşme sürecinde ülkenin bağımsızlığının tehlike altında olduğu hissinin yoğunlaştığını hissettiği dönemlerde ister istemez ulusalcı solun mecrasına akmaya başlıyor ama olağan dönemlerde o mecraya en uzak noktada durmayı tercih ediyor. Ulusalcı solcuların dünyayı ve ülkeyi güç ilişkileri üzerinden kavrayan ve kavrayış üzerinden her yöntemi mubah gören bakış açılarına karşın hala idealist, hümanist ve evrenselci bir altyapıyı koruyabiliyorlar.

CHP’ye oy veren geri kalan 6 milyon arasındaki muğlaklık, oy verme gerekçelerindeki farklılıktan kaynaklanıyor ve bu gerekçelerin neredeyse hiçbiri sol düşüncenin yapı taşları değil. Örneğin aleviler Sünni bir baskıcı düzen tehdidine karşın CHP’ye oy atıyorlar. Diğer bir kesim 60’larda ve 70’lerde esen sol dalgadan esinlenerek edindiği bilincin en törpülenmiş hali ile CHP’ye oy atıyor. Bu kesim sandık başında oy atarken “şimdi TİP gibi bir parti olsa hiç CHP’ye oy atarmıydım” diye hayıflanıyor. En geniş kesimi ise, Cumhuriyetle gelen yeni yaşam modelini benimsediği ve bu yaşam modelinin tehdit altında olduğunu hissettiği için CHP’ye oy atıyor. Ama bu yaşam modeli sol bir zihniyete de tekabül etmek zorunda olmuyor. Örneğin bir burjuva, hatta küçük burjuva olmak, soylu bir aileden ya da bir memur ailesinden gelmekte CHP’ye oy atmak için yeterli olabiliyor. (Bu sebeple Şişli, Kadıköy, Karşıyaka ve Çankaya, CHP'nin en fazla oy aldığı yerler oluyor) Ama aynı kitle, bir komünizm tehdidi olsa kolaylıkla aynı gerekçelerle merkez sağ bir partiye de oy atabilecek bir kitle. Bu sebeple ulusalcı sol fikirlere en uzak olan kitlede bu kitle.

Kolayca görebildiğimiz üzere, çatırdadığı iddia edilen solun en büyük gövdesinin solla ilişkileri oldukça sınırlı. Gelelim diğer iki kanadına. Sosyalist solun günümüz Türkiyesinde son derece marjinal bir kesime takılıp kaldığını görmek için, sosyalist olduğunu iddia eden partilere atılan oylara bakmak bence yeterli. Ama bunu görmeyenlerde olacaktır. Çünkü önüne sandığı hedef olarak koymayan sosyalist sol yapılarda yok değil. Ama yine onlarında etkinlik düzeyleri artık toplumla ciddi bir bağ kuramadıklarını gösteriyor. Bu yapılar ne yazık ki, inanılmaz cemaatsel yapılar içine ve oldukça ortodoks düşünce dünyalarına takılıp kalmış durumdalar. Ergenekon sürecinde üçüncü bir cephe kurulması önerisi getirenler bu çevre olsa da, üçüncü Bir cepheyi kurabilecek ne güçleri ne de zihinsel derinlikleri mevcut değil.

Bunda kendi yetersizlikleri kadar, söz konusu ortodoks düşünce yapısının dünyada girdiği çıkmazında rolü oldukça fazla. Otoriteyi halk için iyisini yapmak adına meşru gören, insanı, toplumu ve tarihi düzenlenebilir mekanizmalar olarak algılayan bakış açısı ne yazık ki, günümüz insanını ikna etmekten oldukça uzaklaştı. Aslında bu fikriyatın ömrünü tamamladığını ya da tamamlaması gerektiğini iddia etmiyorum. Sosyalizmi fikirsel temelden yeniden inşa edilmesi gerektiğini düşünüyorum ama o sürecin Marksizmi, Leninist örgüt ve devlet modeli tuzağına düşmeden yeniden yorumlamak gerektiğine inanıyorum. İnsanlığa başka bir türlü bir dünyanın varlığına ikan edecek bir sosyalist düşüncenin her zaman ağırlığını hissettirmesinden taraftarım. Bu nedenle sosyalist parti ve gruplar demokrasinin kesinlikle olmazsa olmaz koşullarından birisi.

Solun diğer kesimi olduğu iddia edilen liberal solcular (bu tanım aslında diğer sol kesimler tarafından nerdeyse bir küfür ifadesi olarak kullanılıyor. Bu fikrin temsilcileri kendilerini tam bir liberal olarak algılamasalarsa, bu sıfatı üzerlerinde taşımamak gibi bir takıntılarının olmadığını dile getiriyorlar. Yani sıfat fikrin sahiplerince üretilmiş değil, dışardan yapıştırılmış bir etiket) ise kabul etmek gerekir ki, en düşük kitle bağı olan kesimi oluşturuyor. Çünkü bu söylem daha çok düşünce çevrelerinde, entelektüel odaklarda dile getirilen bir söylem. Ama ne gariptir ki, CHP’ye oy veren diğer 6 milyon insana da, oy vermeyen diğer milyonlara da anlamlı gelebilecek, ikna edebilecek söylemlere sahip olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye’nin gelişen orta sınıfına ve onların daha demokratik, yaşam standartları daha yüksek, özgürlükleri daha geniş Türkiye özlemine yanıt verebilecek söylemin bu olduğunu görmek hiç de zor değil.

Bir sonraki yazımda, söz konusu ayrışma neden gerçek değil ve gerçek olmayan ayrışmalardan gerçek çözümler çıkar mı konusuna devam etmek istiyorum.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..