Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '07

 
Kategori
Siyaset
 

Sol dörtlemesi IV - Sol(uk)suzlaşan Türkiye

Sol dörtlemesi IV - Sol(uk)suzlaşan Türkiye
 

Sol siyasetin, siyasi yelpazenin diğer kanadına göre, kitleselleşme konusunda dezavantajları olduğunu kabul etmek gerekir.

Bir insanı, toplumu sol siyasete ikna edebilmenin, o siyasetten taraf olmasını talep etmenin tek bir yol vardır, o da tüm yaşanılan süreçleri aklın süzgecinden geçirmesini sağlamaktır. Çünkü sol siyaset akıl siyasetidir.

Oysa sağ siyaseti akıldışı olmakla yaftalamak istemesem de, onu kitlelerle kucaklaştıran, milli duygular, dini inançlar ve kısa vadeli ekonomik vaatler gibi kolaylaştırıcı araçlar mevcuttur.

İnsanların (milli ve dini) hisleri ile karar vermesi, belirli bir değerlendirme süreci gerektiren akılla karar vermeye göre oldukça kolaydır. Ve sol siyasetin kitleselleşme çabasına dezavantajla başladığını kabul etmek gerekir.

Sol siyaset, mevcut otoriter, anti-demokratik, dogmalarla bezenmiş, dış dünyaya kapalı rejimlerde değişimi önerirken, bu değişimin dinamiği olarak sistemden faydalanamayan, en fakir, en eğitimsiz, yaşam güvenceleri olmayan, temel ve sosyal haklarından yoksun toplum kesimlerini görür. Ancak ne gariptir ki, bu kesim sahip olduğu olanaksızlıklar içinde, kendisine en yakın karar mekanizma yöntemlerine sarılır. Yani milli duygularla, dini hisler daha fazla ön plana çıkar. Ve sol siyaset, belirli bir siyasi, kültürel ve felsefi altyapıya sahip toplum kesimlerinin tercihi olarak kalma riskini yaşar.

Siyasetin temsilcileri ile siyasetin savunduğu kitle arasındaki bu çelişki, solun örgütlenme becerisi ile aşılmaya çalışılır. Sol siyaset için hayatın her alanı bir eğitim ortamı olarak değerlendirilir. Toplumun en alt kademelerini örgütleyerek, onların olmayan nüfuz açığını, olan nüfus fazlası ile kapatmaya girişirler.

Türkiye’de toplumun geniş kesimlerinin sol siyasetle uzun zamandır yüz yüze gelmediğini söyleyebiliriz. Aksi yönde milliyetçi ve siyasal İslamcı politikaların neredeyse yaşamın her anında toplumla sıkı bağlar kurduğunu görüyoruz. Bu noktada solun seçimden seçime patlama yapmasını beklemek bir hayale dönüşmeye başlıyor. Bu zaten seçim sandıklarında da kendisini gösteriyor.

Her ne kadar adı sol kendi sol olmayan partilerin oy oranlarını toplayacakta olsak, 1991 seçimlerinden beridir toplam soy oylarda, %35’lerden %25’lere kadar varan bir düşüş yaşandı.

Bunu iki ana gerekçe ile açıklayabiliriz;

1- Sol siyaset, geniş kitleleri tarafına çekecek bir siyaset üretemedi

2- Sol siyaset, söz konusu siyasetleri üretecek dahi olsa, bu siyaseti ikna etmek üzere toplumla iletişim kuracak bir örgütlülük oluşturamadı.

Bu süreçte, Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretecek sol siyasete ihtiyaç olduğunu düşünen insanlar için, toplumdaki (içeriği muğlak/yönü belirsiz) değişim talebi ile tutuculaşan ve çarpık düzenin savunucusu olan (yalnızca adı) sol siyasetin temsilcileri arasında kalmak gibi bir ikilem oluşuyor.

Türkiye’de şu an gerek toplumun gerekse de siyaset sahnesinin sol siyasetten mahrum olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz.

Bu noktada, yazı dizimin ilk yazısındaki ilkelere sıkı sıkı sarılan, ikinci yazımdaki ikilemleri akıl ve ilkeleri ön plana alan bir anlayışla aşma çabası gösteren ve üçüncü yazımdaki solun Türkiye’ye özgü sıkıntılarını göz önüne alan bir sol siyasetin gelişmesi gayet önemlidir.

Bu siyasetin bugünden yarına oluşmayacağı bellidir. Ancak Türkiye’nin önündeki iki ayın siyaset gündeminin sıcak geçeceği gerçeği ile, siyasallaşan ortamda olabildiğince gerçekleri dile getirip, Mecliste bu sol siyaset ilkelerini sergileyebilecek temsilcilerin olmasını sağlamak son derece önemlidir.

Cumhuriyetin varlığının teminatı için çağdaş toplum standartlarının oluşması gerektiğini öngören, demokrasiyi toplum yaşamının her hücresine işleyebilecek, özgürlüğü huzurun ve refahın teminatı gören, toplumun ve onu idare eden mekanizmanın değişimine katkı sağlayacak kanalları var edecek, ekonomik üretimi ve zenginliğin paylaşımını yani refahı hedefleyen sol bir siyasetin oluşturulması gerekmektedir.

Bu siyasette toplumun gerçekleri ile barışık (ama çağdışı gerçeklerle mücadele etmeye hazır) ve toplumun her kesimi ile ortak hedefler üzerinden uzlaşmaya açık olmalıdır. Orta sınıfı gelişkin bir toplumda da, zaten doğallığında farklılıklar artacağı gibi, söz konusu farklar bir bölünme riskini yaratmaz aksine uzlaşma kültürünü doğururlar.

Türkiye siyasetinde CHP’nin artık sol siyasetin temsilcisi olmadığını söylemek hatta haykırmak gerekiyor. CHP’nin devlet bürokrasisi ile iç içe geçen, topluma değişimi vaat etmeyen, demokrasiyi Türkiye Cumhuriyeti için tehdit olarak algılayan, özgürlükleri öcü olarak gösteren, farklılıkların güvencesi olmayan siyasetinin artık sol ilkeler ile uzaktan yakından ilişkisi kalmamıştır.

Hatta CHP'nin varlığı, ülkede bir sol siyasetin üretilmesinde ve örgütlenmesinde ciddi bir engele dönüşmüştür. Bir yanıyla sol siyasette zihin karışıklığı yarattığı gibi bir yanıyla da sol siyasetin dinamiği olan kesimlerin sürekli rejim aleytarı cepheye akmasına vesile olmaktadır. CHP'nin sert muhalefetine, estirilmeye çalışılan rüzgara karşın AKP'nin hala anketlerde birinci hatta açık oy farkı ile birinci olmasının tek gerekçesi de budur. Siyaseten CHP'den medet ummanın, genetiği bozulmuş ve orijinal dna kodlarına sahip olmayan bir tohumdan, verimsiz bir toprakta ve susuz bir ortamda kaliteli bir ürün ve iyi bir hasılat beklemek gibi olduğunu düşünüyorum

CHP'nin siyaseti sol yelpazesinde olmadığına dair fikrim elbetteki, CHP isimli bir parti olmaması gerektiği anlamını taşımaz. CHP bu ülkenin ideal merkez sağ partisidir. Devletin olanaklarını kullanma konusunda en avantajlı kesimle iç içe geçmiş, devletin olanaklarının varlığı ve bölüşümünü, toplumun ihtiyaçlarından önde tutan ve bürokrasisinin tüm görüşlerini parti programı olarak benimsemiş bir partinin de siyasal yelpazedeki yeri de ancak bu olacaktır.

Bu seçimi, sonraki yıllarda yeni sol siyasetin yeşereceği bir adım olarak görmek gerekiyor. Şu an şahsi tercihimin oluşmadığını itiraf edecekte olsam, seçimde bizlere dayatılacak iki cephenin de içinde yer almayacağımı açıkça söyleyebilirim.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..