Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '11

 
Kategori
Siyaset
 

Sol ve devrim ilişkisi

Sol ve devrim ilişkisi
 

ŞiMDi SOL HER ZAMAN SOL 

Türkiye Cumhuriyeti, ülkesine gönül veren (gerçekten gönül veren) insanların harçları ile karışmış ve bu günlere gelmiştir. Sol dediğimiz zaman, bütün dünyada yaşayan insanlar umudu, paylaşmayı, eşitliği anlarlar. Maalesef bugün Türkiye de yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu başka bir sol anlayışı içinde. Bugünlerde ilkelerinden uzaklaşan bir sol görüntüsü ile karşı karşıyayız. Yağmalanan bir ülkenin solu sadece günü kurtarmaya çalışıyor, yapılan pozitif katkılara kimsenin diyeceği bir şey yoktur, ancak yapamadıklarını tartışmak durumundayız, bugün içinde bulunduğumuz koşullar bunu gerektiriyor. Yirminci yüzyılın başında henüz bağımsızlığını kazanmış ülkemizin geldiği durumlara bir bakalım ve sonra düşünmeye başlayalım. Ülkede neredeyse satılmamış bir kurum kalmamış, insanların inanacakları, güvenebilecekleri bütün değerler ve kurumlar alt üst edilmiş, işte size yeni dünya düzeninin fotoğrafı ve ülkemizin negatif görüntüsü. Şunu hepimiz bilmek zorundayız, tabiî ki dünya yüzyıl önceki yörüngesinde dönmüyor, fikirler, eylemler, düşünce akımları değişiyor gelişiyor. Bu bağlamda Atatürkçülük de yanlış algılanıyor, yanlış pazarlanıyor. Bugün herkesin ağzında sakız ettiği (anlayanlar anlar) Atatürkçülük ya da Kemalizm, başını yüzyıl öncesinde kuma gömmüş bir düşünce akımı değildir, dehasıyla bir ülkeyi yeniden dünya coğrafyasına çizdirmiş, eylemleriyle bir halkın ayağa kalkmasını sağlamış bir büyük yürüyüş hareketidir. 

Bütün bunların ışığında halkla savaşan, kendi aralarında kısır tartışmaların gölgesinde ezilen insanlara bir mesaj vermek gibi bir sorumluluğu taşımak durumundayız. Bugün Atatürk çok yüce bir insandı, nasılda ileriyi görmüş söylemleri artık yetmiyor, herkesin Atatürk olmak gibi sorumluluğu olduğu bir sürecin tamda içindeyiz. Ülkemiz elimizden kayıp gidiyor, yarısı doğal erozyonla diğer yarısı da bu kısır çekişmelerle. Hiç kimse bir proje üretmiyor, üretilen nihai projeler koltuk kavgalarındaki insanı olmayan hamlelerden öteye gidemiyor. 

SOL NE YAPMALI (SİYASAL BİLİNÇ) 

Siyasi bir bilinç oluşturmalı, bunun için insanlar eğitilmeli ve bu sağlanırken karnı aç ve eğitim almak isteyen insanlar, bu insanlara destek olabilecek insanlar tarafından fonlanmalı. Bugün milyonlarca çocuğumuza okul kapılarını açan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği benzeri bir kurum hayata geçirilmek suretiyle, Çağdaş İnsan Eğitim Merkezleri kurulmalı. Siyasi anlamda ülkemizdeki bir diğer yanlış ise her bireyi politikleştirmek hastalığı, bu hastalık büyüdükçe topluma kanserli bir hücre gibi yayılıyor ve tedavisi giderek güçleşiyor. Siyaset kendi dinamikleri içerisinde çalışırken ve gelişirken, ülkemizde gereksinim duyulan bütün alanlarda kalifiye insan yetiştirmeye çalışılmalı. Örneklere bakacak olursak, ülkemizde insanlara sunulan sol, dünyanın birçok ülkesindeki sağ politika ve görüşleri “sollayabilecek” bir görüntü çiziyor. Sol’a düşen ana görev, eğitimli, adalet duygusu taşıyan, katılımcılığı benimseyen insanların söz sahibi olacağı bir iktidar anlayışıdır. 

SOL’A SORULAR 

Okullarında doğruların neler olduğunu anlatamayan bir ülkenin insanları yaşanan bunca sorundan kaçabilir mi, diyelim kaçtılar gitmek istedikleri noktaya ulaşabilir mi? Kişisel anlamda saygı duymamız gereken doğal gibi görünen bu manzaraya karşı başka sorumluluklarımızı da anımsamamız gerekmiyor mu? Ülkemizde ki örtülü faşizmin karşısında herkesin kendi alanında mücadele etmek gibi bir sorumluluğu yok mu? Birilerinin paçasına yapışarak çıkar için siyaset yapmayı artık bırakmamız gerekmiyor mu? 

SOSYO-EKONOMİK AÇILIMLAR VE SORUNLAR
 

Gelinen noktaya baktığımızda, ülkemizde ki kurumları yönetenler ve elbette ki yönetilenlerde dahil, genel manzara tam bir cahiliye dönemi görüntüsü çiziyor. Üniversitelerinde sosyologlar ve psikologlar yetiştiren memleketin psikolojisi bozuk, üniversiteler birer dershane üst birimleri statüsünde günü idare ediyor. Bilimden uzak kısır tartışmaların uzayıp gittiği lise dengi üniversiteler her geçen gün illerin topraklarında kampüs benzeri derme çatma yapılarla yerini alıyor. Cumhuriyetten bu yana kurduğumuz kentlere bakınız, kimliksiz birer beton yığınından ibaret derme çatma bir kültürün aynası görünümündeler. Ekonomiye gelecek olursak, bilimin yine göz ardı edildiği, tanrı nasılsa günlük aşımızı verir mantığının egemen olduğu bir karmaşık yapılanma ile kuşatılmış durumdayız. Baksanız borsamız var, İstanbul ekonomisi var, ancak insanlara artı değerlerin paylaştırılamadığı bozuk bir ekonomik düzen var. Biz gelişmekte olan ülkeyiz yağmalama mantığı doğaldır anlayışının hâkim olduğu bir yapılanma söz konusu. Daha ne bekliyoruz, sihirli bir değnek gelip kafamıza vuracak ve her şey bir anda düzelecek mi? İhracatıyla övünen ancak ithalatıyla dövünmeyen zavallı bir ülke durumundayiz. Hayata karşı güçlenmiş, ekonomik göstergeleri ile mutlu insanların yaşadığı bir ülke ütopya değil aslında. Apartmanlaşmayı modernlik sayan ve ağaç dikmedikleri için gölge bulamayan insanların yaşadığı bir ülke olmak yerine istihdamı ciddi anlamda önemseyen politikalara gereksinimimiz var, bunun için atıl durumda çaresizlik ve eğitimsizlik arasında bocalayan iş gücünü ekonomiye kazandırmak zorundayız. Gariban babası kültürünü bir kenara bırakıp ekonomiyi canlandırmak ve en önemlisi üretmek durumundayız. 

KÜLTÜREL YAPI VE AYDIN SORUMLULUĞU 

Eğitimle direkt ilişkili olan kültürel bir devrim yapma sorumluluğu ve zorunluluğu her zamankinden daha çok gereksinim duymaktayız. Kendilerini aydın olarak tanımlayan herkese çok büyük sorumluluklar düşüyor, anlatma, öğretme, tartışmaya açık ancak birbirini yaralamayan bir kuşak yaratmak gibi çok önemli bir görev bizleri bekliyor. Beklentilerimizin gerçekleşmediği bir Türkiye ve Dünya yerine bizlerin şekillendirdiği, yarattığı bir yapılanmaya ihtiyaç duyuyoruz, bunu yapmak hepimizin birincil görevidir. Sanattan kopmuş, kültürlü olmanın göz ardı edildiği bir toplumun gideceği sonu şimdiden görmek ve gerekli adımları atmak durumundayız. 

Bu bağlamda yapılması gereken ideolojilerin ötesinde, okumayı ilke edinen bir gençlik yetiştirilmesinden geçmektedir. Dünya da sayısız örnekleri olan ve her seferinde duvara toslayan üstün ırk saçmalıklarını bir kenara bırakıp yaşadığımız dünyaya ve doğaya sahip çıkan bir nesil yetiştirmek gibi bir sorumluğumuz olduğunu unutmamamız gerekmektedir. 

Unutmayınız ki her kültürü ve ulusu kendi değerleri içerisinde değerlendiren bir anlayışa sahip olmak gibi bir sorumluluğumuz vardır, ancak bu dünya coğrafyasında yaşayan insanlığa ait değerleri yok saymak gibi bir lüksümüz yoktur. 

Bilginin ışığında aydınlanmış bir toplum ve dünya dileğiyle. 

Ali Sami - Luxembourg, 2010 

 
Toplam blog
: 45
: 453
Kayıt tarihi
: 24.12.10
 
 

Öncelikle merhaba. Bugün 24 Aralık 2010, ben de blog dünyasında yerimi aldım. Merhaba. Hepinize k..