Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '08

 
Kategori
Siyaset
 

Solu siyasete davet etmek

Solu siyasete davet etmek
 

Benim makinemden arabamın vites kolu. Deneme çekimi yapmaktı amacım ama nedense çok beğendim.


Başbakanın, doğrudan isim vermese de, Doğan grubu gazetelerine yönelik boykot çağrısı, bu ülkedeki muhafazakârlarında demokratikleşme eğiliminde olduğu ya da olması gerektiği konusunda fikir yürüten benim bile yüzümü kızarttı açıkçası.

Başbakan’ın bu açıklaması ve aldığı tepki, bu zihniyetin demokratikleşmesi yönünde aşılması gereken bir adım mı, yoksa bir türlü atamayacakları bir irinin sıradan bir yansıması mı, sorusunun cevabını vermek kolay değil.

Siyaseten yükselmek, başarı göstermek, onaylanmak, takdir toplamak siyasi aktörleri hoşgörüye, uzlaşmaya ve dolayısı ile demokratikleşmeye meyillendirirken, düşüş dönemleri, başarısızlık, beğenilmezlik ve eleştiri almak tam tersi yönde etki yapar.

Türk siyaset genetiğinin gereği olarak AKP’de yavaş yavaş iktidardaki miadını doldurma ya da inişe geçme dönemine yaklaşıyor. Elbette dünden bugüne olacak bir süreç değil. Ama elbet olacak. Sorun bu iniş sürecinde, yükselirken hissettirdiği demokratikleşme eğilimini devam ettirecek mi, yoksa siyasi başarıya maske olarak gördüğü demokratikleşmeyi çekip bir kenara atacak mı?

Bunu şimdiden kestirmek zor ama görülen eğilim ikinci şıkkın geçerli olacağı yönünde. Sağ siyaset halen kaybetmeyi hazmeden bir gelenek yaratabilmiş değil. Adnan Menderes’in, 27 Ekim 1957 seçimlerinde, sıkıntılı geçen seçim gecesinde (DP %47,9, CHP 41,1 oy almıştı ve büyük olasılıkla o dönemler genellikle sehir merkezleri sonuçları geldiği için CHP uzun süre seçimi önde götürmüştür), “Allah’ım bir daha bana böyle bir seçim gecesi yaşatma” dediği rivayet edilir. Allah’ın Menderes’in bu duasını kabul ettiğine şüphe yok elbette. Ama sorun, pragmatist sağ zihniyetler için iktidarı kaybetmenin siyasi hayatın sonu olduğu anlamına geldiği.

Turgut Özal’da zamanında benzer şekilde “ben muhalefet olmam” demişti. Onunda siyasi hayatı da hiç muhalefet yaşamadan bitti. Siyaset tarihinin ilk seçiminde iktidarı ele geçiren AKP ve Tayyip Erdoğan’a da, muhalefet olmanın zor geleceğine, kabullenmek istemeyeceklerine şüphe yok.

Ancak tüm bu kabullenmezliğin arkasında, iniş sürecinin siyasetin normal dinamikleri ile yaşanmamasının etkileri oldukça fazla. Yani bir sağ parti toplumun tercihi olmaktan çıkarken, toplumun desteğini alan bir sol partinin siyasi süreçte güçlenmesi ile yaşanan bir iktidar değişimi söz konusu olsa, sağ bir parti istedikleri kadar anti-demokratik eğilimli de olsalar, her ne kadar kabullenemeseler de, ister istemez süreci boyun eğmek zorunda kalacalardır.

Sağ siyasi aktörleri ve AKP’yi demokratlık konusunda daha tutarlı yapacak olan şey, demokrat bir sol siyaseti yaratabilmek.

Bu ise bence ülkenin en büyük sorunu. Bugün Tayyip Erdoğan’ın boykot çağrısını eleştirenlerin tamamı, henüz bir yıl önce Cumhuriyet Mitinglerinde aynı yayın grubuna yönelik boykot naraları atıyorlardı. Elbette bir Başbakan ile toplumsal bir kesimin boykot çağrısı aynı anlama gelmez. Ama birbirinin tam zıddı anlama geldiğini de kimse söyleyemez.

Toplumun genellikle geri kalmış kesimlerine, yoksullara, çiftçilere, işçilere, inançlılara, Kürtlere güven verebilecek ve toplumun daha geniş kesimleri olan orta alt ve orta sınıfın refah, kalkınma ve özgürlük beklentilerini karşılayacak bir sol parti, önümüzdeki yerel seçimlerde olmasa da, üç seneden az kalan (son anayasa değişikliği ile seçimler dört yılda bire indi) genel seçimlerde ciddi bir başarı kazanabilir. Oysaki bu seçime girecek en kitlesel sol partinin bu en geniş kesimlerle neredeyse hiçbir bağlantısı yok. Çünkü süreci siyasi olarak algılayan bir zihniyete sahip değil.

Aksine topluma, sorunlarına, problemlerine çaresizlik ve tıkanmayı vaat eden bir zihniyet mevcut. Eski çözümsüzlere sadık kalmayı siyaset zannediyorlar. Oysa giderek güçlenen bir orta sınıfı olan Türkiye toplumu, gerek iç gerekse de dış siyasette yaratıcı, akılcı, rencide etmeyen ama uzlaşmaya sıcak bakan öneriler, politikalar bekliyor. Diğer anlamıyla, 1970'lerin "bu düzen değişecek" söylemi ve politikalarına sahip bir bakış açısının tam zamanı.

Bu sürecin yeni bir zihniyeti ve oluşumu zorunlu kıldığına şüphe yok. Aksi durumda, iktidarı terk etmek istemediği için hırçınlaşacak bir AKP ile, onu demokratik yöntemlerle alt edemeyeceğine inanmış bir sol zihniyetin bu ülkeyi yeniden tıkanmaya götüreceğine şüphe yok.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..