Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '10

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Solun sorunu; tarifi ile tadı uyuşmuyor

Solun sorunu; tarifi ile tadı uyuşmuyor
 

Bu görsel sevgili Ümit Culduz'a atfedilmiştir


Sol’un en büyük kadersizliği, kendisine ait bir tanım, tarif belirlemekten çok, varlığını karşıtlıklar üzerinden tanımlaması olsa gerek.

Öğrencilik yıllarımda, sol siyasetin devrimci, sosyalist kanadı ile daha yakın olduğum zamanlarda da bunu çok fazla dile getirmiştim. O dönemlerde sol ve solcu “antiemperyalist, antifaşist, anti oligarşik ve sömürü karşıtı” olana denirdi. Tanımı oluşturan her ifade aslında bir karşıtlığı simgeliyordu.

Bunda belki de çok fazla garip bir yan yok. Çünkü 20. Yüzyılda, siyasetin ve fikirlerin tüm cephesi benzer bir çıkış noktasından yol aldı; Bu dünya kötüydü ve bunun yerine ideal bir dünya yaratılmalıydı. Sol için dünyayı kötü yapanlar emperyalistler, faşistler, oligarşiler ve sömürüydü. Bunlar ortadan kalkınca ideal dünyaya ulaşmak mümkün olacaktı.

Muhafazakârların, milliyetçilerin, faşistlerin de kendilerine dair ideal bir toplumları vardı. Solu onlardan farklı kılan, ideallerinin belirli bir milleti, inanç grubunu ya da belirli bir zümreyi değil tüm insanları kapsamasıydı. Ancak bu fark bir süre sonra anlamsızlaştı. Çünkü hepsi de ideallerini üretmek için benzer yöntemler kullanmaya başladılar. Şiddet ve baskı 20. yüzyılın ortak dili oldu. Sol kendisini bu ortak dilden kurtaramadı.

20. yüzyılın son düzlüğünde siyasetin ekseninde ciddi bir kayma yaşandı. Bunda, aynı dönemde, kapitalizmin var olduğu tarihsel sürecin en başarılı performansını sergilemesinin payı küçümsenemez elbette. Ciddi bir teknolojik devrim, üretim kabiliyetlerinde olağanüstü bir artış, karlılık ve verimlilikte büyük bir başarı ve dağılımı eşit olmasa da dünya genelinde bir refah artışı. Ancak tüm başarılara karşın, açlığın ve fakirliğin önlenemediği dünyada, siyasetin eksenini kaydıran esas etken, bence, insanların yaşam algısındaki farklılaşma oldu. Bilinemez bir geleceği hedefleyerek bugünü yok sayan veya bugüne dair çözümleri küçümseyen bakış açısı yavaş yavaş ortadan kalktı. İnsanlar içinde var oldukları yaşam dilimini, o an sahip oldukları kimlikleri önemsemeye başladılar. Bir ideal uğruna koca bir hayatı yok sayan bakış açısı, gündelik basit hayat karşısında yenilgiye uğradı.

Karşı olduğun ve yok edilmesini istediğin bir dünyayı, verili zemin kabul edip üzerinde yenileme, reform, düzenleme yapmak ve böylece gündelik yaşama hitap edebilmek, sol adına ciddi bir zihniyet değişimini gerektiriyordu. Oysa insanlara bir hayali pazarlamak daha kolay bir siyaset tarzıydı ve sol siyasetin belirli kesimleri bu kolaycılığa kaçmaktan vazgeçmedi. Değişmeyen her hareketin gericileşme etkisi solun geniş kısımlarında da kendisini gösterdi.

Ancak değişime ayak uydurmaya çalışanlar da, ciddi sorunlarla karşılaştılar. Mevcut sorunlu dünyayı yok saymadan, üzerinden politika geliştirmeyi hedeflediğinizde, diğer siyasetlerle aranızdaki fark kısalıyordu. Çünkü ani değişiklikler öngörmeyen siyasetler, zaman içinde etkisini gösterecek kısmi değişimler için uzun vadeli programlar üretmek zorundaydı. Yeni dönemde, siyasette yaşama müdahale sınırlı, yapılan müdahalenin geri dönüşü de uzundu. Bir dönemler sıkça duyduğumuz “bütün partiler birbirine benzemeye başladı” eleştirisinin altında yatan temel neden buydu. Artık dünyayı yıkıp yeniden yapacağını iddia eden siyasetler yoktu, varsa bile ciddiye alınmıyordu.

İşte bu zeminde solu tarif etmek elbette daha güç olmaya başladı. Benzerliklerin arttığı bir dünyada, farklılıkları tarif etmek zorlaştı. Bu gelişme karşısında sola yönelik iki tepki kendisini gösterdi. İlki geleneksel sol algısından geldi ve solu uysallaşmak ve liberalleşmekle suçladılar. Diğer taraftan gelen eleştiri ise artık sağ ve sol kavramlarının çöktüğü, dünyada doğruyu temsil eden tek bir ortak tanım kaldığı yönündeydi.

Ben her iki eleştirinin de aksi yönünde düşünüyorum. Dünyada hala sol düşünsel bir temel, hareket tarzı, tavır alışı ve çözüm önerileri var. Ama elbette bu 20. Yüzyıl sol algısından oldukça farklı. Sol siyaseti besleyen tek bir nokta yok. Solu ve sağı ayıran temel çizgi kutsal kavramının kendisi. Sol temel anlamda kutsalı olmayan bir düşün dünyası ve hareket tarzıdır. Sağın gerek inanç bazında, gerek millet bazında, gerek paraya, gerekse de devlete dair kutsalları vardır. Muhafazakârlar için inançları kutsaldır. Milliyetçiler için milletleri ve o millete ait devletleri (tabi beraberinde o devleti var eden önderleri, ilkeleri, savaşları vs.). Dünyayı sadece ekonomik düzlemde değerlendiren liberaller için de paranın kendisi kutsaldır. Sol bunları reddeden değil ama kutsallaştırmayan bir düşün tarzıdır. Sol bir düşün dünyasını ve hareket tarzını belirleyen temel unsurlardan birisi, onun tüm kutsallar karşısında özgür olmasıdır.

Ancak bu ayrım tek başına yeterli değildir. Sol’u kelime olarak var eden, o ünlü meclisin salonundaki oturma tercihi, Fransız devriminin sonucudur. Devrimin sloganı ise “Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik”tir. Yani kralın solunda oturanların temsil ettiği temel ilkeler bunlardır. Bu cenahta oturan halkın temsilcileri (halkın temsilcileri dediğimiz de aslen burjuvazidir, çünkü o dönemin –hatta bu dönemin bile- değişimden yana olan ve buna halkı ikna eden kesimi onlardır) köhnemiş düzeni değiştirmekten yanadır. Ama değişimi ikna edici kılan, halkı kral, kilise ve soylular karşısında özgür, eşit kılacak olmasıdır. Solun değişimden yana bir tercihi ifade ettiği bir gerçektir. Ama bu değişimin özünün eşitlikten, özgürlükten ve barıştan yana olması şarttır.

Bu iki temel hareket noktasını ele aldıktan sonra, solun aslında sabit bir düşünsel nokta ya da alan olmadığını söylemek gerekiyor. Çünkü günümüz insanı için hayat o kadar derinleşti, çeşitlendi ve ilgi alanları arttı ki, artık bir siyaset ya da düşünce modeli için net bir sınır çizilemez oldu. Bugün sol düşünceyi ayrıştıran şey yalnızca ekonomik tercihleri değil. Sosyal yaşamda, kadın erkek ilişkilerinde, nüfus politikalarında, çevre politikalarında, devlet toplum ilişkilerinde, azınlık hakları, hayvan hakları, cinsiyet özgürlüğü, inanç özgürlüğü, inancı eleştirme özgürlüğü, eğitim politikaları, uluslar arası politikalar, küreselleşme, kültürel paylaşımlar ve temaslar konuları başlı başına siyasi bir kapışma arenasına dönüşmüş durumda. Bir siyaset, fikirlerine köken aldığı değerler doğrultusunda tüm konu bu başlıkları için bir duruş belirler. Sol bir fikir dünyasının da, az ya da çok benzer tavır sergilediği geniş bir paylaşım noktası vardır ya da olması gerekir.

Ancak bugün esas sorunumuz, bence solu tarif etmekten çok, genel olarak solu temsil ettiğini ifade eden veya sol olarak ortaya çıkan topluluğun reel olarak neyi ifade ettiğidir. Açıkcası bugün solun basit, temel tarifi ile önümüze gelen yemeğin tadı uyuşmuyor.

Kısaca bugün Türk solu olarak vitrinde duran geniş bir toplum kesiminin kendisini kutsallara hapseden ve bunlar karşısında özgürleşemeyen bir zihin dünyasına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bir sonraki yazıda biraz daha Türk solu özeline girmek istiyorum.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..