Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '14

 
Kategori
Haber
 

Soma : 432 Yetim Çocuk ne olacak?

Soma : 432 Yetim Çocuk ne olacak?
 

aktifhaber.com


Soma'daki maden faciasında hayatını kaybeden Yüksel Cangül, geride hem annelik hem de babalık yaptığı iki çocuğunu bıraktı. Altı yıl önce eşi evi terk ettiği için biri 16 diğeri 9 yaşındaki iki çocuğunu tek başına büyüten 42 yaşındaki maden işçisi, son gün çocuklarının yemeğini pişirdi, yaşadıkları Beyce köyünden madene gitti ve bir daha dönmedi.” (ensonhaber.com)

"Çocukları için yaşardı”

“Türk Kızılayı ekiplerince gıda yardımı götürülen evde çocukları ve onlara yardıma gelmiş birkaç komşu ve akraba vardı. Madencinin teyzesi Ayşe Cura, madende hayatını kaybeden Yüksel Cangül'ün küçük yaşta anne ve babasını kaybettiğini, babaannesi tarafından büyütüldüğünü anlattı. Cangül'ün çocuklarına çok değer verdiğini ve onlar için yaşadığını belirten Cura, eşi evi terk eden Cangül'ün hem madende çalışıp eve baktığını, bulaşık yıkayıp yemek yaptığını dile getirdi. Cura, şunları söyledi.”

"İki çeşit yemek yapıp dolaba koymuş”

"Hep çocuklarını düşünürdü. O işe gidince biri okula diğeri komşuya gidiyordu. Son gün işe giderken iki çeşit yemek yapmış dolaba koymuş, çocuğa da 'Oğlum telefonu kurmamışın ben telefonu kurdum. Okula geç kalma' demiş." Ayşe Cura, Cangül'ün ölümünden sonra evi terk eden eşinin gelip küçük oğlu Emir Can'ı aldığını ifade etti” (ensonhaber.com)

Türk Kızılayı Soma Şube Başkanı Aziz Günal, Soma, Kınık, Kırkağaç, Savaştepe ve Akhisar'da yardım dağıttıklarını anlattı. Madendeki faciadan sonra 400-450 kadar çocuğun yetim kaldığının söylendiğini belirten Günal, özellikle Cangül Ailesi gibi özel durumdaki ailelere yardımları artıracaklarını söyledi. Günal, çocuklara gıda yardımı götürdüklerine işaret ederek "İhtiyaçlarını aldık. Bundan sonra da gereken yardımı yapacağız, bu eve özel olarak geleceğiz" dedi.

Şimdi bir de şu hikayeyi dinleyin:

“Soma’da en acı doğum günü”

Soma’nın 432 yetiminden biri olan İsmail, önceki gün babasının mezarına geldi. Üzerinde de, babasının alamadan hayata veda ettiği kıyafet vardı. Annesi borç harç eşinin arzusunu yerine getirmişti ve çocuğu için arzu ettiği kıyafeti alıp giydirmiş ve onu babasının mezarına getirmişti.”

Madenci İbrahim Duman burada yatıyor. Ve oğlu İsmail Duman yeni giysileriyle babasının mezarına bakıyor. Yanında iki yıllık evli annesi.

Bu hikayeleri bulup internetten okuyun. İnsanın yüreği yetmiyor okumaya. Daha neler var.

Ben, “Aman , yetimlere sahip çıkalım,”  derken, bunları kastetmiştim. Ellerinden baştan itibaren tutalım; onlara hiç olmazsa bundan sonra insanlık görevlerimizi yerine getirelim, demiştim. Bunları demek istemiştim.

İnsanlar şu veya bu şekilde ölüp gider; fakat onların ortada kalan yetimlerine sahip çıkmak geride kalanların görevidir ve ödevidir. Onlar için her şey yapılmalıdır.

Bu toplum bu sorumluluğu yerine getirecek güçtedir. Yeter ki , bir süre sonra ,”Aman boşver…” demeyelim.

Görüyorsunuz, açıkça , son hesap  (432) tane çocuk ortada kalmış. Bunlardan İsmail gibi 1.5 yaşında olanları var; ilkokul çağında olanları var ve daha büyükleri.

Bir gün Emir can’ın babası, oğlu için yemeklerini yapıp buzdolabına koymuştu. “Ben akşama dönerim, sen bunlarla idare et, derslerini çalış…” demişti. Ama dönemedi. Şimdi Emir  Can kendisini bırakıp kaçan annesiyle birlikte. Ama ne yer ne içerler. Bu toplumun Emir can’a da sahip çıkması gerekir ve bütün o 432 yetime de. Ne yerler ne içerler; bütün velinimetleri; eve ekmek getirenleri şimdi toprak altında.

Bizim insanlarımız cömerttir; akrabaya, yetime, garibana hanesi açıktır… Ama bir insanın yetiştirilmesi, büyütülmesi, okutulması korkunç bir sorumluluk ister.

O madenin derinliklerine gömdüğümüz insanlar bizim insanlarımız. Onlar orada gömüldüyse, bunda biraz da hepimizin suçu var. Gerekli yasaları zamanında çıkarmayanlar; gerekli denetimleri doğru dürüst yapmayanlar; güvenlik önlemlerini almayanlar; ve bütün bu işçileri boğaz tokluğuna çalıştıranlar. Dayıbaşları , taşeronlar ve zalimler… Tümü de bu kalan yetimlerin hakkını ödemekle yükümlüdürler.

Öylesine büyük bir sorumluluk yüklendiler ki, bütün ömürleri boyunca tövbe, istiğraf etseler; dua etseler bu işin vebalinden günahında ve suçundan kurtulamazlar.

Ancak ve ancak bu garibanları, yetimleri , öksüzleri adam edebilirlerse, yetiştirebilirlerse ; ancak o zaman belki bu toplum , bu günahtan biraz arınabilir. Yoksa yaşadıkları boşunadır.

İşçilerimiz sahipsiz… Ne Sarı Sendikalar onlar için bir şey yapabilir nede zalim Maden ağaları… Üstelik boğazına kadar sömürmek için bir düzen kurmuşlar; onlar da kafalarını eğmişler öyle gider.. Gider mi?

Zalimliğin, insafsızlığın bu toplumda sonu yok mu?

Eee… Kasabın önüne  boynumuzu eğerek gidersek; hiç dinlemez keserler…

Tıpkı Joan Baez’in o acıklı folklor şarkısında olduğu gibi. Şarkının sonu şöyle biter..

“Calves are easily bound and slaughtered,
never knowing the reason why.
But whoever treasures freedom,
like the swallow has learned to fly. “

(Sığırlar kolayca bağlanıp ve kesilirler
Hiçbir zaman da nedenini bilmezler
Fakat bazıları hazinenin nasıl bulunacağını bilirler
Kırlangıçların uçup kaçması gibi…) (E.C.)

Evet bazıları , sığırları, buzağıları alırlar kasapın ellerine teslim ederler ; onlar da bir güzel  kesip parçalarlar ve onlardan kar edip bir güzel istedikleri yerlerde yerler… Ama kafaları kesilen buzağılar hiçbir zaman niçin kesildiklerini bilemezler…

İnsanoğlunun bir kısmı da böyle , başkalarının elinde oyuncak. Onunla istedikleri gibi oynuyorlar; sırtından kar edip , onu alıp satıyorlar ve o bunların nedenini ve sonucunu bilemiyorlar…

Bir gün nedenini öğrenecekleri güne kadar. O gün onların aydınlanma günleri olacak. O zamana kadar bekleyecekler.

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..