Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '10

 
Kategori
Dünya
 

Sömürgecilere, krallık ve başkanlık, sömürgelere cumhuriyet mi yakışır? (2)

Sömürgecilere, krallık ve başkanlık, sömürgelere cumhuriyet mi yakışır? (2)
 

Ele verir talkını, kendi yutar salkımı!


Sömürgeciliği meslek edinen İngiltere’den bizlerin öğreneceği çok şey bulunmaktadır. İngiltere, dünyada ilk parlamenter demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi ilkeleri uygulayan ülkedir. İlginç olan; İngiltere’de 1651 yılında krallık devrilir ve parlamento ile Cumhuriyet kurulur. Ancak, ne hikmetse! 6-7 yıl sonra sürgündeki kral 2. Charles, krallığı yeniden kurmak üzere İngiltere'ye davet edilir. Özetle; Ele talkını verirken, kendileri salkımı yutmuşlardır!

İngiltere;

-“Ele verir talkını, kendi yutar salkımı!” ifadesinde olduğu gibi; Başkalarına, kendisinin inanmadığı ve yapmadığı öğütleri kolayca vermesiyle tanınmaktadır.

Bununla ilgili çok ilginç bir örnek verelim. Kazım Karabekir paşa günlüklerinde anlatmaktadır;

-“27.12.1919, İngiliz kaymakamı (Albay) Rawlison gece Erzurum’a geldi. 4.sonrada daireye beni ziyarete geldi. İki saat konuştuk. Cumhuriyet (yönetimi) taraftarı imiş.” (1)

Acaba Kazım Karabekir Paşa, özel görevli İngiliz Albay Rawlison’a demiş midir;

-“Bizde bir söz vardır; ‘Ele verir talkını, kendi yutar salkımı!’ Siz neden hala Cumhuriyet yönetimine geçmiyorsunuz?

-Veya ne kötülüğünü gördünüz de, bu kadar uzun süren devlet hayatınızda sadece altı (6) yıl cumhuriyeti denedikten sonra tekrar Kralı çağırdınız ve monarşiye geçtiniz?

Albay Rawlison kimdir?

-“Itilaf Komiseri sıfatıyla Kafkasya ve Doğu Anadolu 'da faaliyetlerde bulunan Albay Rawlinson bir İngiliz subayıdır. İtilaf Komiseri olmasının yanında, İngiltere’nin Türkiye ve Kafkasya siyasetini yönlendirmek gibi bir misyonu da üstlenmiştir. 1919-1921 yıllarını kapsayan bu dönemde Rawlinson askeri ve siyasi olmak üzere iki misyon üstlenmiş, siyasi misyonu gizli tutulmaya çalışılmıştır. İngiltere’nin TBMM Hükümeti ile uzlaşma çabalarına da müdahil olan Rawlinson, İstanbul’un işgali üzerine gözaltına alınmış 1921 Ekim ayı sonunda Malta Sürgünleri ile mübadele edilerek Türkiye’den ayrılmıştır.” (2)

Biraz da Kazım Karabekir Paşa;

-“Kazım Karabekir Paşa, 2 Mart 1919'da Erzurum'daki 15. Kolordu Komutanlığı'na atanmış ve Eylül 1920'de, 1878'de 93 Harbi sırasında Rus Çarlığına kaybettiğimiz Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin ve Batum'u kurtarmış, sevilen ve çok değer verilen bir komutandır.” (3)

-Paşa, Kasım 2009’da yayınlanan günlüklerinde, “Önce İsmet Paşa’ya arkasından da Mustafa Kemal Paşa’ya, İşgal Kuvvetlerine karşı savaşmak üzere Anadolu’ya geçmelerini önerdiği de açıklamıştır.

Peki, İngiltere nasıl sömürgeciler kralı olmuştur?

-“18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyılda İngiltere, sömürgelerden gelen hammaddeleri işleme ve bunlara pazar bulma ihtiyacı sayesinde büyük bir sanayi devleti ve sömürge gücü haline gelen bir ülkeydi. 19. yüzyılın başlarında Avustralya, Kanada, Hindistan, Afrika’daki bazı gelişmemiş, güçsüz; fakat hammaddesi bol devletlerle, Antil Adaları ve Hong Kong gibi dünyanın büyük bir kısmına yayılan dev bir sömürge imparatorluğu kurulmuştu. Kraliçe Victoria (1837-1901) zamanında İngiltere dünyanın en büyük gücü durumuna geldi…

Çalışan nüfusun %40'ını sanayi kollarındakiler oluşturur… Endüstrinin yanında tarım ikinci plandadır. Çalışan nüfusun ancak %5'i tarım alanındadır. Gerçekte doğal koşullar da tarıma pek elverişli değildir…

İngiltere'nin önemli gelir kaynağı eskiden bu yana ticaretti. Sömürgelerden ve geri kalmış ülkelerden alınan hammaddeler işlenerek yine bu ülkelere satıldığından ekonomik zenginlik büyük boyutlara ulaşmıştı. Sömürgeler bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bu durum değişmiştir.

Bununla birlikte çok uluslu İngiliz şirketleri (British Petroleum, Imperial Chemical Ins. ve Shell gibi) ve büyük bir ticaret filosu ticaret dengesini ülke lehine destekleyici etmenlerdir. Ancak gene de ülke ekonomisi zaman zaman bunalıma düşmekte, bu da toplumsal sorunlara yol açmaktadır. Dolayısıyla İngiltere giderek eski ekonomik gücünü yitirmektedir…. (4)

* * *

Biraz da İngiltere’de; monarşi, demokrasi, cumhuriyet ve hukukun üstünlüğü….

-“Monarşi bir hükümdarın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Bu hükümdar, Türkçede kral, imparator, şah, padişah, gibi çeşitli adlar alabilir. Bir monarşiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özellik, devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurmasıdır. Cumhuriyetlerde ise devlet başkanı seçimle işbaşına gelir.

Birçok ülkede toplumsal ve siyasal gelişim, özellikle 18. yy. sonların­da, «meşrutî» adı verilen yeni bir tür monarşinin doğmasına yol açtı. Bu monarşi tipinde hükümdarın yetkileri, yazılı bir Anayasa ile tanımlanmış ve sınırlanmıştır. Bu monarşi genellikle «parlamenter»dir ve demokrasiye pek yakın olabilir: Kral devletin simgesi olarak kalır, ancak yürütme yetkisini bir hükümete bırakır; hükü­met de halk tarafından seçilmiş bir millet meclisinin kararlarına uyma­ya zorunludur.

Hollanda, Danimarka, İngiltere, Japonya, İsveç ve Belçika'da durum böyledir Avrupa'da mutlakiyetçi kraliyet rejiminden parlamenterizme geçiş, İngiltere'de başlamıştır. Kıran kırana geçen siyasi mücadelenin sonucunda İngiliz soylular, Kral Yurtsuz John'a 1215 yılında Magna Carta (Magna Karta) adı verilen bir fermanı kabul ettirerek, parlamento yönetimini kurdular. Buna göre:

1. Kral halkın onayını almadan vergi toplayamayacaktı.

2. Kanuni dayanağı olmadan kimse tutuklanamayacak, hapis ve sürgün edilemeyecekti.

3. Ülkeye giriş ve çıkış serbest olacak, tam ticaret serbestliği tanınacaktı.

Parlamenter sistem bazen işletilerek, bazen askıya alınarak, 17. yüzyıla gelinmiş olundu. Bu yüzyıl Mutlakiyetçilerle, Özgürlükçü hareketlerin mücadelesine sahne olmuştur.

Kral I. Charles'ın parlamentoya danışmadan İspanya ve Fransa'ya savaş ilan etmesi ve bu savaşların maliyetini karşılayabilmek için vergileri arttırması üzerine, İngiliz Parlamentosu 1628 yılında Haklar Bildirisi (Petition of Rights) adı verilen belgeyi yayınladı. Bu bildiride, kralın yetkileri sınırlanarak hukuksal süreçten geçmeden kralın kimseyi suçlayamayacağı, cezalandıramayacağı ve orduyu halka karşı kullanamayacağı belirtiliyordu.

Kral buna tepki göstererek parlamentoyu dağıttı. Ancak, vergi izni alabilmek için 1640 yılında parlamentoyu tekrar toplanmaya çağırmak zorunda kaldı.

Aradan geçen kırk yıllık süreç sonunda, 1689 yılında İngiliz Parlamentosu'nun Haklar Kanunu (Bill of Rights) yayınlamasıyla, egemenlik parlamentonun denetimine geçmiştir. Bu bildiriye göre;

1. Parlamento seçimleri serbestçe yapılabilecektir.

2. Parlamento üyeleri tam bir ifade özgürlüğüne sahip olacaktır.

3. Parlamentonun kabul ettiği kanunlar kral dahil herkesi bağlayacaktır.

4. Parlamentonun izni alınmadan asker ve vergi toplanamayacaktır.

Bu kanun ile parlamenter demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi ilkeler Avrupa'da ve tüm dünyada ilk önce İngiltere'de uygulanmıştır Temsili demokrasiler içerisinde Parlamenter rejimin temel özelliklerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

-Parlamenter rejimde yasama ve yürütme organları hukuken birbirinden bağımsızdır, ancak aralarında bir takım işbirliği ve etkileşim mekanizmaları vardır.

-Bu rejimde yürütme iki-başlıdır.

-Devlet başkanı, yürütmenin sorumsuz başını oluşturur.

-Yürütmenin sorumlu organının başında ise başbakan bulunur. Başbakanın parlamenter olması şartı bulunmaktadır; buna karşın bakanların parlamenter olması şartı aranmamaktadır.

-Devlet başkanının siyasal açıdan sorumluluğu bulunmamaktadır.

-Bakanlar kurulunun parlamentoya karşı sorumluluğu bulunmaktadır

-Devlet başkanı hükümet etmez.

-Devlet başkanının uzlaştırıcı ve uyarıcı bir rolü bulunmaktadır.

-Yürütmenin diğer başını oluşturan Bakanlar Kurulu, yasama organına karşı sorumludur.

-Parlamenter sistemlerde çoğunluk ilkesi genel olarak esastır. Mecliste çoğunluğu sağlayan parti hükümet eder ve bu partinin başkanı başbakan olur.

-Hükümet yasama organına karşı sorumludur.

-Parlamenter sistem tek meclisli ya da iki meclisli olabilir.

-Parlamenter sistemde yasama ve yürütme arasındaki ilişki, işbirliği ve karşılıklı etkileme mekanizmasına dayanır.

-Yasama, yürütmeyi çeşitli yollarla denetler ve gözetim altında bulundurur. Meclise güvensizlik oyu vererek hükümeti düşürebilir. Meclis güvensizlik oyu vererek hükümeti düşürebilir. Buna karşılık, yürütme de meclisi feshetme olanağına sahip bulunmaktadır. Fesih yetkisi, parlamenter sistemde, istikrarın sağlanmasında önemli yeri olan bir kurumdur.

Yukarıda özetlediğimiz özelliklere sahip parlamenter rejim halen çeşitli ülkelerde uygulama olanağı bulmaktadır. Parlamenter rejimin doğduğu ve halen uygulandığı tipik örnek İngiltere’dir. İngiltere’deki parlamenter rejime “Westminster Modeli" adı da verilmektedir.

İngiltere’de uygulanan bu modelde yasama erki halkın temsilcilerinin oluşturduğu yasama organında vücut bulur. Bu erk başka hiçbir kurum tarafından paylaşılamaz. Üstelik, serbest ve hakça seçimlerle temsilcilikleri tescil olunmuş bulunan milletvekilleri halk adına siyasal karar alma yetkisine meşru olarak sahip olan tek heyettir.

Çünkü, egemen olan iradeyi temsil yetkisi meşru olarak tescil edilmiş olanlar onlardır. Halk (seçmenler) bu gücü onlara seçildikleri yasal süre boyunca kullanmak üzere devir ve teslim ettiğini seçim işlemiyle tescil etmiş bulunmaktadır.

Dolayısıyla, halkın (seçmenin) temsilcisi konumunda bulunan parlamento (uygulamada alt-meclis konumundaki Avam Kamarası üyeleri) her türlü konuda metru otoriteye dayalı karar alma yetkisine sahiptirler.

Onlar, ancak seçim döneminde halka siyasal kararları dolayısıyla hesap verirler. Halk (seçmen) bunları onaylamıyorsa, onlara oy vermemek suretiyle tercihini belirtir. Bu kararların kaldırılması veya yerine yeni kararların alınması bir dönem sonra seçilecek olan temsilcilerin görevidir. Bu uygulamada halkın siyasal sistemin yönetimine doğrudan doğruya bir etkisi yoktur; halk kararları ancak dolaylı olarak etkiler.

İngiltere'deki parlamenter rejim uygulamasında dikkati çeken başlıca özellikleri de sıralamakta yarar bulunmaktadır:

-Yasama organı iki meclisli olup alt meclis siyasal egemenliğin kullanıcısı durumundadır.

-Parti hükümeti esastır ve yürütme gücünü kullanan başbakan ve bakanlar kurulu, aynı zamanda yasamayla kaynaşmıştır ve onu etkisi altında tutar.

-Bu rejim iki partili bir parti sistemine dayalı olarak çalışır.

-Sağ-sol ayırımı sosyal sınıf esasına dayalı tek bir boyuttan ibaret bir yalınlık içerir.

-Merkezi ve üniter bir yönetim sistemi egemendir. Yazılı olmayan, hatta bazı düşünürlere göre mevcut olmayan, bir anayasaya göre, tamamen yasama egemenliğine ve münhasıran temsili olan bir demokrasi anlayışına göre yönetim Westminster sisteminin esaslarını içerir.

Teknik anlamıyla düşünecek olursak Westminster modeli bir demokrasinin birbirleriyle ilişkili bazı temel unsurlara sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Söz konusu modelin ilk önemli unsuru yürütmenin gücünün bir noktada toplanmasıdır.

Bu modelde hükümetin en güçlü organı kabinedir. Ve kabine genellikle mecliste çoğunluğu elinde tutan partinin üyelerinden oluşur. Kabine çok ezici olmayan bir çoğunluğa dayalı, onun çıkarlarını gözeten ve onun temsilciliğini yapan bir kimlik taşır. Azınlık ise iktidarın dışında kalarak muhalefet rolünü oynar.

İlk unsurla yakından ilişkili olan ikinci unsur iktidarın birleşmesi ve kabinenin üstünlüğüdür. Kabinenin üstünlüğü çoğunluk ilkesinin mantıksal bir uzantısı olarak görülebilir. Sistem her ne kadar parlamenter bir sistem olarak bilinse de kabineyi oluşturan parti parlamentonun da çoğunluğunu teşkil ettiğinden yasama ve yürütme bir anlamda birleşmiş olmaktadır.

Duverger’in de belirttiği gibi gerçekte İngiliz rejimi bir güçler dengesi sisteminin bütünüyle tersidir. Parlamentoda salt çoğunluğu elinde tutan parti, dolayısıyla da hükümet başkanı sınırsız yetkileri elinde bulundurur…

Westminster modeli demokraside parti sisteminin bir başka özelliği ise tek boyutlu olmasıdır. Politik partileri birbirinden ayıran şey sağ ve sol yelpaze uyarınca sosyo-ekonomik politikaların ne olacağı hususudur. Örneğin İngiltere’de işçi partisi ortanın solundaki tercihleri muhafazakar parti ise ortanın sağındaki tercihleri simgeler.

Politik partilerin sosyo-ekonomik politikalarına göre farklılaşmasının temelinde etnik, dinsel ve benzeri konulardaki görüş ayrılıklarının politik bir öneme haiz olmayacak bir mahiyete sahip olmaları yatmaktadır…

Westminster modeli demokrasinin önemli unsurlarından birisi de meclis egemenliği ilkesidir. Yine İngiltere örneğine bakılacak olursa parlamentonun gücü açık bir şekilde görülebilir. İngiltere’de parlamentoyu denetleyecek bir organ yoktur.

Hukuki açıdan yasama gücüne konulmuş hiçbir sınır yoktur. Parlamento anayasal nitelikli kuralları da aynı adi yasalar gibi koyar veya kaldırır. Parlamentonun dikkate aldığı tek etken kamuoyudur.

Öte yandan İngiltere’de parlamentonun gücünü sınırlandırma işlevini görebilecek yazılı bir anayasanın olmaması kamuoyunun önemini daha da arttırmıştır. Bu bağlamda Westminster modeli demokrasinin temelinde özgür bir kamuoyu ve bu kamuoyuna duyarlı olmayı içerisinde barındıran bir politik kültürün olduğu söylenebilir.

Bu politik kültür nedeniyledir ki İngiltere’de muhalefetin iktidarın baskı ya da zorbalığından korkmasına gerek yoktur. Herhangi bir hukuki ve kurumsal güvence olmamasına karşın İngiliz halkındaki özgürlük duygusu en büyük güvencedir.

Duverger, hoşgörü ve liberalizm geleneklerinden yeteri kadar payını almamış diğer ulusların Britanya kurumlarını tehlikesizce benimseyemeyeceklerini ve bu ulusların aslında Britanya kurumlarında bulunmayan ama bu kurumlardan türemiş bazı benzer rejimlerde görülen frenleri ve güçler dengesini de birlikte kabul etmeleri gerektiğini ifade ederek liberal politik kültürün çoğunlukçu demokrasi modeli açısından önemini vurgular. (5)

* * *

Kıssadan hisse;

-Çok açık olarak ve bize anlatıldığı gibi Avrupa ilmi gelişmelerden çok sömürü nedeniyle zenginleşmiştir.

-Başta Fransa olmak üzere, Avrupalılar diğer milletlere Cumhuriyeti dayatırken, kendileri monarşide kalmışlardır.

-Özgürlük bir talep işidir. Devlet isimli kurum, babasının hayrına kimseye özgürlük vermemektedir.

-Anlaşılmaktadır ki, Halk bilinçli olunca, sistemin adının A-B-C olması çokta önemli değildir.

-Bizdeki “Kuvvetler ayrılığı” Kocamaaannn bir yalandır.

-Bizim gibi ülkelerde, “Kuvvetler ayrılığı”

-Kuvvetlerin ağırlığına! Dönüştürülmüştür.

-Ülkede seçim yapılmakta, seçilenler hükümeti kurmakta, meclis kanun çıkarmakta, ancak; çıkardığını kanun, halkın seçmediği birileri tarafından her ne hikmetse ve gücünü nereden alıyorsa rahatlıkla iptal edebilmektedir.

-Eğer, seçilmiş hükümet bu duruma direnmeye kalkarsa, halkın yarısının oyunu alan bir siyasi parti, çok rahat bir şekilde kapatılmaktadır.

-Bu nedenle; çocuklarını, kendisini, ülkesini ve geleceğini düşünenler;

-Sömürge olmamak, olmuşsa farkına varmak, birileri tarafından ninnilerle uyutulmamak için günde üç öğün yediği yemeğin yanında özellikle çeşitli kaynaklardan okumak suretiyle bilgi sahibi olmak;

-Ya da, belki de farkında bile olmadan sömürge haline gelmiş bir ülkede yaşamaya razı olmak durumundadır.

Sömürgeciler ve sömürülenler devam edecektir….

Resim;habervitrini.com

(1)Kazım Karabekir Paşanın günlükleri. YKB, Kasım 2009)

(2) (http://dergiler.ankara.edu.tr/. Ankara üniversitesi Türk inkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 29-30, Mayıs-Kasım 2002, s. 57-73)

(3-4-5) Vikipedi

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..