Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '11

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Son adres

Son adres
 

Günün birinde, onu gereksiz yere kırmış olmanın verdiği üzüntü kalbinin telini titrettiğinde," tüh"  ler "keşke" ler zehirli sarmaşık misali içini kaplayınca, hemen ulaşmak isteyeceksin ona.

MSN i açtığında, ismine tıkladığında, "bu  sayfa artık bulunamıyor" yazısıyla karşılaşacaksın ya da onu uzun süre boyunca hep çevrimdışı göreceksin.

Telefon ettiğinde telefona cevap vermeyecek. Tekrar tekrar deneyeceksin lakin, sonrasında, bu defa açan "o" olmayacak.

Belki"aradığınız numara artık kullanılmamaktadır "diyecek mekanik bir ses. Belki de bir yakını açacak telefonu. O an anlayacaksın artık yolunda gitmeyen  birşeyler olduğunu.

Sonra, arabana atlayıp apartopar evinin olduğu sokağa geleceksin. İçin daralacak.  Dizlerinin dermanı kalmamış olacak. Son bir hamleyle, dairesinin kapısını çaldığında, o kapının ardında, seni hep ama istisnasız hep tebessümle karşılamış o melek kadın yerine bir başkasını göreceksin. Gözleri ağlamaktan şişmiş o kişinin bitik hali, sözleri, geç kaldığını anlatacak sana. Çok geç.

Ondan o evde, onun evinde, ortada dolaşan, feryat figan arasında duyduğun isminden başka, hiçbir iz kalmamış olacak.

Döneceksin kapıdan gerisin geri. Sonra hızla, yeniden arabana atlayıp başka bir rotaya gideceksin. O rota, ebedi sessizliğin olduğu son durak, son adres olacak. O  nokta; sıfır noktası.

Ruhların ağaç gölgelerinde dinlendiği, fatihaları kabul ettiği.

Oturacaksın beyaz bir taşın önünde. O taşın üzerinde, çoğu kez sevgiyle söylediğin, seslendiğin sevdiğin, gözbebeğin kadının ismi yazılı olacak.

Hıçkırıklara boğulacaksın elbet. Ölümün hangi türlüsü kolaydır ki... Kalmış ki canının parçası olmuş bir insanı, sevgiliyi  kaybetmek..

O gün orada, seni ruh gözüyle izleyen sevgiliden, beyaz bir taş üzerinde yazılı isminden başka hiçbir iz bulamayacaksın.

Seni anlayışsızlıklarıyla kızdıramayacak artık. Yanlış ya da geç anlamalar  olmayacak. Küçük kıskançlıklar da. Seven bir kalbin yansıttığı, ancak pek  belli etmek istemediği küçük sahiplenişler.

O gün, senin sevgini paylaşmak istemeyen o kalp atmıyor olacak. Elleri ellerini ısıtamıyor, gözleri gözlerine gülerek bakamıyor olacak. Ortada, görünürde, artık, senden "incinebilecek" bir varlık olmayacak.

O günden itibaren, ne zaman etrafına baksan, çevrendeki kişiler hep " o olmayan", "yanlış, eksik ve onun gibi olamayan" kişiler olacak.

"Tüh keşke "diyeceksin içinden belki.

İlk anda bile özleyeceksin sıcacık varlığını ama nafile.

Artık, asla kırılmamış gururun, hep baskın çıkmış özgüvenin, kibirinle öylece kaacaksın.

O  varlık artık Allahın sonsuz sarayında olacak ama sen, onun hoşuna giden gitmeyen tüm  hallerini çok özleyeceksin. Şimdi burada olsaydı da, benim şu sözlerimi duysaydı, yazdığım yazıyı okusaydı, fikrini duysaydım, yine beraberce gülseydik, boynuma sarılsaydı, ne olurdu ki. Diyeceksin.

Ancak, zaman tersine dönmeyecek ve sabahları gözünü defalarca ovuşturup açsan da bensizlik kabusun bitmeyecek. Kabus evet.

Çünkü her insanın kalbinde bir gökyüzü vardır. O gökyüzünde de bir güneş. O güneş battıktan sonra bir daha ne geride kalan insan eski insandır ne de gökyüzü aynı gökyüzü.

Sadece, sonradan edindiği ve güneş yerine koyduğu ancak asla güneşi olamayacak fenerlerle geçirecektir ömrünü.

Her sabah, bir insanı son kez görüyor da olabiliriz., her fani de ölecektir kuşkusuz, bu nedenle, birbirimizle ayrılırken, güzellikle ayrılalım.

Birşeyleri bitirirken bile güzellikle insani biçimde bitirelim.

Zaten hepimiz biliyoruz. Kulları haksız yere, sudan sebeplerle yıkarak, kaybederek Allahı kazanamayız. Mümkün değil.......

sevgiyle kalın

 

 
Toplam blog
: 148
: 384
Kayıt tarihi
: 21.09.07
 
 

Merhaba...  Üniversite mezunu Kamu İdaresinde  çalışan bir bayanım. Ankara'da iki oğlumla yaşıyorum..