Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '07

 
Kategori
Kitap
 

Son alışverişimde satın aldığım beş kitap

Son alışverişimde satın aldığım beş kitap
 

Hafta sonu yaptığım Ankara seyahatimin dönüşünde, Ankara ile ilgili fikrimin yavaş yavaş değiştiğini fark etmeye başladım. Bilirsiniz ünlü hikâyedir; Yahya Kemal’ e Ankara ziyareti sonrasında sorarlar “Ankara’nın nesini seversiniz?”. Verilen cevap edebiyat tarihimize iz bırakan söylemlerdendir; “İstanbul’a dönüşünü”.

Dokuz yıl İstanbul’da yaşayan birisi olarak, birkaç kez geniş aralıklar ve kısa sürelerle uğradığım bu kente çok ısınamadığımı söylemek durumundayım. Ancak son yıllarda biraz daha sıklaşan Ankara ziyaretlerimin etkisiyle mi yoksa, artık İstanbul gibi bir dünya şehrinde değildi, güneydoğuda yer alan bir taşra şehrinde yaşadığımdan mıdır bilinmez, Ankara’ya karşı yavaş yavaş sempati duymaya başladım.

Dönüş yolunda kendime bu itirafta bulunurken, Ankara’da yaptığım alışverişte satın aldığım kitaplardan birisi olan Mehmet Ali Kılıçbay’ın “Pazar Sabahı” kitabının ilk sayfalarında giriştiği İstanbul – Ankara karşılaştırmasını okumak açıkçası pişti etkisi yaptı.

Mehmet Ali Kılıçbay aslında çokta rastlanmayan bir şekilde Ankara’nın İstanbul’a üstün olan taraflarını ince tarih bilgisi ile sıralıyordu. Ankara’nın İstanbul’dan daha eski bir yerleşme olduğu, tarih sahnesinde hiçte İstanbul’dan geri kalmayan bir öneme sahip olduğu ve şu anki hali ile sanayi ve hizmet üretiminde, kişi başına düşen artı değerde eşit düzeyde olduklarını verilerle destekliyordu. Veriler sağlam olduktan sonra söyleyecek bir şey kalmıyor elbette.

Ancak ben iki kenti kitapçıları ile kıyasladım ve Ankara’nın bu noktada hiçte geri kalmadığını düşündüm. Örneğin Dost Kitapevi, konumu, müşteri genişliği, pazar payı ve oluşturduğu marka değeri ile İstanbul’daki kitapevlerini aşan bir düzey sergiliyor. Dost Kitapevi gibi bir yere girdikten sonra kitaba az biraz ilgi duyan birisi iseniz alışveriş yapmadan çıkamıyorsunuz. Hele ki benim gibi bir taşra ilinde yaşayan ve tatmin edici kitapevlerini ancak büyükşehirlere gittiğinde bulabilenler için, Dost Kitapevi kitapseverleri kolaylıkla alışveriş canavarına dönüştüren bir mekan.

Bu kez de öyle oldu ve son alışverişimde beş kitap satın aldım. İnsanlar genellikle kitaplarını bitirince tavsiye eder ya da tanıtırlar. Ben ise henüz bir tanesinde az biraz ilerleme kaydetsem de satın aldığım kitaplardan bir nebze de olsa bahsetmek istiyorum;

İlk aldığım kitap “Geleceğin Kısa Tarihi”, Yazar Jacques Attali; aslında çok sıcak baktığım kitap türleri arasında olduğunu söyleyemeyeceğim. Günümüzde gelecek bilimle komplo teorileri arasında gidip gelen yeni bir sanat dalı türedi. İlk başta bu kitaptan da bu yönde bir şüphe duysam da, yayınevinin kimliği bu şüphelerimi bir nebze de olsa dindirdi. Ancak kitabın ilk sayfalarını karıştırıp birkaç cümle okuyunca karşımda ciddi bir yazar olduğunu düşündüm ve sepetime ekledim. Küreselleşmenin getirdiği tehlikeyi karşın aksi yönde yani milli, dini ve totaliter dalganın da büyük risk taşıdığını düşünen bir yazarla tanışmanın keyfini süreceğimi düşünüyorum kitabın satırlarında.

İkinci kitap, “Tarihi Yargılıyorum”, yazar Gündüz Vassaf; bazı yazar isimlerinde insan kitabı gözü kapalı alıyor. Bu kitap içinde böyle oldu açıkçası. “Cehenemme Övgü” ve “Cennetin Dibi” kitaplarının yazarı için açılmış bol miktarda kredim var. Tahakküm ve tabuyla sorunu olan, her ikisinin de gerek toplumsal kökenlerini, gerekse de insan psikolojisinden gelen güçlü damarını iyi yakalayabilen ve bunlara karşı güçlü panzehirler sunabilen bir bilim adamı olarak tanıdım Gündüz Vassaf’ı. Yazılarından ruhundaki anarşizmi ve aklındaki duruluğu kolaylıkla yakalayabiliyorsunuz. Umarım bu kitabında da beklentilerim boşa çıkmaz.

Üçüncü kitap, “Pazar Sabahı”, yazar Mehmet Ali Kılıçbay; kendi standartlarıma göre bu ülkenin ender entelektüellerinden birisi olarak değerlendirdiğim bir bilim adamı. Ezber bozan cinsinden. Zannedersem “doğru bildiğimiz yanlışlar” tarzı metinleri hazırlayanlar, Mehmet Ali Kılıçbay’ın kitaplarından oldukça malzeme üretmişlerdir. Bu kitabın okuduğum ilk 20 sayfasında da benzer bir duyguya kapıldım. Sanki hayata dair şu ana kadar öğrendiğim her şey yalandı ve benim doğruya ulaşmam için öncelikle kendimi formatlamam gerekiyordu. Mehmet Ali Kılıçbay kendi kitapları kadar çeviri yaptığı kitaplarla tanınıyor. Bende kendisine ait pek çok makale okumuş olmama rağmen, şu ana kadar hiçbir kitabını okumadığımı itiraf etmem lazım. Sabah Gazetesi'nde Pazar günleri çıkan yazılarından derlenen bu kitap, Pazar yazılarının illaki hafif olmaması gerektiğine güzel bir örnek.

Dördüncü kitap, "Büyümenin Türkçe Tarihi", derleyen Murathan Mungan; aslında bir derleme kitabı ile karşı karşıyayız. Türkçenin iyi hikayecilerinin, insanı edebi anlamda büyüten bir yerden alıp başka bir yere götüren eserleri, Murathan Mungan'ın tercihleri ile bir araya getirilmiş. Aslen şair olarak tanınan Murathan Mungan, benim gibi şiir özürlüler için hikayeleri ve romanı (bilebildiğim kadarı ile tek romanı var ve ben oldukça beğenmiştim) ile ön plana çıkıyor. Siyasal bilincini hep dik tutabilmiş bir isim oldu hep benim için. Bu sebeple de ismi her alanda dikkatimi çekti. Bu kitaba da kendine ait bir eser olmasa da, kendisine ait bir tercih olması ve hikayelere onun gözünden bakabilmek amacı ile dört elle sarıldım.

Beşinci kitap, "Utanç", Salman Rushdie; Hint kökenli yazar ülkemizde ve tüm dünyada “Şeytan Ayetleri” kitabı ile tanındı. Bir o kadar da zamanının İran dini lideri Humeyni'nin hakkında çıkardığı ölüm fermanı ile. Şu ana kadar hiçbir kitabını okumadım ve okunması gereken ilk kitabı için doğru bir tercih mi bilemiyorum ama bu yıl içinde kütüphanemi zenginleştirmesini hedeflediğim yazarlardan birisi de Salman Rushdie.

Bakalım sanal alemde kitabın kokusunu almadan yaptığım alışverişlerden sonra, gerçek bir alışverişten temin ettiğim kitaplardan memnun kalabilecek miyim?

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..