Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '19

 
Kategori
Sinema
 

Son Aşk

Filmin orijinal ismi: Mr. Morgan’s Last Love

Veda ile başlayan bir film daha. Aslında bu filmi yıllar önce almıştım. Filmlerimi karıştırırken rastladım ve tekrar izleme ihtiyacı hissettim.  Mr. Morgan DVD kapağındaki resmiyle -elinde bastonu ve yaşlı bakışlarıyla- çok şey anlatır gibiydi hâlâ… Hâlâ diyorum zira bazı yapıtlar sonsuza kadar anlatmaya devam eder. Kaldırıp bir kenara atsanız da, o oradan konuşmaya, bir şeyler fısıldamaya devam eder bıkmadan usanmadan.

Yaşlı adam yani Bay Morgan eşinin elini bırakmaz…  Hasta bakıcı “onu götürmemiz gerek Mr. Morgan” der fakat adam kadını duymaz bile. O hâlâ sevdiği kadını dinliyordur o an. “Hayır” der net bir tavırla “onu bırakmayacağım” …

Loş odadaki insanların onu çekip çıkarmasıyla son bulur koca bir hayat hikâyesi. Hayat arkadaşı yatağında cansız bir şekilde yatıyordur. Hastalığa yenik düşmüştür. Her “ölüyorum” deyişinde susturur karısını Bay Morgan fakat kadere karşı gelemez…

Eşi öldükten sonra Bay Morgan için yeni ve eski bir hayat daha başlar. Yeni fakat eski. Eskinin gölgesinde yeni hayata alışmaya çalışmak, bir şeylere daha fazla anlam yüklemek…

Bu, insanı kamburlaştırır belki ya da daha fazla mı üretir insan düşündükçe ve üzüldükçe? Hüzünden besleniyorsan belki, evet. Üretmek yormaz mı, bazen yorulmak da iyi gelmez mi? Çünkü bir amacın vardır ve amaçtır seni ayakta tutan…

Bay Morgan, emekli bir profesör…

Boş yatağında ilk sabaha “kahretsin” diyerek başlasa da yaşamak zorundadır. Benim de en sevdiğim renk olan Paris grisiyle boyanmış odada “onun” sesi yoktur artık.

Sessizliğin sesi yankılanır mı? Bence evet ve sessizliğin bir diğer ispatı da kapıya gelen gazetelerin okunmadan bir kenara yığılmış olmasıdır. Hayatın durduğu bir evde hayattan bahis olur mu? Bu sahnede de olmuyordu.

Ölenle ölmüyoruz fakat kimisi ölene ölerek kavuşmayı deneyebiliyor. Bay Morgan da bunlardan biri. Her sabah alması gereken ilaçları alırken aklına hepsini yutmak geliyor ve soluğu hastanede alıyor. Kimilerince çocukça kimilerince de acziyet. E çocuk da aciz değil mi? Bazıları değil.

Filmde sevdiğim cümlelerden biri; “bir şeyi çok sevdikten sonra ondan nefret etmeye başlamayı bilir misin?” “Evet” der Bay Morgan, kitaplarını sevmiyordur artık.

Bu, hayatı sevmeyi bırakmış bir adama sorulan bir soruydu… Aslında adam umutluydu ve farkında olmadan yeniden sevmeye başlıyordu… Neyin içinde olduğunu bilmiyordu belki, bilmek de istemiyordu.

Mutlaka seversin evet, yeniden seversin…

Bir diğer cümle de: “hayatı tek başına sevemezsin” … Sevmenin özünde hayata tutunmak mı var yani? Buna bencillik diyebilir miyim? Belki kişisel bir anlamdır sadece, o an için söylenmiş durum açıklaması. Duygu durumu. Yeniden elini ayağını titreten birinin karşısında başka ne diyebilirsin ki!

Ölüm gerçeğinin ardından sevmeye başladığı genç bir kadının karşısında yalnızlığı sorgular Bay Morgan. Karşısındakine âşık değildir aslında kendi tarifiyle “dünyasındaki çatlak”tır o. Hiçbir zaman hayatından çıkmasını istemeyeceği bir kadın olarak kalacaktır. “Sen, benim dünyamdaki çatlaksın.”

Bu arada Fransa’da yaşamasına rağmen ısrarla Fransızca öğrenmeyi reddeden inatçı bir adamdan bahsediyoruz. İnatçı, yaşlı ve sevimli!

Sevdiğim filmlerin ilk 15-20 dakikasından bahsetmeyi seviyorum. Ve sevdiğim cümlelerine sarılıp uyumayı da…

Sen, benim dünyamdaki çatlaksın.

 
Toplam blog
: 47
: 145
Kayıt tarihi
: 24.10.17
 
 

Ege'li biri... ..