Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '14

 
Kategori
Deneme
 

Son Bomba; Huzur geliyormuş.

Son Bomba; Huzur geliyormuş.
 

ÇİÇEKLER VE NAZAN ŞARA ŞATANA


Huzurun bugünlerde misafirimiz olacağına dair duyumlar aldım. Diyorlar ki artık dünyada huzur olacak. Savaşlar bitecek, küskünler barışacak, silahlar gömülecek. Kurşunlar yerine insanlar birbirine çiçekler atacak. İnanın hani öyle sakin de gelmeyecekmiş. Bağıra – çağıra gür sesi ile bir opera sanatçısı edasında, arya okur havasında gelecekmiş. İnandınız mı?

Nasıl gelecek dediklerinde kolay demiştim. Nereden mi bildim? Bilmedim. Söyleyenlerin yalancısıyım. Öyle diyorlar. Huzur geliyor diyorlar. Üstelik davet edilmeden, üstelik kavga dahi olmadan, üstelik gelme sakın ha! diye parmağını kaldırıp korkutanlara aldırmadan. Geliyormuş.

Hani huzuru çok beklemiştiniz ya. Hani susuzdunuz da su içecek gibisiniz ya… Hani soğukta kalmışsınızda ısınacak gibisiniz ya. Hani çöllerde bir vaha arıyor gibisiniz ya... Artık umutlarınızı umutlandırılmış hal haline alabilirsiniz.

Önemli ağızlardan duydum. Huzur geliyormuş.

Savaş insanların merhamet duygularını alıp götürmüştü ya! Müjdeler olsun geri getirmiş. Vermiş.

“Alın sizlerden çaldım. Sizin haberiniz yok. Yoksa siz böyle zalim olabilir misiniz? Siz insansınız. Yüce Yaradan sizlere cennet gibi bir dünya vermişken, sizlere yaşam adı altında bir hayat sunmuşsa, dünyanın en güzel nimetlerini ikram etmişse, sizler zalim olabilir misiniz? Bunu ilk başta Yaradan’a karşı yapamazsınız değil mi? Onun kullarına acı veremezsiniz. Onun masum insanlarını yok edemezsiniz. Sizlerin ne haddine, savaşamazsınız. Dünya sizin tapulu malınız değil ki, neyi neden engellemek istiyorsunuz? Engellemek istediğiniz haksızlıklar olsun. Siz haksızlıkların sebebi olmayın.”

Çocuklar – bahar çiçekleri… Kadınlar – annedir. Dünyamızda annesi olmadan üremek olmuyor. O filmlerde ya da uzay adı altında yazılan fantastik bilim kurgu kitapların da var. Normalde yok ki… Sizin tırnağınıza taş değse annenizin içi acıyor da başka anaların içleri yanmıyor mu? Savaşlar neden! Huzur istiyoruz. Sevgi istiyoruz.

Mevlana Celalettin-i Rumi’nin şu sözleri çok hoşuma gitti.

İnsan, büyük bir şeydir ve içinde her şey yazılıdır. Fakat karanlıklar ve perdeler bırakmaz ki insan içindeki o ilmi okuyabilsin. Bu perdeler ve karanlıklar; bu dünyadaki türlü - türlü meşguliyetler, insanın dünya işlerinde aldığı çeşitli tedbirler ve gönlün sonsuz arzularıdır.

Hz. Mevlana’nın insan tanımına bakınız.

“İnsan büyük bir şeydir ve içinde her şey yazılıdır.”

Öyle insanın içinde her şey yazılı… Huzursuzluk kadar huzur da yazılı… Bakın huzurdan söz etmek bile insanı sakinleştiriyor hatta belli belirsiz gülümsetiyor. Huzurun geldiğini düşünün her anlamda huzurdan söz ediyorum ben. Bu sadece savaşlar değil, bu sadece devletler arası kavgalar değil. Bu belki bir evin içinde iki eş arasında olmayan huzur, bu okulda öğretmenle öğrencisinin arasında olmayan huzur, bu belki iş yerinde patronlarla çalışanlar arasında olmayan huzur, bu belki asla olmayacak olan trafikte, alışverişte, kuyruklarda, ev kiralarında, her tür ilişkilerde…

Bu olması gereken, insanca yaşamamız için şart olan huzur geliyormuş. Daha ne olsun?

Güzellikler olsun, sevgi olsun. İnsanlar huzurlu olunca daha üretken, daha çalışkan daha akıllıca olurlar. Düşünsenize bir evli çifti ele alalım.

Evden kavga etmiş halleri ile çıkışlarını. İkisi de çalışıyor olsun. Arabalarında trafikteler.

Akılları sabahki tartışmalarında...

Dikkatleri dağınık. İkisi de kendilerince haklı. Karşılarındaki haksız. Trafikte ise herkes haksız bir onlar haklı. Ofis, mağaza, şantiye, hastane, pastane her nerede çalışıyorlarsa! Nasıl olsa işyerine gidecekler. Suratlar asık. Günaydın -  lütfen -  merhaba sessiz! Nasılsınız hiç yok. Buyurun güne başlandı. Verim bekliyoruz o zatı şahaneden. Onun aklı hala” ben haklıyım o haklı “da.

Çaycıya kızmak bir bahane, arkadaşının esprisini gayri ciddi bulmak ikincisi, patronun sert tavrı diye adlandırdığı oysa işverenin ilk işe girildiği günden itibaren değişmeyen haline kızgınlığı ve öğle yemeğine kadar gelmeyen özür telefonu…

Öğle yemek neymiş? Kimin yemek yiyecek hali var ki.

Bu saatte kadar aramadı. Hayda! Ne bu şimdi... Bu böyle yapmaz. Bu işin içinde başka bir şey olmasın? Zaten çok sebepsiz çıkmıştı kavga... Ardından öğleden sonrası mesaisi ise berbat… Mimarsa projede aksaklık, mühendis inşaatta durgunluk… Kim diyorsa ki ben işimi evime, evimi de işime getirmem.

Denilecek tek kelime geliyor içimden.” Oldu.”

Bunlara ne gerek var. Sabırlı olun. Bunun gibi o kadar çok örnekler sayabiliriz ki. Sayfalar yetmez. Size müjdeyi veriyorum. Bekleyin huzur geliyormuş yakında. Üstelik sizlere kırmızı güller dağıtacakmış. Kırmızı gül mü?

Aşkın simgesi öylemi?

Bakın gülümsediniz. Haydi, birlikte derin bir nefes alalım. Kötülükleri içimizden atalım. Gönderelim onları uzaklara. Bizler başaracağız. Huzuru getireceğiz. Zaten yoldaymış, geliyormuş. Çiçekler daha güzel açacaklar inanın buna… Sizler sakin, sevgi dolu onları dikeceksiniz, sulayacaksınız. Tüm çiçeklere sevginizle sesleneceksiniz.

Sebzeler daha lezzetli olacak bunu biliyorum. Tüm her şey sizin yüreğinizde ki huzurdan etkilenecek daha verimli, daha sağlıklı ve daha bol olacaklar.

Huzur ciddi şekilde önemli... Huzur hayat. Huzur yarın. Huzur aşk. Huzur çocuk. Huzur çiçek. Huzur güzel.

Günaydın, günün aydın, günaydın diyeceğiz.

Dünyaya yeni bir güne merhaba derken içimiz beyaz ve lila olacak. Siyahlar artık yok. Onlar sadece şık bir akşam yemeğinde ya erkeğimizin takım elbisesin de ya da bayanımızın uzun gece elbisesinde olacak.

Gerek yok ki artık. Bizler biliyoruz. Sevgiyi anladık, huzuru çözdük.

Daha uzun ömürlü, daha sağlıklı daha aşk dolu daha mutlu olacaksak bunun reçetesi ya da bir şekilde formülü de huzursa, neden yapmayalım? Kim kendine eziyet etmek ister ki. Kim kendini sevmez ki…

Bir yerlerden gelmesine gerek yok ki, bizler huzurun ne olduğunu bildikten anladıktan sonra meseleyi de halletmiş olmuyor muyuz? Gülümsüyoruz.

Ben huzurla dolu, sevgiyle yoğrulmuş, tüm günlerin sizin olmasını canı gönülden arzu ederim.

Hz. Mevlana’nın bu sözlerini dikkatlice okursak, anlamlarını içimize aktarırsak, yüreğimize yazarsak... Zaten huzuru da buluruz…

Sevgide güneş gibi ol,

Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,

Hataları örtmede gece gibi ol,

Tevazuda toprak gibi ol,

Öfkede ölü gibi ol,

Her ne olursan ol,

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

 

 

Nazan Şara Şatana

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....