Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '08

 
Kategori
Güncel
 

Son çare bu değildi..

Son çare bu değildi..
 

İtiraf etmem gerekirse bu zamana kadar Tuncay Özkan'a karşı duruşum hep mesafeliydi. Ne çok fazla överdim ne de çok fazla yererdim.

Görünüşte mert, cesur, davasına yüreğini koymuş ve bu uğurda herşeyi yapmaya hazır bir adam görüntüsü vardı.

Mitinglerde, toplantılarda bangır bangır ortalığı inletiyordu. Meydan okuyordu açıkca. Tayyip Erdoğan'la eskiden beri süren didişmesi AKP'ye iyice artmış ve hem kanalı hemde toplantıları bundan nasibini almıştı.

Kitaplarını alıp okuduk, televizyon programlarını seyrettik ama, ama Biz Kaç Kişiyiz platformuna katılmadım.

Katılmadım çünkü güvenemedim. Güvenemedim çünkü belli bir tutarsızlık vardı.

Zamanında karşısında el pençe divan durduğu Fettullah Gülen'e Kanaltürk'le beraber esip gürlemesi tuhaf gelmişti mesela.

Herşeyi bırakalım hem Özkan'ın hem de Kanaltürk'ün gözümde bittiği an Necmettin Erbakan'ı orada görmemdir.

Nasıl yani? Bir zamanların sıkı geri-devrimcisi, Cumhuriyet'in baş düşmanlarından birisini kanalınızda göstereceksiniz, söyleşi yapacaksınız hem de ''Efendim'' sıfatıyla..

Sonra? Sonra da çıkacaksınız ''Ben Ulusalcıyım, ben Kemalistim...'' diyeceksiniz.

Düşmanımın düşmanı benim dostumdur anlayışına mı kapılmışlardı yoksa?

***

Gelelim şu çok konuşulan satışa. Evet, kanal zor durumdaydı ki uzun süredir uğraşıldığını da biliyoruz. Hatta bir keresinde canlı yayını kesildiğini kendi gözlerimle gördüm.

Peki gerçekten yalnız mıydı Tuncay Özkan ve ekibi? Kanaltürk'ten bağımsız olsa da arkalarında 1 milyon'dan fazla kişi vardı. Yalnız olmaları mümkün müydü?

Fettullah Gülen'e yakınlığıyla bilinen bir medya grubuna satılmasıysa çok daha ilginç. Kimileri pek şaşırmadı tabii aslında bende paranın dini, ideolojisi olmaz diyenlerden sayılırım ancak bu konu biraz farklı.

Ben çok önceleri anlamıştım bir şeyleri. Anlatalım:

Tarih: 28 Ocak 2008. Biz Kaç Kişiyiz platformunun ilk büyük toplantısı, Biz Kaç Kişiyiz Türkiye Forumu düzenlenecek. Her tarafta ilanlar, afişler, televizyon, internet bangır bangır bu forumun duyuruları yapılıyor..

Çok önemli konuşmacılar vardı. Tuncay Özkan, Prof. Dr. Celal Şengör, Tuncay Mollaveisoğlu ...

Yer: İstanbul (eski adıyla) Mydonose Showland. Yeni adı İstanbul Gösteri Merkezi. Duyumlarıma göre bu mekanı da Fettullah Gülen'e yakınlığıyla bilinen bir iş adamı satın aldığı söyleniyordu.

Böylesi büyük bir organizasyonun burada yapılmasına şaşırdım tabii ama hemen herkes gibi bende imkansızlıklar kisvesine bürünerek pek de olumsuz bir düşünce taşımadım.

İçerisi gümbür gümbür. Bayraklar, sloganlar iğne atsanız yere düşmeyecek.

Mekandan da böyle şey çıkar mı demeyin. Çıkabiliyormuş işte..

***

Aslında hesaplara yani işin ideolojik değil de gerçek yanına baktığınızda Özkan'a hak verebilirsiniz. Sonuçta çalışanlar maaşlarını alamıyor. Hemde 8 aydır. Kanal zor durumda. Kapıda Maliye Bakanlığı'ndan görevliler...

Öte yandan onurlu bir duruş gerekliydi. Söylenenlerin ''Fos'' olmadığının kanıtlanması gerekliydi. Bir tüccar mantığına göre çok iyi bir satış yapmıştı Özkan, üstelik Eurotürk kanalı da elinde kalmıştı.

Peki ya savunduğu değerler açısından?

Bu değerlere laf olsun diye sahip bir insan görünümü çizdi son satışla. Bıraksaydı da kapansaydı. En azından bu kadar sorunlu olmazdı. Ya da birisine devretseydi. Hatta ve hatta bedava verseydi. ''Al kardeşim artık kanalın tüm yetkileri sende.''

Daha onurlu bir şey yapmaz mıydı?

Tek çare bu değildi. Değildi.. Üstelik biliyoruz ki kanalına birçok talip çıkmıştı. Ne oldu? Daha fazla fiyat mı istiyordu?

Sonuçta bu satış hiç yakışmadı. Şimdi Biz Kaç Kişiyiz'e üye birçok kişi endişeli.

Bende üye olduğum Facebook grubundan anlamlı bir mesaj bırakarak çıktım.

Öğrendik ki, yeni bir kanal kurulacakmış.

Çocuk oyuncağı mı bu işler? Yeni kanal kur, batınca sat başka kanal kur. Gideceği yere kadar...

***

Bir insan borcu sebebiyle istediği herşeyini satabilir. Malını, mülkünü hatta kendini bile satabilir. Kimse karışamaz buna.

Ancak tüm Türkiye'de meydanlara çıkıp laikliğin ve Cumhuriyet'in bekçiliğinin, yılmaz savunuculuğunun garantisini verirse o insan.

Ardından da bu savunduğu değerlere tam tersi bir anlayışa ait kurumlara ya da kişilere satarsa.

O zaman şöyle bir durup bakarız. Neler oluyor deriz.

AKP ve zihniyeti kendine muhalif tüm seslere karşı susturma girişimlerine dünden razı. Bu satışa da en çok onlar sevindiler eminim.

Onları sevindirmenin gereği var mıydı? Ben hala son ama son çare olmadığı kanısındayım.

Daha dün akşam öğrendik ki Özkan, eleştirilere dayanamamış olacak ki apar topar Paris'e gitmiş.

Bol parası da var nasıl olsa. Orada yeni kanalın görüşmelerini (!) yapar artık.

Sahi bir zamanlar da Mesut Yılmaz'ın destekçisi değil miydi?

 
Toplam blog
: 278
: 1369
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

Küçük bir kız çocuğu masumiyetidir yazmak, her satırı her cümleyi her kelimeyi tekrar tekrar gözden ..