Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Son darbe

Son darbe
 

''Canım çok yanıyor. Nefes almak bile zorlaştı. Göz göre göre sapladı bıçağı kalbime! Ne kadar hazırlıksızdım. Oysa ki çok önceden görmüştüm, saplanmaya hazırlanan o bıçağın havadaki parıltısını...Gözlerim kamaşmıştı da sevgimden, dikkate almamıştım. Şimdi, kalbimin tam orta yerinde dururken o bıçak, kan damlası arıyorum. Fakat yok. Bir damla bile kan yok. Akması gereken yerden akmıyor... Gözlerimden çağlıyor, ilkbaharda eriyen karların coşkusuyla kabaran nehirler gibi gözlerim. Çağlaya çağlaya akıyor, gözyaşlarım. Oysa ki bu gözyaşları, bu sefer kuruyan bedenime bereket değil, kalbimdeki bıçağın yarasından sızan kanım aslında...Canım çok yanıyor.''

Elindeki günlüğü okurken bir an için o günlere döndü. Anımsamaya çalıştı, o zamanki duygularını. Günlerce durmadan ağladığını anımsıyordu da; ne tuhaf, hissettiği acıyı anımsayamıyordu. Aslında o bıçak orada öylece kalmıştı. Yanında sonradan eklenenlerle birlikte, yıllardır aynı yerde duruyordu. Her bıçak darbesinde, kalbi biraz daha yara alırken; eğilen başı dikleşiyordu. Tuhaf bir şekilde, bir tarafı ölürken; başka bir tarafı daha taze bir güçle canlanıyordu. Aşktan uzaklaşırken, kendine dönüyordu yavaş yavaş...Kaybettiği özünü buluyor ve onu canlandırmaya çalışıyordu; aşk son nefeslerini tüketmek üzereyken... Uzun süren bir doğum sancısıydı bu yaşadıkları. Uzun ve ağrılı bir dönemdi yaşadığı...

Kendi kendine gülümsedi. ''Tıpkı doğum masasında çektiğim acı gibiydi, hiç bitmeyecek sandım. O masada beklediğim yardım gibi, hep dışarıdan yardım bekledim. Halbuki o zaman da söylemişlerdi bana, sen gayret edeceksin, sen iteceksin bebeği ki; sağlıklı bir şekilde son bulsun bu hamilelik. Yoksa her an bir aksilik yaşanabilir. Son gayreti sen gösterirsen başarırsın ancak'' demişlerdi. Tüm yorgunluğa, tüm acılara rağmen yeniden gücünü toplayıp müdahaleye gerek kalmadan, son bir gayretle itmişti bebeğini. Ve birden inanılmaz bir rahatlama sarmıştı bedenini. Doğa müthiş bir uyumla kendisine yardım ediyordu aslında. Yapayalnız zannettiği anlarda bile.

Düşüncelerinin gel-gitleri yormuştu beynini. Dışarıda yağan yağmurun sesiyle kendine geldi. Çok severdi yağmuru. Ruhunu yıkardı her yağmurda, savrulan yapraklarda, hayatın gerçeğini yakalardı. Üzülmezdi dalından kopup, sulara kapılıp giden yapraklara. Yine bahar gelecekti; yağan yağmur da, yağmur suyuna karışan yaprak ta, bir katkıydı doğaya...Yeniden canlanmaya!

Günlüğünü tekrar aldı eline. Artık bu öykünün son cümlelerini yazma zamanı gelmişti.
''Son darbeyi sana bırakmak istemedim. Elime verdiğin bu bıçakla, son darbeyi ben vuruyorum bu yüreğe. Artık kangren olmuşsa, cesareti ben gösteriyorum ve koparıp atıyorum bu parçayı...Hem hiç acımıyor şimdi, bak! Bebeğimin doğuşundaki son hamle gibi, ben tek başıma yaşıyorum bu sonu ve doğuşu. Tıpkı artık solmuş, dalına tutunamayan o yaprak gibi, bu sevgiyi de yağmur sularına katıyorum. Yeniden bahar gelene dek, doğa gerekeni yapacaktır nasılsa. Kimbilir belki de, yaz kış yaprağını dökmeyecek bir ağacın köklerine karışarak, o köklerden can bulacak yeniden!''

Yağmur dinmişti, güneş bulutların arasından cılız bir şekilde gülümsemeye çalışıyordu. Pencereden dışarı baktı tekrar. Yediveren gülünün yaprağındaki buharlaşmak üzere olan son damlacıkların parıltısını gördü bir anda. O parıltı içinde gökkuşağının tüm renklerini de... Ve pencerede yansıyan aksini farketti birden. Gözleri, yediverenin yaprağındaki son damlacıklar gibi parlıyordu. Yüzünde, bulutların arkasından gülümsemeye çalışan güneşin cılız ışıkları dans ediyordu.

 
Toplam blog
: 240
: 1628
Kayıt tarihi
: 18.08.06
 
 

Zamandan şikayet ederken, ne kadar hızlı aktığını fark edemeden geçmiş yıllar. Kırklı yıllar, kır..