Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '11

 
Kategori
Siyaset
 

Son dönemin moda sözcüğü: Kutuplaşma

Son dönemin moda sözcüğü: Kutuplaşma
 

Son dönemin en moda sözcülerinden biri “kutuplaşma”. Neredeyse tüm siyasi programlarda, hatta dini programlarda bile bu sözcüğü en az 1 kere duyarsınız. Bugün Balçiçek İlter’in programında da sanırım 3 – 4 kez duydum. Gazeteci Zeynep Oral’dı konuğu. İkisini de çok beğeniyorum, yazılarını keyifle okuyorum. 

Ama onlar bile “kutuplaşma” derken çok önemli bir noktayı kaçırıyorlar. 

Herkes “son dönemde Türkiye’de ciddi bir kutuplaşma söz konusu” diyor. Daha önce yok muydu bu kutuplaşma? Son birkaç yılda mı ortaya çıktı? Tabi ki HAYIR! (işte bu noktayı kaçırıyorlar) 

Eskiden resmi devlet ideolojisi dışındakilerin sesi çıkmazdı. Hepimize gerek okullar veya sosyal yaşamla, gerek TV programları ya da darbelerle benimsetilmeye çalışılan bir resmi ideoloji vardı. Bunun dışındakilere sindirme, ezme politikası uygulanırdı. Böylece resmi ideolojiyi benimseyenler mutlu mesut yaşarlar, devletin çeşitli kademelerinde, iş yaşamında, medyada iyi yerlere gelirlerdi. Küçük fraksiyon farklılıkları olsa da herkes aynı cephede/kutupta “öteki”lere karşı mücadele verirdi. 

Yani bundan 10 – 15 yıl önce de kutuplaşma vardı, - belki de daha fazlaydı-. Ama mikrofonu elinde tutup sesini duyurabilen kesim bunun farkında değildi, Öteki’ler zaten cahil oldukları için ellerine mikrofon almaları, seslerini duyurmaları, örneğin başbakan olmaları ya da gündeme yön veren bir gazeteci olmaları tabi ki söz konusu olamazdı; onlara göre… 

Sonra bir gün rüzgar yön değiştirdi… neden yön değiştirdi, nasıl oldu konularını başka yazıya bırakalım. Sonuçta rüzgarın yönü değişti, resmi ideoloji de değişmeye başladı. 

Farklı ideolojilerin sesleri çıkmaya başladı. Hatta bunlardan biri yaklaşık %50 oy aldı, 9 yıldır da ülkeyi yönetiyor. Tabii farklı olunca, kemikleşmiş ideolojiyle uyum içinde yaşayanlar şaşırıyor, panikliyor, Türkiye’ye şeriat gelecek diyor. Hatta bazıları daha da abartıp “Ey ordu neredesin! Niye korumuyorsun bizi, bizden farklı olanlardan!” diye çığırtkanlığa başlıyor. 

Şimdi adına kutuplaşma dediğimizi “çok renklilik”e çevirmek bizim elimizde. Yıllarca kaçınılmaz sonumuzdan kaçmaya çalışmasaydık; Türkiye’nin çok renkliliğini kabul edip, bütün renklerin kafasına vurmasaydık; sadece “Beyaz’a Evet” demeyip, neredeyse mavi rengi yasaklayacak duruma gelmeseydik… (cümleyi “özgürlükler ülkesi olabilirdik” ya da “çok gelişmiş bir ülke olabilirdik” şeklinde tamamlamayı düşünüyordum, ama fazla iddialı geldiJ belki de tam tersi olurdu, cümleyi siz kafanıza göre tamamlarsınız artık) 

Sonuç olarak, çok önce olması gerekenleri şimdi yaşıyoruz. Bu süreci anlayışla, saygıyla yaşamak zorundayız; yoksa tek göreceğimiz renk SİYAH olur! 

NOT: Neden çok renkliliğe izin vermemişiz? (Bence)Yönetemeyeceğimizi düşünmüşüz. (Tıpkı ergen çocuğuna yetemeyen ebeveynin tokadı yapıştırması ya da "konuşma bacak kadar boyunla" demesi gibi. ) 

 
Toplam blog
: 9
: 893
Kayıt tarihi
: 12.08.10
 
 

1976 İstanbul doğumlu, telefonda konuşmayı hiç sevmeyen, biraz piyano çalan, kitap okuyan, 6 ve 7 ya..