Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '06

 
Kategori
Tarih
 

Son gerçek İmparator: Abdülhamit

Son gerçek İmparator: Abdülhamit
 

Başlığa bakıp da; vay seni gidi geri kafalı, Cumhuriyet düşmanı, gizli molla falan demek isteyenler olabilir diyerek baştan belirteyim. Başlık bana değil İlber Ortaylı'ya ait. Eee ne olmuş diyenlere de, kendisinden daha çağdaş ve daha aydın bir Tarihçi bulmamızın güç olduğunu belirtmeliyim. Benim şahsi kanımda yazının başlığı ile aynıdır.

Bugün Üniversiteyi bitirmiş ya da eğitim çağında olan gençlere sorun, Abdülhamit hakkında ''Kızıl Sultan'' ya da ''Ulu Hakan'' tanımlamaları arasına sıkışmış içi dolu olmayan şeyler söyleyeceklerdir. Benim kendi öğrencilik yıllarımda yaşadığım üzere , genelde korkak ve pısırık bir Padişah olarak bizlere anlatılmaya çalışılmıştır. Ama okudukça işin içyüzünün öyle olmadığını görüyorsunuz. Benimde sizlerle paylaşmak istediğim kısım bu.

Abdülhamit 1876yılında tahta çıkar 1909 yılından tahttan indirilir. Bu 33 yıllık Padişahlık süresi boyunca İmparatorluk her türlü saldırıya, İngiliz ve dış etken entrikalarına, savaşlara , miliyetçilik akımlarına rağmen mevcut toprakları korumaya çalışmıştır.

Abdülhamit'in en dikkat çeken yönlerinden biri , İmparatorluğun insan kaynağı yetiştirmedeki sınırlı ve etkin olmayan Eğitim yapısını görüp bu konuda ciddi hamleler yapması. Şimdiki Ortaokula denk gelen Rüştiyelerin açılıp çoğaltılması, İlkokulların İstanbul'da sadece 4 olan sayısını önce kırka sonra yüzün üstüne çıkarması; Deniz mühendislik okulu, askeri tıp okulu, mektep-i harbiye, veterinerlik okulu, mekteb-i tıbbiye, Mülkiye, Hukuk okulları gibi bugün dahi önemi yüksek birçok askeri ve sivil okul açılmış olması ve buralardan ülkenin kadrolarının yetişmesidir. Dilsiz ve sağırlar için ilk okul o zaman açılmıştır.

Hicaz demiryolu diye bilinen Bağdat Demiryolu'nu borçsuz bitiren, 1869 yılında Kuzey ve Doğu Anadolu'yu birbirine bağlayan 5.000 km. karayolunu yapan Osmanlı Devleti onun yönetimindedir. Karayolu yapımındada ilginç bir yöntem uygulanmaktadır. Her aile yılda 4 gün el emeğini ve imkanlarını karayolu yapımı için Devlete vermektedir. Bugünün gelişmiş şehri Samsun'un bu yolların yapımından sonra göç aldığı bilinen bir konu.

Her türlü sorunu kendi meselesi gibi gören bir yönetici. İstanbul'un su sorunu olduğu söylenince, şimdilerde bile bulunan ''Hamidiye'' suyunun Kağıthane'den getirilmesi projesi kendisine ait. Beyoğlu kadın hastanesini yaptırmış ve ilk kez yatılı kız okulları kurdurmuştur. Yıllarca , her türlü zorluğa rağmen yiyeceği sübvanse etmiş , sonucunda sebze ve meyveyi halk öyle ucuza yemiştir ki; öldüğünde rivayet olunur kadınlar camlardan'' bizi koyup nereye gidiyorsun '' diye ağlamıştır. Şimdilerde ardından ağlanacak birilerini bulsak mendil de aramayacağız!

1897 yılı Yunan harbini kazanmışız. Kazanmışız ama Hastaneler yaralı ve sakat askerlerimizle dolu. Abdülhamit bir akşam karanlığında ziyarete gidiyor. İçeriye bakarken ağlayan bir asker görüyor. Asker'in bacağı kesik. Başhekim arz ediyor'' Padişahım! kendisi kesik bacağına ağlamamaktır çünkü bizler Vatan için kaybettiklerimize üzülmeyiz. Ama kendisine yadigar saatide parçalanınca üzüntü hasıl oldu'' Abdülhamit , bu şerefli Vatan çocuğu için üzülür ve hemen tüm askerlere birer saat dağıttırır, o çocuğada saati kendisi verir.

Zorba ve despot olmakla suçlanan Abdülhamit 33 yıllık döneminde sadece 11 adi suçlunun idamını onamıştır. Çin işgalindeki Doğu Türkistan'a silah ve subay yollayan, Çin'deki müslümanların isteği üzerine dillerini ve dinlerini öğrenmeleri için '' Hamidiye Üniversitesini'' kurduran da odur. İtalyanlara karşı zafer kazanan Habeşlilere silah ve malzemede bizden gitmişti.

Çanakkale'de destan yazdığımız savaşta kullanılan Krupp toplarını ve birçok güncel yeni silahı , 300.000 dolayında tüfeği ve hatta sonra kullanılamadan batan devrin ilk denizaltılarından iki tanesini aldıran da odur. Darülacize gibi yoksullara yönelik kurumları o kurdurmuştur.

''Ermenileri öldürüyorsunuz'' diye bas bas bağıran ve ayaklanan Avrupa Büyükelçilerini çağırır bir gün saraya. Bir odayı açtırır. ''Bu gördüğünüz silahlar Ermeni vatandaşlardan toplanmıştır, benim milletimin böyle silahları yoktur'' der. Sonra başka bir odaya yönelir, o odayı açarlar'' bu yığılı odun ve sopalarda benim milletimden toplanmıştır, kullanacak başka silahları yoktur '' der ve döner sırtını gider.

Sizde , benim kendisi ile ilgili kitapları okurken sorduğum soruyu soruyor olabilirsiniz. Peki niye Abdülhamit '' Kızıl sultan, korkak, despot, vehimli, gaddar, özgürlük düşmanı, Namık Kemal'i sürdüren kişi '' olarak bilinmektedir?

Çünkü 1897 yılında kendilerine Vatan arayan Yahudiler, ellerindeki tüm zenginliği birleştirerek arayışlara girerler. Önce Uganda sonra Kıbrıs düşünülür ama ''vaadedilen topraklar' konusunca Filistinde karar kılınılır. Ve 1897 yılında Theodor Herzl elçiliğinde Abdülhamit'e gelirler. O dönem İmparatorluk olağandışı borç yükü altında ezilmektedir. Hatta bu borçlara karşılık Kıbrıs ve Girit'e İngilizler el koyar.

Yahudiler özetle Abdülhamit'e; hakları olan bu topraklar karşılığında ,ülkenin tüm borçlarını ödemeye hazır olduklarını söylerler. Ve aradığımız cevabı Abdülhamit Tarih huzurunda tüm Dünyaya verir'' İstediğiniz bana ait olan birşey değil bizzat Vatan toprağıdır, milletime aittir. Milletim bu vatan toprağını kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır. Ben bu toprakların bir parçasını bile veremem. ''

Hiçbir şeyin kıymetini bilmeyen ama bizim yüzyıllar boyunca kendilerini savunduğumuz Arap kardeşlerimiz; bugün şunu bütün çocuklarına öğretirler ve Filistin'de herkes şu sözü bilir'' Abdülhamit ve Osmanlı İmparatorluğu sınırsız bir para karşılığında dahi bu toprakları vermemiştir.''

Kendisini tahttan indiren İttihat ve Terakki'nin başı Enver Paşa; İmparatorluk bin türlü bela ile uğraşırken kendisini bir vesile ile görmeye İstanbul'a gelir, kendisi ile görüşür ve çıktıktan sonra oturup kahvesini içerken yanındakilere şöyle der'' adama yazık etmişiz''

Ben Cumhuriyet çocuğuyum. Atamın nurlu yüzünü sevmeden edemem. Ama benim tarihim , bana zorla öğretilmeye çalışıldığı gibi 80-90 sene değil ki! Hatta benim tarihim Amerika gibi 250 sene bile değil. Benim milyonlarca yıllık tarihim var. Hatta Büyük Atatürk'ün dediği gibi''İnsanlık ne zaman başlamışsa Türklük de o zaman başlamıştır.'' O kadar.

Dünya güzeli insan, değerli Tarihçimiz Cemal Kutay'ı da kaybettik biliyorsunuz. Mekanı Cennet olsun. Ama bize düşen Çocuklarımıza geçmişimizi, tarihimizi, değerlerimizi öğretmek ve ileriye geçmişten dersler alarak daha güçlü bakmak.

Ne diyor İngiliz Arşivleri'' Ülkeleri geri bırakmak, onların nesillerinin tarihlerini öğrenmemelerinden geçer. Tarihini bilen uluslar ; hem aynı hatayı yapmazlar hem de geçmişin öcünü almaya çalışırlar.'' Bilmem bugüne dair birşeyler anlatıyor mu bize ? Bana çok manidar geldi de!

 
Toplam blog
: 187
: 1260
Kayıt tarihi
: 02.10.06
 
 

İyiye ve güzele götürmeliyiz Dünyayı. Sürekli daha çok kazanmak, daha yukarıdan bakmaya çalışmak,..