Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '08

 
Kategori
Futbol
 

Son kurban Chelsea. Teşekkürler Fenerbahçe

Son kurban Chelsea. Teşekkürler Fenerbahçe
 

Bravo Volkan...


Ne yazabilirimki böyle bir maçtan sonra ? Baktığımız zaman Avrupanın en prestijli spor organizasyonunda son 8’ e kalmışsınız ve karşınızdaki takımın euro değeri sizin bilmem kaç katınız. Siz 6 yabancı olsun olmasın tartışması yaparken elin oğlu 20 milyon euro verip anelka’yı 85’dakika kulübede oturtabiliyor. Oysa biz 3-5 milyon euro verdik diye Kezman’ı her maç oynatmak zorunda kalıyoruz.

Maçtan önce çok rahat olduğumu bildirmiştim. Şartlar ne olursa olsun Fenerbahçe’nin Zico ile müthiş bir özgüven yakaladığını ve bu özgüven ile maçı her noktadan geri döndürebileceğini söylüyordum. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=99094 Üstelik bu özgüven bazen koca bir ilk yarıları çöpe attırıyor. Ama be mübarek sen Kasımpaşa ile oynayınca ilk yarıyı çöpe atabiliyorsun ama koca chelsea’ye de aynı muamele yapılmazki…

Yine bu özgüven sayesinde geriden gelip lehine çevirdi maçı Fenerbahçe’m. Aynı Sevilla’da 0-2’de ve 1-3’de çevirdiği gibi. Fakat bu sefer çevirdiği takım bu sezon oynadığı 8 CL maçında sadece 2 gol yemiş takımdı. Yani 8 maçta yediğinin tamamını bu maçtı attı Fenerbahçe Chelsea’ye...

Iki tarafta kontrollü başladı oyuna. Fakat her ne hikmetse daha önce “0” çekerek girdiğimiz şampiyonlar ligi tarihine bu sefer de bu ligde en çok kendi kalesine gol atan takım olarak geçecektik.

Maça yine şanssız bir şekilde Bahtsız Be-Deivid’in kendi kalesine yolladığı golle başlayınca tribünlerin de büyüsü biranda kaybolup gitti. Rakipler için cehennem dediğimiz mabedimizde şimdi azap çeken bizdik. Futbol böyle bir oyun işte, sen istediğin kadar burayı cehenneme çevireceğiz desen de sahadaki takımın durdu mu biryerde tribünlerde duruyor.

Yediğimiz golün şokunu atlatmaya çalışırken bu seferde karşımıza örülen bir duvar çıkmıştı. Chelsea klasik uyutma taktiğiyle oynuyor geride Fener’i 4-5 ve bazen 6 adamla karşılıyordu.

Fenerbahçenin en güvendiği 2 kanat oyuncusunun yokluğu hissedilmeye başlanmıştı. Özellikle Önder bir pozisyonda Drogba’nın altında ezilip kafa vurdurtunca bizde tribünde ezilmeye başlamıştık. Kanatlar işlemiyor Uğur alıştığımız gibi rakiplerinin üstüne bindiremiyor ve Alex dümene bir türlü geçip çıkamıyor, marco geriye yaslanıyor ve Maldonado çok yan pas yapıyordu. Sanki gittikçe biz bu rakibi geçemeyeceğiz duygusu kaplıyordu Saraçoğlu’nu... İşin kötü tarafı tribünlerde buna inanmaya başlıyordu.

Ama sahada ilk inanmayan, isyanı ilk çıkaran kalesinde adeta dev olan Volkan oldu. Chelsea’nin orta sahadaki üçlü’sü nasıl bir duvar gibi geçilmez gözüktüyse bize, volkan’da gecenin diğer yıkılmaz kalesi olmuştu. Belli ki Volkan’ın kurtarışları çocuklarında tekrar inançlarını geri getirecekti.

Tek isteğim devrenin kazasız belasız 1-0 ile bitmesiydi. Nasıl olsa Zico şimdi devrede bir “zicosilin” yapacak ve biraz sonra Semih’i de alarak o beklenen geri dönüşü yapacaktı. Hem bu sefer uğurlu kaleye de atak yapacaktık.

Zico büyük usta. Bu takıma herzaman söylediği bir söz var “Asla başınızı öne eğmeyin” Zico için artık olumsuz bir tek şey söylememeye yemin ettim. İkinci yarı başladı aynı 11’i görünce moralimiz bozuldu ama Zico kimsenin beklemediği bir değişiklik yapıp, sahada hiç olmayan adam Uğur’u çıkarıp Kazım’ı aldı. Deivid’de sola kaydı.

Bilenler biliyor Kazım için geldiğinden beri küçük Anelka diyorum. 20 Milyon Euro’luk orijinali rakip kulubede otururken bizim Anelka Kazım Chelase’nin solunu felç etmeye başlamış ve karşısında Baki varmış gibi gelmeye başlamıştı. İkinci yarı müthiş bir baskı kurdu Fenerbahçe. Özellikle sağdan üst üste goller kaçmaya başladı. Golden önce Alex’in korner atışında yüzündeki ifade tribünleri de gole hazırlamıştı artık. Marco’nun müthiş arapasında Kazım’ın driplingi ve şutuyla beklenen müjde gelmişti. Şimdi düşünme sırası Avram Grant’daydı. Ama emin olun ki düşünmeye bile fırsat bulamadı. Yapabildiği tek şey 85’de Anelka’yı almak olmuştu.

1-1’den sonra da gecenin yıkılmaz adamı Volkan’ın kurtarışları ve Semih’in sahaya adımını atması galibiyetin habercisi olmuştu sanki. Şimdi bütün tribünlere o inanç gelmiş, tezahurat ve ıslıklarla İngiliz şampiyonu ilk yarıdaki takımla bu takımın aynı olduğuna şaşırmaya başlamıştı.

Bu sene şampiyonlar liginin en güzel gollerini atmaya yemin etmiş geçen Deivid’in o muhteşem vuruşu tam benim gözümün önünde gerçekleşti. Benim pierrom falan yok kaç kilometre ile kaç metreden vurdu bilmiyorum ama inanın o top ağlarla buluşuncaya kadar bir asır gibi geçti zaman. Filelerinin bir ileri bir geri sallanmasıyla birlikte Kadıköy’de bir gök gürültüsü koptu. Yengeç adam yine dansına başlamıştı bile.....

Kadıköy’e avrupa şampiyonu olarak gelen bilmemkaçıncı takımda evine eli boş gidiyordu. Golden sonra üç-üç-üç sesleri ve sarı lacivert şampiyon fener sesleriyle inliyordu saracoğlu... Bir ara yanımdaki arkadaşa 3 derken ciddimiyiz diye sordum. Gerçekten ciddiydik...

Bu müthiş gecenin ilk oscar’ı Volkan’a verilecekse ikinci oscar’ı da Drogba’yı sahadan silen Lugano’ya gitmelidir elbet... Kazım’mı ? Ona da yardımcı oscar olacaktır tabi.

Ama en iyi yönetmen oscar’ı yine Zico’ya gitti....

Bize bu mutluluğu yaşattığın için teşekkürler Fenerbahçe

Kara deryalarda bir Fener’sin...
Ahmet ÇELİKSÜNGÜ

02.04.2008

 
Toplam blog
: 252
: 936
Kayıt tarihi
: 17.03.08
 
 

74'ün İstanbulunda, Sultan şehri Üsküdar'ın, kız çocuklarına "Zeynep" erkeklerine "Kamil" adı kon..