Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '08

 
Kategori
Deneme
 

son mektup

son mektup
 

www.medresim.com/data/media/74/mektup.gif


Uzun yıllar sonra yenildim yüreğime

Kendimi bir otobüste buldum

Bilinçsizce gidiyordum bir yerlere

Dalmışım, ne kadar zaman geçmiş

Ani bir anonsla geliyorum kendime

“sayın yolcular geçmiş olsun” diyor muavin

Neredeyim, indim isteksizce yürüyorum

Nereye niçin geldim, bilmiyorum

Şaşkın şaşkın bakınca etrafıma

Evet evet gençliğimin geçtiği şehir

Yarabbi nasıl da değişmiş, tanıyamadım

Aklım karıştı, halsizim nasıl da yorgun

Çaresiz dinlenecek bir yer arıyorum

İşte otel, odaya çıkıp maziye dalıyorum

Dayanamayıp çıkıp bilinçsizce yürüyorum

Evet evet burası yaşadığım eski mahalle

Camları kırık evler, ölüm zindanı gibi bomboş

Cılız bir lamba, sokakları loş mu loş

Ürkek korkulu adımlarla ilerliyorum

İçimde bir sıkıntı, bu ben miyim

Yaşlı gözlerle yürüyen ben miyim

Bilemiyorum neden ağlıyorum

Ağlıyorum işte

Karşımdaki bu eskimiş ev

Evet, Hazal’ın yaşadığı mavi ev

Heyhat mateme bürünmüş, sanki bir mezar

Bakamıyorum, korkuyorum neden neden

Kendi kendime soruyorum , geç mi kaldım

Gidemiyorum, geri dönüp yürüyorum

Ve kendime kızıyorum sadece kendime

Elimde olsa bir çırpıda yüreğimi

Çıkarıp atacağım o pencereden içeri

Dinmiyor göz yaşlarım, hıçkırıyorum neden neden

Allah’ım diyorum duruyorum

Karşımda bir pencere cılız bir ışık sızıyor

Dönüp bakıyorum, bir siluet görüyorum

Kapıya yönelip elimi zile uzatırken

Açılıyor kapı, karşımda bitkin bir yüz

Bu yüz bu yüz bana aşina, dönüyorum maziye

Evet evet bu solgun ve bitkin yüz eylül eylül

Öyle irileşmiş şaşkın gözlerle bakıp

-Birini mi aradınız yardımcı olayım

Aman Allah’ım o ses hiç değişmemiş

Eylül diyorum bezgin bezgin

-Kimsiniz affedin tanıyamadım

Benim Eylül benim tanımadın mı

-Ah kusura bakma sen misin Kuloğlu

Evet evet tanıdım hoş geldin

-Bu ne hal kar yağmış başına

Kırışık alnın göz altında mor halkalar

Sorma Eylül gördüğün benim benim işte

Ben de hep seni düşünüyordum

Kuloğlu gelir mi diye hep bekliyordum

İçim rahat edecek emanetini verebilsem

Gir içeri gir, kahven evet

Hatırladım sade değil mi

Oturmuş kahvelerimizi yudumlarken

Ben suskun bir türlü soramıyorum

Sabredemiyor sormayacak mısın

Kuloğlu unuttun mu yoksa Hazal’ı

Nutkum tutkun bir şey söyleyemiyorum

Başlıyor anlatmaya

Çok bekledi seni çok çok

Ama sana hiç kızmadı, kızgınlığı babasına

Babası girmişti aranıza, sen gittikten sonra

Uzun sürmedi peş peşe önce babası

Kısa bir süre sonra da annesi rahmete erdi

Tek başına, yapayalnız kalakaldı

Tek dayanağı, dert ortağı bendim

Her gün görüşürken üç gün görüşemedik

Telefonda hasta olduğunu öğrendim

Gittiğimde ziyaretine doktorla karşılaştım

Elime reçeteyi verince

Sordum doktora, ümit yok dedi

Ciğerler bitmiş, gök kubbe başıma çöktü

Belli etmeden gülümseyerek yanına gittim

Gel eylül gel ben biliyorum her şeyi

Otur şöyle otur biraz dertleşelim

Eylül bu son görüşmemiz tahmin ediyorum

Sana bir emanet vereceğim

Yerine ulaştırmaya çalış lütfen

Koynundan bir zarf çıkarıp uzattı

Şayet bir gün dönerse geri ona ver dedi

Sarıldık, beraber ağladık, ağladık ağladık

Son konuşmamız oldu

Üç gün adını sayıkladı

İşte emanetin diyerek gözlerini kapadı

İkimiz de ağlıyorduk

Göz yaşlarımı silerken son bir rica dedim

Yarın beni mezarına götürür müsün

Otele dönüp zarfı açtım ağlayarak

Yalnız üç küçük cümle

Çok bekledim

Seni çok sevdim

Mahşerde buluşmak üzere

Elveda, elveda ilk ve son aşkım elveda…

Kuloğlu Ömer-2005



Tamamen kurgudur. Babamla birlikte eski siyah beyaz filmlerde ki o hüzünlü son sahneyi canlandırmaktı niyetimiz.Oyuncular henüz belli değil teklif götürüyoruz Göksel Arsoy, Türkan Şoray, Filiz Akın veya Ekrem Bora:))
kimbilir belki de içimizden biri...

 
Toplam blog
: 74
: 832
Kayıt tarihi
: 26.12.06
 
 

Şiir yazmaya çalışan, müzik dinlemeyi seven, Fotoğraf çekmeyi seven, Doğayı ve içinde barındırdık..