- Kategori
- Deneme
son mektup
www.medresim.com/data/media/74/mektup.gif
Uzun yıllar sonra yenildim yüreğime
Kendimi bir otobüste buldum
Bilinçsizce gidiyordum bir yerlere
Dalmışım, ne kadar zaman geçmiş
Ani bir anonsla geliyorum kendime
“sayın yolcular geçmiş olsun” diyor muavin
Neredeyim, indim isteksizce yürüyorum
Nereye niçin geldim, bilmiyorum
Şaşkın şaşkın bakınca etrafıma
Evet evet gençliğimin geçtiği şehir
Yarabbi nasıl da değişmiş, tanıyamadım
Aklım karıştı, halsizim nasıl da yorgun
Çaresiz dinlenecek bir yer arıyorum
İşte otel, odaya çıkıp maziye dalıyorum
Dayanamayıp çıkıp bilinçsizce yürüyorum
Evet evet burası yaşadığım eski mahalle
Camları kırık evler, ölüm zindanı gibi bomboş
Cılız bir lamba, sokakları loş mu loş
Ürkek korkulu adımlarla ilerliyorum
İçimde bir sıkıntı, bu ben miyim
Yaşlı gözlerle yürüyen ben miyim
Bilemiyorum neden ağlıyorum
Ağlıyorum işte
Karşımdaki bu eskimiş ev
Evet, Hazal’ın yaşadığı mavi ev
Heyhat mateme bürünmüş, sanki bir mezar
Bakamıyorum, korkuyorum neden neden
Kendi kendime soruyorum , geç mi kaldım
Gidemiyorum, geri dönüp yürüyorum
Ve kendime kızıyorum sadece kendime
Elimde olsa bir çırpıda yüreğimi
Çıkarıp atacağım o pencereden içeri
Dinmiyor göz yaşlarım, hıçkırıyorum neden neden
Allah’ım diyorum duruyorum
Karşımda bir pencere cılız bir ışık sızıyor
Dönüp bakıyorum, bir siluet görüyorum
Kapıya yönelip elimi zile uzatırken
Açılıyor kapı, karşımda bitkin bir yüz
Bu yüz bu yüz bana aşina, dönüyorum maziye
Evet evet bu solgun ve bitkin yüz eylül eylül
Öyle irileşmiş şaşkın gözlerle bakıp
-Birini mi aradınız yardımcı olayım
Aman Allah’ım o ses hiç değişmemiş
Eylül diyorum bezgin bezgin
-Kimsiniz affedin tanıyamadım
Benim Eylül benim tanımadın mı
-Ah kusura bakma sen misin Kuloğlu
Evet evet tanıdım hoş geldin
-Bu ne hal kar yağmış başına
Kırışık alnın göz altında mor halkalar
Sorma Eylül gördüğün benim benim işte
Ben de hep seni düşünüyordum
Kuloğlu gelir mi diye hep bekliyordum
İçim rahat edecek emanetini verebilsem
Gir içeri gir, kahven evet
Hatırladım sade değil mi
Oturmuş kahvelerimizi yudumlarken
Ben suskun bir türlü soramıyorum
Sabredemiyor sormayacak mısın
Kuloğlu unuttun mu yoksa Hazal’ı
Nutkum tutkun bir şey söyleyemiyorum
Başlıyor anlatmaya
Çok bekledi seni çok çok
Ama sana hiç kızmadı, kızgınlığı babasına
Babası girmişti aranıza, sen gittikten sonra
Uzun sürmedi peş peşe önce babası
Kısa bir süre sonra da annesi rahmete erdi
Tek başına, yapayalnız kalakaldı
Tek dayanağı, dert ortağı bendim
Her gün görüşürken üç gün görüşemedik
Telefonda hasta olduğunu öğrendim
Gittiğimde ziyaretine doktorla karşılaştım
Elime reçeteyi verince
Sordum doktora, ümit yok dedi
Ciğerler bitmiş, gök kubbe başıma çöktü
Belli etmeden gülümseyerek yanına gittim
Gel eylül gel ben biliyorum her şeyi
Otur şöyle otur biraz dertleşelim
Eylül bu son görüşmemiz tahmin ediyorum
Sana bir emanet vereceğim
Yerine ulaştırmaya çalış lütfen
Koynundan bir zarf çıkarıp uzattı
Şayet bir gün dönerse geri ona ver dedi
Sarıldık, beraber ağladık, ağladık ağladık
Son konuşmamız oldu
Üç gün adını sayıkladı
İşte emanetin diyerek gözlerini kapadı
İkimiz de ağlıyorduk
Göz yaşlarımı silerken son bir rica dedim
Yarın beni mezarına götürür müsün
Otele dönüp zarfı açtım ağlayarak
Yalnız üç küçük cümle
Çok bekledim
Seni çok sevdim
Mahşerde buluşmak üzere
Elveda, elveda ilk ve son aşkım elveda…
Kuloğlu Ömer-2005
Tamamen kurgudur. Babamla birlikte eski siyah beyaz filmlerde ki o hüzünlü son sahneyi canlandırmaktı niyetimiz.Oyuncular henüz belli değil teklif götürüyoruz Göksel Arsoy, Türkan Şoray, Filiz Akın veya Ekrem Bora:))
kimbilir belki de içimizden biri...