Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Nisan '12

 
Kategori
İnançlar
 

Son nefesinizde hangi halde olmak istersiniz ?

Son nefesinizde hangi halde olmak istersiniz ?
 

Hepimiz bir gün öleceğiz. Bu kaçınılmaz bir gerçek. ”Hayatı'' anlayabilmemiz için önce “ölümü'' anlamak gerekiyor. Hayat “son nefes” verildiğinde sonlanıyor ve o andan itibaren “ölüm” başlıyor.

Son nefesiniz sırasında ne yapıyor olmak istersiniz? Hangi haldeyken ölüme adım atmak istersiniz?

“Düşen bir uçakta ateist bulunmaz” şeklinde bir söz var. İnsanın şoka girdiği bir anda manevi değerlerinin devreye girmesidir belki de bu…

Bu nedenle muhtemelen başlıktaki soruya herhalde kendisini İslam dairesinde gören hiç kimse, dinin günah saydığı bir davranış içinde bulunmak istemezdi. Aksine dinin güzel saydığı davranışlar içinde bulunmayı arzu ederdi.

Çünkü bir adım ötesinde kabir var, ahret var, Rabbi ile karşılaşmak var, hesap var. Onun için her Müslüman’ın bir, son nefeste imanla gitme çabası, temennisi vardır.

Oysa koca bir ömrün bir nefesten farkı yoktur. Hem bir sonraki nefesi alıp alamayacağımızdan emin olmadığımız için yoktur, hem de ömür o bir nefeslerin toplamından oluştuğu için yoktur. Ama insan zayıftır; unutur, hevasına mağlup olur ve ömrünü disiplin altına alamaz. Taa ki yüreğine son nefes kaygısı çökünceye kadar…

Oysa ömrü hevanın rüzgarı önünde savrulmuş bir insanın son nefesi öylesine risklidir ki…

Allah insandan ömür boyu sürecek bir tutarlılık istiyor. Yaratmış ve ölçüler koymuş; hayat boyunca onlara uyulmasını bekliyor. Samimi olarak, hileye yönelmeden, yani “hem Allah’ı idare ederim, hem nefsimi” yanılgısına düşmeden…

Allah’ın insanoğlu için belirlediği hayat ölçülerine “Din” deniyor. Kuran’dan öğreniyoruz ki “din fıtrattır.” Yani Allah’ın insanoğlunun özüne yerleştirdiği yaratılış kanunlarının çerçevesidir. Öyleyse dine göre yaşamak fıtrata göre yaşamaktır. Din dışına çıkmak ise, fıtratı, yaratılış kanunlarını zorlamaktır.

Kuran’ın ölçüsü şöyledir: “Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler. O halde batıl olan her şeyden yüz çevirerek, yalnızca O'na yönelin, yolunuzu O'nun kitabıyla bulmaya çalışın, namazı devamlı ve dosdoğru bir şekilde kılın ve O'ndan başkasına ilahlık yakıştıranlar(müşrükler) arasına girmeyin. Yahut o müşrikler gibi de olmayın; onlar dinlerini paramparça edip, bölük pörçük oldular ve bölünen her gurup ta, kendi sahip olduğu anlayışla-ilkelerle övünüp, sevinip durmaktadırlar.” (Rum, 30-31-32)

İlk yapılması gereken “dini doğru kavramak”tır.

İkinci görev ise, tüm hayatı dinin ölçülerine göre biçimlendirmektir. Bu da, bir Allah buyruğudur. Peygamberler bunun için gönderilmiş, Kur’an ve diğer kitaplar bunun için gelmiştir. İnsan hayatı fıtrat ikliminden uzaklaştıkça Peygamberler gelir ve Allah’ın buyruklarına göre yeni bir hayat inşa ederler.

Ancak insanoğlu zaman zaman putlaştırmalara yönelir ve onların istediği istikamette hayat tarzları, diğer ifadeyle dinler oluşturur. Nefsine göre din, Firavun’a göre din, sisteme göre din, ruhbana göre din…

İşte burada şirk ve nifak gibi ikili ruh halleri ortaya çıkar ve insan, vahye dayalı din ile kendi ürettiği yalancı dinler arasında sentezler oluşturmaya yönelir. Allah’a karşı, Allah’ın dinine karşı hile başlar. Hayatın bazı alanlarını düzenleme yetkisini Allah’tan alır, putlarına vermek ister. Biraz Allah’ın dininden alır, biraz da kendi putlarının ölçülerinden, ortaya yeni ama sahte bir din çıkarmaya çalışır. Kur’an’ın işaret ettiği “parça parça edilmiş din” vakıası budur.

Allah bunu kabul etmiyor. Gayet açık belirtiliyor Kur’an’da: “Allah nezdinde din İslam’dır. “(Ali İmran, 19) “İslâm’dan başka din arayandan o din kabul edilmez.” (Ali İmran, 85) buyuruluyor. “Yüzünü dosdoğru din olan İslâm’a çevir” (Rum, 43) çağrısı yapılıyor.

Eğer, dini atalarımızdan öğrendiklerimize biraz da kendi hevesimizi işin içine katarak buna din olarak kendimize belirlemek yerine yeni Müslüman olmuş gibi her şeyi yeni baştan değerlendirirsek, Allah’la ilişkimizi, hayatı, varoluşumuzu, nerden gelip nereye gittiğimizi her şeyi yeni baştan yerli yerine koymaya yönelirsek, hayatımızın anlamı değişecek, ona bağlı olarak din konusu da kafalarımızda berraklaşacaktır.

Kafamız berraklaştığında“din merkezli düşünme”nin gereğini kavrayacağız. Ondan sonra hayatımızı bir dünya-ahiret eksenine oturtmayı gaye edineceğiz, bunun sonucu olarak da “İslâm benim hayatımda ne kadar var?” sorusu zihnimizi kurcalayacaktır.

Hayatımızın yüzde kaçı Allah’ın ölçülerine göre düzenleniyor, yüzde kaçı şuurlu veya şuursuz olarak Allah’a ortak koşulan varlıkların arzularına göre düzenleniyor? Acaba hayatımız gerçek bir Müslümanın hayatı mı, yoksa yağmalanmış bir hayat mı? İnançlarımızı birileri, aşklarımızı birileri, nefretlerimizi, korkularımızı, çıkarlarımızı birileri mi yağmalamış. Ellerimiz birilerinin, ayaklarımız birilerinin, gözlerimiz, kulaklarımız, gönüllerimiz birilerinin istilasına mı maruz kalmış…

Din hayattır. Allah veResulü’nün insanoğlunu davet ettiği şeyde hayat vardır. Diriltici bir tılsım vardır.”Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah’ın ve Resul’ünün çağrısına uyun ve bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, onun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal, 24)

Diri bir hayat yaşamak isteyen İslam içinde bir ömür sürer. İslam içinde yaşamak, yüzde yüz yaşamaktır. Hayatın yüzde kaçı İslam’dan gayrı ölçülere göre biçimlendiriliyorsa, o kadarı, daha ömür bitmeden öldürülüyor demektir."(Ahmet Taşgetiren-Altınoluk)

Ahretteki halimizin ne olacağı “son nefes”imizdeki halimiz ile belirgin biçimde ortaya çıkar. Son nefes ömrümüzün bir özetidir. ”Kişi yaşadığı hal üzere ölür ve öldüğü hal üzere haşrolunur!” diyor Hz. Muhammet(s.a.v.).

Ya şu an aldığımız son nefesimiz ise?

Akıllı kişi, ömrünün her anını son nefes endişe ve heyecanı içerisinde olgunlaşmış bir güzellik ile, her an son nefes teyakkuzu, dikkati, rikkati ile uyanık bir hayat sürerek ölümü bir hüsran olmaktan kurtarıp zafere dönüştürür…

 

 

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..