Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '08

 
Kategori
Felsefe
 

Son sözü söyleme hastalığı

Son sözü söyleme hastalığı
 

Roland Barthes: "Ağız kavgasında her karşıt 'son sözü' söylemeyi düşler. En son kendisi konuşmak, 'sonuca bağlamak', söylenmiş olan her şeye bir yazgı vermek, anlama egemen olmak, onu elinde tutmak, yumruk gibi indirmektir; sözün uzamında, son gelen, alışılmış bir ayrıcalıkla, profesörlerin, başkanların, yargıçların, günah çıkarıcıların tuttuğu yüce yere yerleşir."

Son sözü söylemek, yetkinleşememiş insanın her koşulda ve her konuda yana tutuşa mevzuya dalıp son sözü söyleme dürtüsü ile kendini küçük düşürmesidir. Muhataplardan biri de bu hastalıktan muzdaripse bu egosal delice çarpışma tarafların kendilerini giderek küçülmelerine sebep olur. Anlamsız ego problemi uzadıkça fikirler kaybolur, hoşgörü ortamı terk eder, şahıslar konu olur ve birbirini üzmekten öteye gitmeyen üzücü sonuçlar kaçınılmaz olur. Kişilerin değil fikirlerin tartışılması bilinci yükseltecek, bireyi yüceltecektir.

"Son sözü söyledim ve tartışmayı nasıl da bitirdim”, “Son noktayı ben koydum” , “Nasıl konuştum bak, herkes oturdu yerine” gibi şişkin söylemler, son söz hastalarının düşünce yapısını oluşturur. Her konuda son sözü söylemek, noktayı koymak bu acınasıların temel güdüleridir. Bu kompleks dolu kimsecikler, unvanlarını da kullanmaya bayılarak ne konuşulursa konuşulsun oturduğu yerde kıvranarak yutkuna yutkuna konuşulanı tam idrak etmeden en son sözü söyleme rahatsızlığı ile hareket ederler.

Her tartışmada veya forum ortamında dikkat çekmek, “Ben de varım” diyerek atılmak ortak özellikleridir. Kendilerini mükemmel birer bilge olarak sunar ve son noktayı koyarken bile ağızlarından çıkan cümlelerin birer lütuf olduğunu düşünüp kendince tevazu gösterirler. Karşıdakini dinlemek, anlamaya çalışmak onlara çok uzak kavramlardır. Tartışmaları gereksiz yere sadece uzatmakla kalmayıp, büyümesine ve kişiselleştirilmesine de neden olabilmek için pusuda bekleyenlerdir.

Nevi şahsına münhasır bir şahsiyet ortaya çıkar ve mağrur biçimde kendine biçtiği paye, etiket, deneyim, tecrübe ile makamını da kullanarak yaptığını kendine hak görür ve kendince son sözü söyler. O öyle uygun görmüştür. Yaşı, tecrübeyi, eskiliği, bilgiyi kısaca kullanabileceği elinde ne enstrüman varsa son söz uğruna ortaya serer. Çaktırmadan cümle aralarında tüm öz geçmişini verir, “Aman benden sonra söz olmasın” diye cümle aralarına önlemini alır, aba altından sopa gösterir ve kendince dünyanın zirvesine çıkarak son noktayı koyar. Artık mutlu ve mesut akşam eve gidince yastığa başını koyabilecektir.

Kendini fazlası ile önemseyen bu “Son sözcü” kitleden sonra onların savunduğu fikre zıt herhangi bir fikir ezkaza savunulursa, egosal itici gücü ile dayanamayarak mutlaka tekrar devreye girerler. Açıklama yapma bahanesi ile konuyu şirazesinden çıkararak uzatmaları muhtemeldir. Sahip olduğuna inandığı dünyevi etiketler ve unvanlar ile kendini durmadan küçültür.

Fikir paylaşmak, katkıda bulunmak, yorum yapmak, tartışmak, elbirliği ile bir yere ulaşmak çok önemlidir. Okunacak, düşünülecek ve kişiye özgün düşünce paylaşılacaktır. Bu hastalıktan muzdarip sığ karakterler, hep son sözü söylediklerini zannederler oysaki hiçbir konuda son sözü söylemek olası değildir. İnsan gibi insanların oluşturduğu topluluklarda “bir bilen” yoktur. Değişim ve dönüşüm evrenin temel yasası olduğuna göre “Son Söz” söylediğine ait bir varsanım, yapılabilecek en büyük yanlışlardan biri olacaktır.

“Son Sözcü”’nün yarıştığı bilgelik yarışı değildir ancak sahip olduğu bilgiyi de bu kişisel yarışında kullanabilir. Bilge kişi ya da olgunlaşma yolunda olan birey zaten bu tip kısır çekişmeler içerisinde olmayacaktır. O, sahip olduğu bilgiyi her daim paylaşır. Yorumunu, düşüncesini özgürce yapar. Konumuz “insan gibi insan” olamamış ancak etiket ve paye etkisi ile kolaylıkla çığırından çıkan, kendini göstermek isteyen, üstünlük taslamaya kalkan, kendini dev aynasında gören, göreceli olarak unvanca büyük ancak insanca minik insancıklardır.

“Çekip giderken kendi kendime şunu söylüyordum: Ben bu adamdan daha bilgeyim. İkimiz de güzel ya da iyi bir şey bilmiyor olabiliriz; ama o bir şeyler bildiğini sanıyor, oysa hiçbir şey bilmiyor, bense, bilmiyorsam, bildiğimi de sanmıyorum. Bana öyle geliyor ki, bilmediklerimden ve bildiğimi de düşünmediğim şeylerden dolayı ondan biraz daha bilgeyim.” Platon

Berk Yüksel

 
Toplam blog
: 242
: 32770
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

21 Aralık 1973, Ankara doğumludur. Lisans ve yüksek lisansını “İşletme” alanında yapmıştır. Araşt..