- Kategori
- Deneme
Sonbaharla Gelen Aşklar; Aşkların En Divanesi, En Şahanesi.
Aşklar resimdeki çehre gibi hep masumdur.
Mevsim Sonbahar. Aşkların en güzel yaşandığı aylar. Kimi der, “Sonbaharlarda aşk var mıdır?” Kimi çok kızgındır. “Kökünün dibine kibrit suyu” der.
Bir daha anlaşıldı ki, bazı aşklar, bazılarına yaramıyor. “Yaz aşkı uçucudur” diyorlar. Kış aşkından ümit edenler, sonunda anlıyorlar, tadının acımsı olduğunu. E, peki, nedir bunun ortası? Hiç “aşık olmamak mı?”
Denilebilir ki, insanlarda da keşke kavun gibi, koklanabilir özelliklerle donatılsaydı denilebilir. O zaman insanları, neresinden başlardınız koklamağa? Bir de o problem var. Ama insanoğlu, yine de çareyi bulmuş, kendine teselli vesilesi bulmuş.
” İnsanlara kaydı ihtiyatla yaklaşmak. Çiğ süt emdiklerini unutmamak! Sonradan “ısırırsa, teperse” varsayımlarını daima hatırda tutmak”
Çeşit çeşit aşk var dünyada. Plâtonik aşktan, veresiye aşktan tutun da danışıklı dövüşürlü ve de yıldırım aşklara kadar, hepsinin ana ham maddesi “dürüstlükten” geçer.
Aşklar çeşitlidir demiştik. Menfaat aşkı, paravan aşk, göstermelik aşk, kalpten ciğerden kopan yakıcı aşkların yanında, mevsimlik aşklar da vardır. "Eşantiyon aşkları" da unutmamak lazım. "Veresiye" aşklar da var sırada.
Taraflar bunun geçiciliğini bilirler. Ama sevgililer bu ilişkiyi, “ zevkli ve seksi” buldukları için, bir daha deneyelim bakalım diye kolları sıvarlar ama, aşk çıkrığının bükülen ipliğinin sağlamlığına bağlı yine de. Kritik durumlar için söylenen “inceldiği yerden kopsun!” denmesinin hikmeti, de, buradan kaynaklanıyor olmalı.
Kaybolan ineği arıyorlarmış., “İnek nerde?” Dağa kaçmış. Dağı sormuşlar bu sefer, yandı bitti kül oldu demişler. İyi de bütün aşklar yanar döner, aktarmalı, antraktlı, alacalı, bulacalı, bir serap, bir rüya, bir umursamazlıklar silsilesinin gri, beyaz bulutları değil mi? Orada bu bulutları çiğneyerek basamak yapanlar, gökyüzünde aşk sarhoşu olup da , ayakları yere bastığında da, sil yeni baştan demiyorlar mı?
Amasya’nın var dağı, biri olmazsa biri var. Ama, her semtte Amasya’nın dağı yok ki?! Herkesin dağı, kendisine di mi? Olsa bile kim kazır?! Şimdilik "aşk'a paydos!" Yeni parola da: "sıradaki!"
Ört ki, ölem!
En iyisi mi biz, attığımızı başlığın hakkını verelim.(*)
“Eğer / Çarelerini yitirdiğin an / Kabuğu çatlamış bir nar misali / Buğulu camlar ardından / Kanadığını hissediyorsan kalbinin / Düşlerinde bile yeşeriyorsa çimenler / Dağlarında yakılmış ateşleri / Şayet gözyaşlarınla / Söndürebiliyorsan,
Günlerden bir gün / Bir gece yarısında / Bir rüyadan uyandığında / Ve gözlerini açınca / Yanı başında beklediğin / O sıcaklığı özleyebiliyorsan,
Bir şarkı çalıyorsa inceden inceden / Ruhundan bir tel kopuyorsa “çıt” diye / Ve uzaklara dalan yüreğinle / Sislere bulanan benliğinle / Sislere bulanan gözlerinle / Ağlayabiliyorsan
İşte / Günlerden bir gün / En ihtiraslı / En duygulu bir anında / Gökte bir bulut ağlasa / Bulutlar da ağlar, bilirsin / Çiseltileriyle pencereni yıkasa / Bu gözyaşlarını tanıdığında / “O gelmiş” kapıma deyip / Kolların iki yana düşebiliyorsa,
Kelebekler ağlamaz / Onların kanatları ses vermez / İşte bir gün / O sessiz dünyanın eşiğinde / Oturup, kelebeklerle birlikte / Yas tutabiliyorsan
İşte / O zaman sen aşıksın / Aksi halde / Yıllarca, asırlarca suskun kalacaksın / Yeter ki umutlar solmasın / Ümitler hep yeşil kalsın.”
(*) “Kelebekler Ağlamaz mı?” isimli kitabımdan
ALAN TURGAY IN BİR ÇALIŞMASI - ÜST VE ALTTAKİ-