Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Sondan ikinci olduk...

Sondan ikinci olduk...
 

Dördüncü sınıfa giden Can'ın da yer aldığı Çengelköy İlköğretim Okulu folklor ekibi, Üsküdar Belediyesi'nin düzenlediği yarışmada maalesef sondan ikinci oldu.

22 Nisan Pazar günü Burhan Felek Spor Salonu'nda gerçekleştirilen yarışmalar dört dalda yapıldı. Bizim okul miniklerin kareografik düzenlemeli bölümünde yarıştı.

Büyük bir heyecanla erkenden gidip salondaki yerimizi aldık. Giderken üstelik pankartlar da yaptık. Çocukları teşvik etmek için elimizden gelen gayreti gösterdik.

Gösteri için salonda yerlerini aldıklarında onları bütün gücümüzle alkışladık. Oyunun ritmine göre ellerimizle tempo tuttuk. Kendimizi öylesine kaptırdık ki, hatalarını hiç görmedik. Aslında ekibi bile doğru dürüst izlemedik. Hepimiz kendi çocuğumuzu seyrettik ve tek başına yaptıklarını harika bulduk.

(Bu arada ben kamera çekimi yaptığım için zaten oyundan hiçbir şey anlamadım. Doğru dürüst izleyemedim bile...)

Gösteri bittiğinde yer yerinden oynayacak şekilde alkışlar ve ıslıklarla salonu inlettik.

Hepimiz doğruca çocuklarımızın yanına koştuk. Terden sırılsıklam olmuşlardı. Tebrik ettik, kutladık, çok iyiydiniz, harikaydınız, dedik.

Biz övgü yağdırdıkça onlar da iyi olduklarına inandılar. Hocaları bile ümitlenmeye başladı.

Tabi biz salondan çıkıp çocuklarımızla ilgilendiğimiz için bizden sonra sahneye çıkan rakiplerimizi görmedik bile... Ezbere bir derece beklemeye başladık. Farkında olmadan buna kendimizi öyle de alıştırmışız ki...

Yarışma dört kategoride yapıldığından neticeyi öğrenmek içinn bütün ekiplerin sahne almasını beklemek zorundaydık. Biraz kendimize geldikten ve dışarıda sıkıldıktan sonra tekrar içeri girip oyunları seyretmeye başladık.

Şunu hemen söylemeliyim ki, çocuklar gerçekten dünyanın en tatlı varlıkları. Hiçbir peşin hükümle yoğrulmamış, doğal halleriyle o kadar tatlılar ki...

Hepsi kendince öğrendiğini, bildiğini yapmaya çalışıyor. Ancak folklör bir ekip oyunu. Tek başınıza ne kadar başarılı olursanız olun, bir kişinin bile başarısız olması, sonucu olumsuz etkileyebiliyor.

Seyrettiğim ekipleri bu iki ayrı bakış açısıyla izliyorum. Sadece çocukları çocuk olduğu için izlerseniz her şey çok güzel, çok tatlı. Bunların arasında bir seçim yapmak zor. Hepsi birbirinden güzel, birbirinden hareketli, birbirinden sevimli. Derecelendirip onları kırmak, üzmek, mutsuz etmek çok yanlış diye düşünüyorum.

Ama bir yarışma söz konusu. Mutlaka bir derecelendirme olacak ve alınan puanlara göre bir sıralama yapılacak. O gözle baktığımda iyi oynayanlarla kötü oynayanların farkını görmemek mümkün değil.

Zeynep Kâmil İlköğretim Okulu'nun Bodrum ekibini beğeniyle, takdirle izlediğimi söylemeliyim ve buradan hemen kendilerini tebrik etmeliyim. Gerçekten müthiş bir ekip ruhu içinde, sanki kurulmuş robot gibi hiç sekmeden, takılmadan, şaşırmadan öylesine güzel oynadılar ki, 30 kişilik bir takımın bu kadar birbiriyle uyumlu hareket edebilmesi, çok çalışmanın, yılların tecrübesine sahip olmanın bir sonucu herhalde...

Hepsini tek tek, öğretmenleri ve idareciler ile birlikte kutluyorum.

Bir ara kulise doğru gidip bakmak istedim. Orada konuşulanlar arasında kulağıma bir Çengelköy kelimesi çalındı. Şöyle diyordu konuşan: Çengelköy bizden daha iyiydi...

Çocukların peşinde koşturmaktan, aylardır Can'ı da kurslara taşımaktan perişan olmuş eşime müjdeyi verdim. Kesinlikle sonuncu olmayacağız. Çünkü bizim daha iyi olduğumuzu söyleyen birine rastladım, dedim.

Yarışmanın sonuna doğru herkes gibi bizim de heyecanımız doruğa çıktı. Doğrusu ilk kez katıldığımız bir yarışmada elbette birinci olmayı düşünmüyorduk ama, yüreğimiz bir derece de bekliyordu.

Sayın Belediye Başkanımız da teşrif ettikten sonra sonuçlar açıklanmaya va ödüller verilmeye başlandı.

Önce minikler otantik dalında sonuçlar açıklandı. Sıra bizim gruba geldiğinde kalplerimiz daha değişik atmaya başladı.

Lise yıllarında okullararası güreş müsabakaları ve münazaralara giderdim. Münazaraları hep biz kazanırdık. Ekibimiz gerçekten çok başarılıydı. Üç konuşmacımızın üçü de birbiriyle yarışırdı adeta. Rakip takımdan bir kişi sıralamaya ya girerdi ya giremezdi.

Güreşte ise zaten sonucu birebir görüyorsunuz, ya yeniyor, ya yeniliyorsunuz. Bu folklör yarışması bambaşka. Yedi ekip var. Jüri neleri dikkate alır, puanlar nerden kırılır bilmiyorum. Ayrıca bütün ekipleri seyretmişliğim de yok. O yüzden hiçbir tahminde de bulunamıyorum. Sadece gönlüm derece kazanmalarını istiyor, o kadar..

Sıra bizim grubun sonuçlarına geldi. Dediğim gibi en sondan başlayarak neticeler bildiriliyor. Ve yedinci ilan edildi. Kim olduğunu hatırlamıyorum bile, belki çok dikkat de etmiyorum. Kulaklarımız Çengelköy kelimesine takılı...

Sunucu hanımefendi, altıncı Tekirdağ yöresi oyunu... der demez, buz gibi donduk, kaldık. Çünkü Tekirdağ yöresi bizim oyunumuzdu. Çocukların hepsi şok geçirdi. Veliler, öğretmenimiz, müdürümüz hepimiz kaskatı kesildik.

Çocuklara ne diyeceğimizi bilemedik. Çoğu anneler, siz bizim gönlümüzün birincisisiniz filan gibi beylik sözlerle çocukları teselli etmeye çalışıyordu. Can üzüntüden kahrolmuş bir ifadeyle annesine dönüp, "hani anne biz harikaydık", deyince, orada söz bitti.

Yenmek de var, yenilmek de, ilk yarışmada bu sonuç normal, falan gibi şeyler söyleyerek sessiz sedasız evimizin yolunu tuttuk.

Eve gelir gelmez ilk işimiz kamerayı televizyona bağlayıp yarışmadaki performansımızı seyretmek oldu. Gerçekten hakettiğimiz bir kötü dereceyi almışız. Ekipte ne düzen var, ne hiza...

Çocukların daha çok çalışması, ekip olarak uyum içinde ahenkli bir beraberliğin oluşması gerektiğini Can'a anlatmaya çalıştık. Tek tek iyi ve hatta mükemmel olunsa bile, ekip olarak yanlışlıklar yapıldıkça başarının gelmeyeceğini açıklamaya gayret ettik.

Dahası, çoğunluğun yanlış yaptığı bir yerde, doğru yapanların yanlış yaptığı imajından kurtulamayacağını ona öğretmeye çalıştık.

Bilmiyorum diğer veliler nasıl tepki gösterdiler, çocuklarına nasıl davrandılar, nasıl anlattılar. Ancak başarılı olmak için öğretmenimiz bu eksiklikleri tek tek çocuklara anlatmak zorunda. Başka türlü başarıya ulaşmak mümkün değil.

Girilen ilk yarışmada birinci olsaydık, çocuklarımız belki de bunun anlamını kavrayamayacaklar ve başarının kolayca geleceğini zannedeceklerdi. Oysa başarmak için mutlaka çalışmak, hem de çok çalışmak gerektiğini sanırım daha iyi anladılar. Bu da onlara bir ders oldu.

Fakat bir büyük olarak bile biz, eşimle gerçekten büyük hayal kırıklığı yaşadık. Kendimizi ne kadar kaptırdığımızı ve tarafsız davranamadığımızı gördük.

Can'a da söylediğim gibi, beterin de beteri var. Sonuncu olanlar da neticede Can gibi çocuklar. Onların da velileri başarı bekliyorlardı. Onlar bizden de kötü durumdalar... Keşke bu yarışmalar olmasa diye düşündüm bir an. Birincilik, kupa, ödül filan olmasa... O zaman acaba başarmak için çocuklarımız bu kadar çalışırlar mıydı? Hiç sanmıyorum...

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..