Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '15

 
Kategori
Öykü
 

Sonsuz Bir Öykü

Sonsuz Bir Öykü
 

https://www.youtube.com/watch?v=L00nomEI4Bc

Uzun, beyaz mermer bir tezgâha bakmaktan gözlerim kamaşır günün sonunda. Büyük cam bir kâsem vardır, elips şeklinde bir dünya.  İçine attığım her şeyi bazen hızlı bazen yavaş ama sırasıyla durmadan karıştırırım. İç içe geçen malzemeler elimin sıcaklığında, kendilerinden vazgeçip yepyeni lezzette tatlara dönüşürler. Temiz, lavanta kokan mutfağım başka kokulara kayar geceye doğru. Biten bir pastanın kokusu; yeni bir hayata, yeni bir yıla, bilinmedik bir sevdaya adım atmanın kokusu olur. Sipariş üzere pastalar yaparım, kutlaması çok önceden kararlaştırılan, tatlı gitsin diye umut edilen bilinmez yarınlara…

   Minik bir taklidini mutlaka yaparım, yapmam istenilen pastanın. Kamaş kamaş tezgâha bakmaktan yorgun düşen gözlerim minik pastayla yanındaki liköre bakarken canlanır. İlk ben tadına varırım, yaşamadığım tüm mutlulukların. Her şey çok güzel başlar. Ben o güzel başlangıçta kalırım. Başladığım yere dönerim sonra. Tezgâhım pırıl pırıl, üstünde boş, temiz cam kâsem, her gün yenisiyle yer değiştiren önlüğüm yarına hazır, lavanta kokusu geri dönerken mutfağa ben terk ederim dükkanımı…

   O beyaz, tatlı düşten çıkıp dışarı attığım ilk adım da;  önce beyazlıklar silinir, hiçbir koku kalmaz burnumda, başlangıçlardaki mutluluklar kaybolur peşi sıra, sokağın telaşı, çığırtkanlığı, gerçeğin soğukluğu karşılar beni… Şeker zehre dönüşür. Suskunlaşırım, uzaklara dalar gözlerim, bir pudra şekerinin eridiği gibi erir giderim. 

  PUDRA ŞEKERİ... Mutluluklar inşa ettiğim dükkânımın adı.

  Ah bu isim! Neleri getirir aklıma!

  Ne çok sözüm var, pudra şekerinin üzerine söylenecek. Hatırlattığı o kadar çok şey var ki bana;

       Şekerin en tutkulu halidir

       Kırmızılığı örterek mahcup bir pembelik çıkarır ortaya. Çileğe, gül yapraklarına yapar bunu, tırnakları ojeli bir kadının pudraya bulaşmış ellerine

       İçine konan gelincik yaprakları erirken son gülüşleridir bir şurubun

       Çocukluğumun elmalı tarçın kokusudur, sıcak buharı annemin saçlarında tüten

       Hızlı yağan bir karın düşüşü gibidir gök bildiği süzgeçten inerken bir kurabiyenin başına

       Sokağa yayılan pudra şekeri kokusu, bir çay sıcaklığıdır, bir gün kalabalığı, bir çocuk elidir bisküvi kavanozunda…

       PUDRA ŞEKERİ’ni terk edip sokağa çıktığım an çağrışımları yer değiştirir hızla, o büyü bozulur. Bir genç kızın öpülmemiş pudra şekerli dudakları gelir aklıma. Sonra o kız yarım kalmış düşleriyle bir kadın oluverir içinde aşk pişmeyen bir mutfakta…

     Sabahları bisikletle gelirim dükkânıma. Köşedeki çingeneden ela gözlerimin hatırına- bana böyle satar çiçekleri- bir kucak dolusu çiçek alır, bisikletimin sepeti çiçeklerle bahar, saçlarıma taktığım mavi fular uçuşurken rüzgârda; pudra renkli bahçe kapısı karşılar beni. İçeride ilk işim ‘’ günaydın’’ demek olur, içinde ne tasa, ne riya olan, ne de aşksız bir gün geçen mutfağımın duvarlarına.

    Yazı tahtasında siparişlerim ve istenilen pastaların fotoğrafları bulunur. Bir kahve yaparım önce, hep aynı kupada yudumlarken yavaşça, malzemelerimi yığarım tezgâha. Birer birer karışırken hepsi ben siparişi veren müşterimin yazgısını hayal ederim. Hiçbir zaman akıl erdiremem yazgının planına. Benden onlar için sadece pasta yapmamı ister. Ve her pasta sahibinin aşkına benzer. Kimi çok tutkulu görünür, kimi gösterişli ama sıradan, kimi sade ama fırtınalı…

     …….. diye bir öyküye başladım. Sonu da belliydi öykümün, güzel bir kurgu olacaktı. Sonra elim gitmedi bir öyküye tıkıştırıp kalmaya bu pastacı kadının yazgısını… Sonsuz bir boşlukta dönsün istedim. Tıpkı pasta sipariş edenlerin tatlı başlangıçları gibi kalsın … Bu yarım bir öykü değil, sonsuz bir öykü aslında!

         

  

 
Toplam blog
: 110
: 1076
Kayıt tarihi
: 26.05.14
 
 

Dünyanın kirletemediği bir lotus... ..