Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '08

 
Kategori
Deneme
 

Sorgulamaya devam..

Akıl fikir dağıtıcıları Güzin ablalar ve abiler çözümünü bulamadığım türlü problemlerime çaresiz yardım talebinde bulunduğum anlarda geçmişten bugüne ağız birliği etmişçesine söyleye durdular bıkmadan usanmadan :

“Bu durumda mantığınla davranmalısın; şu durumda bak şöyle hareket etmelisin!!!”

Bu şahsiyetlerin , iki üç kelimeden oluşan bu cümlecikleri çok bilmiş ifadeyle kendi öz yaşantılarını görmezden gelerek sanki hayatları boyunca öyle hareket etmiş gibi, yıllanmış türlü tecrübelerinden örnekleri ise hiç üşenmeden sıralayan ermiş edasıyla büyük bir iştahla anlatırken ki yüzlerinde beliren hazlar da cabası...

Neyse, nihayet monolog tamamlanıp -çok şükür- görüşme sona erdiğinde ortada bir fayda aranacaksa o faydanın traji-komik şekilde bu kişilerin ego tatmininden ve benim zaman kaybımdan başka bir şey olmadığı sonucuna vardırtırlar beni , beraberinde de beklentilerimin karşılanmamasıyla oluşmuş hayal kırıklığı da hediyesi..

En azından sorunlarıma yardımcı olma eğiliminde olurlar beklentisine kapıldığım bu büyük öğretmenler beni dinleme nezaketinde bile bulunmadan duygu ve düşüncelerimi bir kenara bırakıp bana karşı oluşturdukları önyargılarını rahatlıkla yüzüme çarpmak, eleştirmek, eleştirmek ve yine eleştirmek yolunu seçmekten başka alternatifler bulma eğiliminde de değiller üstelik belki de kolaylarına geldiği için böyle davranmaktalar ;

“ Ben mantığımla hareket edemeyen yetenek yoksunu kişiymişim..”

“Ben kendime artı değer katamayan , üretkenlik acziyeti olan biriymişim...”

“ Ben kronik depresif , hayatı sürekli ıskalayan bir varlıkmışım..”

ve sayre ve sayre ve sayre....

Gerçekten öyle mi yoksa onlar yüzüme baka baka yalan söyleme yüzsüzlüğündeler farkında olmadan belki de büyük farkındalıkla!!

Dahası bunlara kalırsa , ben , duyguları ön planda davranışlar göstererek hayal kırıklıklarına maruz kalan biriymişim!!

Özetle bile bile lades durumu bunların söylediği..

Bana bu tanımlamalardan hangisi uyar diye kendime soruyorum “hiçbiri” cevabından başka bir cevap bulamıyorum.

Bunların sürekli vurguladığı “mantıklı hareket etme” en basit anlatımla, toplumu oluşturan insan kalabalıklarının çoğunun kabul edip desteklediği normlara , kalıplara , kurallara uygun hareket etme manasını taşımak oysa ben kendimi azınlığın ferdi olarak görmekten ziyade ; sade; tek ; yalnız; bir başına gören biriyim.

Çevre çeperimdekiler, benim olan, benim kabullendiğim fikrin, benim davranışlarımın yanlış olduğunu varsaysalar da , beni ben yapan ve onlara ne kadar antipatik gelse de diğerlerinden beni ayrıştıran özelliklerin bu özelliklerim olduğunun bilincindeyim ben..

Öyleyse iddia edildiği gibi mantıksız bir durum var mı ???

Tabii ki yok.

Gel gör ki bu kabullenmeyiş, ya da itiraz durumunda toplumsal beklentilerin karşılanmadığından kişiyi “yalnızlık uçurumuna doğru sürükleyen soyutlanma” kaçınılmaz ve ben bunu sıkça yaşamak zorunda kaldım bu zamana kadar ; kimi zaman bile bile isteyerek ama çoğu zaman elimde olmadan..

Ve farkına vardırdılar en sonunda :

“ “İnsan yoksunluğu” ndan kurtulmak, sürüden uzak kalmamak için zaman zaman onlardanmış gibi davranmak gerekir.”

Onlar gibiymiş gibi olmak , onların davranışlarını taklit etmek , onlara her düşüncelerinde hak vermek , onlarla birlikte gülüp ağlamak , hatta zaman zaman onların jestlerini , mimiklerini , konuşmalarını örnek almak vs...

Günümüz çağı maske ya da maskelerin en yoğun yaşandığı, samimiyetsizliğin had safhaya ulaştığı dönem maalesef..

Maske takmak da maharet işi aslına bakılırsa , böyle anlarda kişinin kendisini tamamen maskenin oyununa bırakması lazım zira maske takılıyken takılan maskeyi sorgulamak da maskenin işlevselliğini ortadan kaldırmakta...

Mesela gerçekte mutsuz olmasına rağmen topluluk içinde gülen yüz maskesi takan birisi rolünü bir anlık bırakıp üzüntüsüne yoğunlaşırsa ne kadar başarılı bir mutlu insan portresini inandırabilir başkalarına di mi?

Bunu geç de olsa öğrettiler.

Öğrettiler öğretmesine de kabullendirebildiler mi acaba?

Buna tam “Evet!” demem olanaksız..

Neden mi?

“Maskeler , dış dünyaya dayanılabilirliğin tek çaresidir” diye kalıplaşmış bir yargıya sahip olduğum iddiasında olan beni maskelerle dolu günlerin yorgun her akşamı hep aynı ses defalarca ta ki uykuya dalıncaya kadar peşimi bırakmadı, bırakmaya da niyeti yok :

“Herkesten farklı olduğu farkındalığını yaşayınca insan farkedilmekten korkarak diğerlerini taklit etme çabasına giriyor da ne kadar mutlu olabiliyor öz benliğiyle, vicdanıyla çatışırken...”

Hiç bir şeyi bilmediğimi , görmediğimi hatta anlamadığımı iddia edebilirim ama konu bu ses olunca ben bu sesi gayet iyi tanıyorum.

Bu ses, aslında gerçek benin, içimdeki yargıcın, yok etmek için üstün çaba gösterdiğim

“vicdanımın sesi” nden başkası değil...

Kendimizi bulmak dileğiyle..

A.Y

 
Toplam blog
: 3
: 417
Kayıt tarihi
: 19.02.08
 
 

Marmara Üniversitesi İngilizce İşletme 2003 yılı mezunlarındanım. Şu an özel bir sigorta şirketinde ..