Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mayıs '21

 
Kategori
Şiir
 

SORUMLULUK ALMAK

İmparatorluklar çağı biliyorsunuz; 1. Dünya Savaşı ile sona erdi. İmparatorluklar Çağında insandan ziyade imparator ve çevresi ya da onun seçtikleri, görevlendirdikleri önemliydi. Osmanlı’da halk tebaa kul idi, kendi toprağı olması beklenemez, toprakları ekme biçme karşılığında“Tımarlı Sipahi” ve elbette vergiye tabiiydiler.

Bizim insanlarımız ne yazık ki işin özünü algılamadan, kulaktan duyma bilgilerle kendini yönlendirenlerin insafında bir yere doğru sürüklenir de aslında dünya da farklı değildir ki bu işler. Fransız İhtilalini kazma kürekle yapıldığına inanan ve onların gerçekten düşündüklerini ve onların bu işi hakkıyla kotardıklarını düşünmek, düşünebilmek Roma ve diğer imparatorluklara haksızlık olur. Çürüme genellikle içten olur. İçten çürüyen, çürütülen bir yapı kokar ama bunu ancak burnu keskin burunları olanlar algılayabilir. Elbette yabancı kokuları algılamak için insanda tecrübe olmalıdır. Uzatmayalım sözü İmparatorluklar Çağı sona erince önceden yerine geçen yapıların hazırlanması lazımdır. Bir ailede bile eğer ailede ciddi bir servet varsa aile reisinin ölümünden sonrasına dışarıdan birileri değil, öncelikle aile reisinin çocukları hazırlık yapmak zorundadır. Kardeşin kardeşe acımadığı bir düzen olduğunu genelde bizler de kabul ederiz ama nedense mevzu daha büyük olunca paylaşım kavgalarını görmezden geliriz. Bu sıradan insanın kendinde zorunlu hissetmediği bir düşünsel mantık eksikliğidir. Olsun o mutludur. Güçlü olanın yanında dur, güç değişince ya da değişim belirtileri ortaya çıkınca bunu görüp de erken davranan kendine yer bulur hikâyesidir aslında çoğu insanın yaptığı. O yüzden en güçlü kralları cellatları kendi cellatları olur.

 Avrupa’daki değişim bizden çok önce başladı bunu biliyoruz. Bilimsel altyapılar, fikirsel altyapılar para gücü oluşturuldu. Yeterli sermaye birikimi sağlandı. Düğmeye tüm hesaplar yapıldıktan sonra basıldı. Avrupa’daki değişimleri “Sanayi Devrimini” anlamadan günümüzü anlamak imkân dâhilinde değildir. Sanayi Devrimi özellikle birkaç ülkeye, coğrafi keşifler çağındakinden çok daha fazla ve sürekli bir egemenliğin temellerinin atılmasını sağladı. Ne oldu? Bilim gelişti, sermaye el değiştirdi, krallara bankerlerin tüccarların borç verdiği zamanları yaşadık. O halde borç verme üzerine ciddi bir fikir jimnastiği yapmakta yarar var. Kardeş kardeşe borç verir ancak borç alan çoğunlukla borçlu karşısında eğilmek zorundadır. Kardeş dahi olsa borçlu olduğu kardeşine karşı boynu eğikken alacaklı kardeş borçlu olanın işine karışmakta kendisini haklı hisseder. Neden? Çünkü kardeşine sermayesini dolayısıyla sermayesini kazanmak için ömür harcamış olduğundan ömrünü hediye etmiştir. Kardeş dahi olsa sırf kardeşi hovardalık etsin, saçma sapan şeylere para harcasın diye parasını vermek istemez… İster mi? Mevzu devletler, imparatorluklar olunca işler daha da karmaşık değildir ancak burada ticari zekâ da devreye girer çünkü en nihayetinde borç veren kişiden ziyade ticari bir kazanç elde etmek isteyen anapara ile birlikte faiz de bekleyen bir yapının eline düşen ister kişi ister kurum, isterse devlet ve de imparatorluk olsun sonuç değişmez. Bağlayıcı yasalar, hukuk ortaya çıkması gerekir. Borçlu güçlüyse ne olur? Alacaklıyı yok eder, borç kapanır. Gerçekte bu olmamışsa yüzyıllardır devletlere kişi ve kurumlar borç vermişse burada kurumların, kişilerin devletlerden daha güçlü olduğuna hükmedilmesi hatalı bir düşünce değildir. Hukuk mu, dün de bu gün de geçiniz.

Avrupa’daki değişimler anlaşılmadan, Avrupa’daki akraba krallıklar, akraba tüccar ve sanayiciler anlaşılmadan günümüz dünyası anlaşılamaz. Bilimden sanayiye, felsefeden eğitime toplum katmanlarını etkileyen ne varsa hemen her kurumun ticari bir yapının eline geçmiş olması anlaşılmadan durum anlaşılamaz. Ulusular arası güç merkezleri anlaşılmadan bu durum anlaşılamaz. İnsan yararı gözetilerek yapılan organizasyonlarda da dahi insanın ulaşımı, yiyeceği, bir sürü durum söz konusudur.

Köyün en dürüst adamlarından birine köyden birkaç kişi varıp:

“-Hasan emmi sen muhtar olsana” dediler.

Hasan emmi dedikleri dürüst adam teklife çok duygulandı, sonra düşündü, düşündü cevaben:

“-Ben muhtar olsam bizim çift çubuk işlerini kim yapacak, çocuklarım aç kalır. Köyün işleri için zaman zaman kasabaya gitmek gerek, küsleri barıştırmak, halkın dertlerini dinlemek gerek. Bu zaman zaman yanlış anlamalara da sebep olur. Bazı konularda karar verirken, yeni düşmanlar kazanmak demek olur. Dertsiz başıma dert almakla kalmaz, bir sürü de düşman kazanmış olurum.”

Kimi namuslu görüp teklif götürdülerse her biri Hasan emmiye yakın cevaplar vermişler.

Köy muhtarsız kalır mı? Kalmamış tabi, bilin bakalım o köyün muhtarı kim olmuş?

Elbette bu işi kazanç kapısı yapmayı bilen biri. Köy artık onun insafına kalmış.

Her köy bir değil tabi, inşallah bu köy sadece böyledir. Diğer köylerde dürüst adamlar en azından “bir seçim dönemi” dahi olsa o köyün muhtarlığını yapmışlardır. 

 

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..