Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Sorunlarımızın üstüne bir de İsrail geldi oturdu

Sorunlarımızın üstüne bir de İsrail geldi oturdu
 

Kentleşmede sözün bittiği yeri bu görüntü anlatıyor olsa gerek (Alıntıdır)


Yer yer yağışlı geçse de kurak yaz bitiyor artık. Güneş çok yakmıyor, geceler de serinlemeye başladı son günlerde. Her başın kendine göre bir tasası, bir derdi var; bunu kişilerin yüzlerinden ya da yanlarından gelip geçerken duyduğumuz bir kaç sözden anlıyoruz. Atalarımızın demiş olduğu gibi ‘ayağa değmedik taş, başa gelmedik iş’ olmazmış! 

Bir yerlerde oturup çevrenize baksanız bile pek çok çelişki içinde yüzmekte olduğumuzu anlarız. Bugün köylerde bile bir çöp sorunu var. Köylü de çevresinde biriken otlardan ve çöplerden kurtulmak için bir kibrit ile tutuşturarak onlardan kurtulmaya çalışıyor. Köylerin içinde, dağ yamaçlarında yükselen dumanları gördükçe içim yanar. Büyük yerleşim alanlarında da böyle: Her yönetici ya da kendini bilmez birileri nerede bir birikinti, kuru ot ya da toplanmamış çöp görürse o an yakmaya başlıyor. 

Özellikle şehirlerde çocukların oyun oynama yeri sorunu var. Konutların girişleri onların buluşarak bir şeyler oynamalarına uygun değil. Bu konuda mimarından, belediyesine, müteahhitinden, arsa sahibine, yapı denetiminden kanun koyucuya kadar sorumlu kişiler var. Gördüğüm kadarı ile şunu söyleyebilirim: Bu tür keşmekeşlerin önlenebilmesi için belediyeler ile diğer kamu kuruluşlarına büyük görevler düşüyor. Ne yazık ki bu konuda her kurum kendi başına buyruk olduğundan ne çör çöp ne sokak ne yol ne inşaat ne konut kalitesi ne de bin bir türlü denetim sorunumuz çözülemiyor bir türlü. Önce sorumlu kişilerin sağlıklarından işe başlamalı bence. 

Önce sağlıklı, eğitimli, terbiyeli kişilikler yetiştirmeliyiz ki onların sorumlu oldukları işler de mümkün olduğunca kullanılabilir, sorunsuz ve temiz olsun. Bu konularda her kimi dinleseniz, eski deyişle: Bir dokun bin ah işit, durumunda kalıyorsunuz. Bu sorunların içinde adil olarak paylaşılamayan varlıklarımız yanında zaman, kişilik, yasal çelişkiler ve kentleşme sorunlarımızın bulunduğu da bir gerçek. 

Önlenemeyen silahlı terör ile yine bir türlü gerekli tedbirler ile önlenemeyen trafik kazaları yüzlerce yurttaşımız alıp gitti aramızdan. Bu açmazlarımızın içinde birbirine etkileyen pek çok kurum yanında eğitim, kültür, karşılıklı anlayış, sevgi saygı, yasal boşluklar, paylaşılamayan varlıklar ile birlikte kişilik sorunlarımızın bulunmadığın kim söyleyebilir? 

1960’larda anlamaya başladığım eğitim öğretim sorunlarımızın topraktan ticarete, üretimden paylaşıma, yasalardan kişiliklere, terörden trafik kazalarına kadar uzanmakta olduğunu görerek üzülüyorum. Bütün olan bitenlerden dersler çıkartılarak yeni bir kişilik, yeni bir kentleşme, yeni bir yasama dönemine doğru yola çıkılması gerekmez mi? 

Oysa ortalık yine sen ben, bizler onlar, senin adamın benim adamım, hırsızlıklar yolsuzlukar, israf ekonomisi, kayıt dışı alış verişler, çarpık kentleşme, başı bozuk bir trafik düzeni yanında yüksek fiyatları da içeren emek sömürüsünün kol gezdiği bir ticaret ve devlet düzenine teslim. Sorunlarımızın çarpık vergi düzeninden hayvancılığa, işsizlikten teröre, kadına şiddetten boşanmaya, milletvekili dokunulmazlığından Siyasi Partiler Kanununa, eğitimden sanayileşmeye, çevreden sulak alanlara kadar uzandığını tek tek yazmaya ne gerek var, değil mi? Bilenler biliyor bunları. 

Ayrıca içinde nice açmazları taşıyan siyasi çekişmeler ve dış destekli olduğuna inandığım terörün iç ve dış kaynaklarının kurutulamadığı bir Türkiye’de yaşamanın ağır yükü ile yüreğimiz ağzımızda geziyoruz. Yaşanan pek çok olaylara bir de İsrail ile siyasi ve askeri çekişme girince bakalım önümüzü nasıl göreceğiz. Umarım seçilmişleri de içeren mutlu azınlık günden güne çoğalan sorunlarımız için gerekli çözüm yollarını bulacaktır. 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..