Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '07

 
Kategori
Siyaset
 

Şövalye Tayyip Erdoğan

Şövalye Tayyip Erdoğan
 

Yazıma 16/04/2007 tarihinde Aksiyon dergisindeki Ahmet TAŞGETİREN'in yazısından bazı önemli yerleri sizinle paylaşarak başlamak istiyorum şöyle demiş sayın TAŞGETİREN ŞÖVALYELİK başlıklı yazısında:

" Erdoğan, son gün adayını açıklayacaktır. Bu isim Abdullah Gül’dür. Gül, hem düşük profil değil, hem iç - dış saygınlığa sahip, hem dış ilişkilerde faal, hem müzakereci dili sebebiyle daha az tepki uyandıracak, hem de hükümete farklı düşünceleri en iyi, en komplekssiz taşıyabilecek bir isim. Ayrıca Erdoğan’ın Gül’ü takdimi, insanımızın “fedakârlık”, “dostluk”, “takımdaşlık” gibi çok hassas olduğu duygulara tekabül ettiği için toplumda olumlu karşılık bulacaktır. Şövalyelik denen hadise bu. Merhum Üstad Necip Fazıl sık sık, “Şövalyelik” tavrının altını çizerdi. Bir tür mertlik, yiğitlik, bazı tehlikeleri birebir göğüsleme simgesi olarak...

Bana göre Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı meselesini, Demirel’in sık sık kendinden yola çıkarak dile getirdiği gibi ayağına gelmiş bir fırsat olarak değerlendirmez. Onun “Yukarısı” ile ilişkisi, bu işleri ben merkezli düşünmesine imkân vermez. Her imkân bir sınav içindir ve o noktadaki insanın sınavı, çok daha geniş perspektifler içinde bakmakla başarılı olabilir.

Genel seçimlerde AK Parti’nin başarı şansı nedir?
Genelde Tayyip Erdoğan’ın partinin başında bulunması - bulunmaması üzerine değerlendirmeler yapılıyor. Bu, kuşkusuz önemli. Tayyip Erdoğan ismi, lider olarak, farklı bir toplumsal zemine sahip. Erdoğan yerine partinin başına geleceği farz edilen Abdullah Gül de sevilen bir isim ama, kitleleri coşturma noktasında Erdoğan’dan daha sınırlı bir etki gücü olduğu biliniyor. Ama bundan daha önemlisi, Meclis’e ikiden fazla partinin girebilmesi ile alakalıdır. Şans olur, ikiden fazla parti girmezse AK Parti için ne ala... Tayyip Erdoğan olsun olmasın fark etmez, ama ittifaklı veya ittifaksız ikiden fazla parti girer, bir de bağımsızların girmesi söz konusu olursa, Meclis aritmetiği AKP ve CHP aleyhine bir hayli oynayabilir. Bu da ağırlıklı ihtimal olarak görünüyor. İşte bu sebeple, AKP’nin taban zemininde “Erdoğan başbakan kalsın” söylemi ağırlık taşıyor.

Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı olmak istiyor mu?
İsmi etrafında bu kadar tartışma olduktan, aleyhte kıyamet koparıldıktan sonra, yani bir bedelse onu da ödedikten sonra en azından “İnadına” cumhurbaşkanı olmak istemez mi? Kendisinin cumhurbaşkanı olmasını isteyen ve bu noktada çeşitli gerekçeler ileri süren insanların beklentisini karşılamayı düşünmez mi? Bu gerekçeleri önemsemez mi? Olmak veya olmamak... Tayyip Erdoğan’ın da bu iki dünya arasında gidip geldiği düşünülebilir.

Tayyip Erdoğan iki şey yaptı:
Bir: Adayı açıklamadı. Kendisinin aday olarak görülebileceğini, gözlerin kendisi üzerinde odaklaşacağını bildiği halde adayı açıklamadı.
İki: Bu sebeple bütün tepkileri kendi üzerinde topladı.

Bence şövalyelik burada başlıyor. Kendisini boy hedefi haline getirmek ve başka hiç kimsenin isminin yıpranmasına imkân vermemek. Bu başarılmış gibidir. Şu ana kadar küçük salvolar dışında, Erdoğan hariç hiçbir isme net tavır konmamıştır. Muhtemelen Erdoğan da kendisinin, bu ateş hattında yıpranmak değil, aksine güçleneceğini düşünmektedir. Çünkü dört buçuk yıldır Başbakanlık yapan bir insanın cumhurbaşkanı olamayacağına dair tavırlar, sıfır derecesinde bile bir haklılık taşımıyor. Bu, Tayyip Erdoğan’a yönelik eski yok etme kampanyasının bir devamı gibi algılanıyor ve toplum bu ‘zulm’ü dışlıyor. Çünkü toplumumuz mağdurdan yana tavır koyuyor. Erdoğan, muhtemelen aday belirleme süresinin son gününe kadar adayı açıklamayacaktır. Yani kendisini o zamana kadar şimşekleri emen paratoner olarak tutacaktır.

Erdoğan, son gün adayını açıklayacaktır. Bu isim Abdullah Gül’dür. Abdullah Gül’ü takdim ederken, hiç zorlanacağını sanmıyorum. Bir kere, Abdullah Gül ismi ortaya sürüldüğünde, özellikle AK Parti cenahında yenilgi duygularının oluşmayacağı kesindir. Öteki kesim ise, başta Baykal olmak üzere “Yendik” duygularına kapılabilir. Bu duygulara kapılmaları, Türkiye için iyidir. Çünkü o kesimin duygusal patlamalardan kurtulması lazımdır. Bunu bile ne yazık ki, “sağ” duyulu çevrelerin planlaması gerekiyor.

Gül, hem düşük profil değil, hem iç - dış saygınlığa sahip, hem dış ilişkilerde faal, hem müzakereci dili sebebiyle daha az tepki uyandıracak, hem de hükümete farklı düşünceleri en iyi, en komplekssiz taşıyabilecek bir isim. Ayrıca Erdoğan’ın Gül’ü takdimi, insanımızın “Fedakârlık”, “dostluk”, “takımdaşlık” gibi çok hassas olduğu duygulara tekabül ettiği için toplumda olumlu karşılık bulacaktır. Şövalyelik denen hadise bu.

Evet, işte benden bu kadar. Tabii ki yanılabilirim. Yanılsam da isabet de etsem, her halükarda ülkemiz için hayırlı olanın gerçekleşmesini diliyorum.

Son söz: Erdoğan da cumhurbaşkanı olabilir, Gül de... Anayasal şartlarını taşıyan herhangi bir AK Partilinin cumhurbaşkanı olabilme hakkına karşı çıkmak, demokrasi karşıtlığıdır. "

Evet bunları yazmış Sayın TAŞGETİREN. İnanılmaz, değil mi arkadaşlar? Sanki olabilecekleri önceden biliyormuş gibi kaleme alınmış bir yazı. İnsanın içinden şu geçiyor "işte gazetecilik bu". Diğer haberleri, köşe yazılarını şöyle hafızamdan film şeridi gibi geçiriyorum da, neler yazıldı, neler, hangi senaryolar birbirini kovaladı. Aman Allahım! Kimleri Cumhurbaşkanı yapmadılar ki şimdi düşünüyorum da, gazeteci öngörüsü doğru kullanıldığında ne kadar önemli ve aydınlatıcı olduğunu bu yazıyla anlamış oldum.

Şimdi arkadaşlar Cumhurbaşkanı olarak Abdullah GÜL'ün ismi açıklandıktan sonra başta CHP Genel Başkanı Sayın Deniz BAYKAL olmak üzere ve bazı muhalefetteki isimler hemen bunu kendileri açısından siyasi bir başarıymış gibi göstermeye başladılar.

Keza şöyle demişti Sayın BAYKAL "Bugün Sayın Erdoğan bilmeliyiz ki, Cumhurbaşkanı adayı olmadıysa, bu millet onu kabul etmediği içindir".

Bakın bu millet onu istemeseydi Muhtar bile olamaz denen bir insanı Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı yapar mıydı, bu millet istemeseydi siyasi hayatı bitti denilen bir insanı tüm dünyada haklı bir saygınlığa kavuşturacak bir mertebeye getirir miydi? Demek ki mesele milletin istememe meselesi değil;
asıl mesele Cumhurbaşkanlığı gibi bir makama isteseydi çıkabilecek bir konumdayken birşeylerden yıldığı için değil, birşeylerden korktuğu içinde değil, birşeylerden çekindiği için de değil, birilerinin baskılarına daha fazla göğüs geremedeği için hiç değil; Sayın ERDOĞAN sadece milleti için, vatanı için,
bu ülke evlatlarının geleceğini düşündüğü için, iş camiasından ve ekonomi çevrelerinden gelen istikrar için başbakan olarak kalmalısınız diyen sese kulak verdiği için, Başbakan olarak bu ülkeye daha çok yapacakları olduğunu bildiği için hiç kimsenin red edilmeyeceği önünde büyük bir makam ve mevkii olamasına rağmen fedakarlık yapmıştır, şövalyelik yapmıştır. Ki aynı fedakarlığı, hatırlayacaksınız Sayın Abdullah GÜL ilk başbakan olmuştu sonra Tayyip ERDOĞAN'ın önünde Başbakanlık için bir engel kalmayınca gözünü kırpmadan koltuğunu devretmiştir GÜL.

Bu çeşit bir fedakarlık duygusu keşke kelimelerle anlatıla bilinseydi de yazabilseydim ama bu fedakarlığı ancak anlayan anlar, bu fedakarlığı ancak yaşayan anlar, bu ruh halini bu ruh halinde olanlar anlar, bu tür fedakalık kendisi aç iken bir dilim ekmeğini başka bir kardeşine vermesi gibi, bu fedakarlık kendisi siftah yapınca diğer kardeşinin de siftah yapması için müşterisini başka esnaf kardeşine göndermesi gibi, bu fedakarlık Halil'in kardeşim İbrahim daha bekar evlenecek yuva kuracak o'nun benden daha çok ihtiyacı var bu buğdaylara deyip kendi buğdayından kardeşine habersizce verdiği gibi; bu fedakarlık İbrahim'in ağabeyim Halil evli çoluk çocuk sahibi, o'nun benden daha çok ihtiyacı var bu buğdaylara demesi gibi.

Sayın ERDOĞAN' ın yaptığı bu fedakarlığı tarih yazacaktır ve bu fedakarlık şunu açık bir şekilde göstermiştir ki Sayın ERDOĞAN için ülke çıkarları, milletinin çıkarı kendinin makam, mevki hırsından çok ileri ve şunu da göstermiştir ki Tayyip bey gerçek bir liderdir. Çünkü isteseydi Cumhurbaşkanı adayı olurdu ve bu meclis onu Cumhurbaşkanı olarak seçerdi.

Bu karar umarım ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olacaktır. Buna inancım tamdır ve şunu da söylemeden geçemiyeceğim tarih bu fedakarlığı yazacağı gibi umarım sayın ERDOĞAN' bir gün Cumhurbaşkanı olarak yazacaktır.

NOT: Sayın Deniz BAYKAL dolayısıyla CHP stratejik bir hata yapmıştır çünkü R.T.ERDOĞAN'ın bu fedakarlığını "bizim baskılarımıza direnemedi" şeklinde bir yaklaşım içine girerek kendileri açıından bir başarıymış gibi göstermeleri Abdullah GÜL'ün doğru bir isim olduğu ve kabullendikleri anlamına gelir ve bence siyasi bir hata yapılmıştır.

resim:cafesiyaset.com

 
Toplam blog
: 25
: 6435
Kayıt tarihi
: 12.12.06
 
 

İstanbul'da yaşıyorum, iktisat mezunuyum. Evliyim, 1 kızım,1 oğlum  var.... Siyaset, ekonomi ve s..