Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '12

 
Kategori
Öykü
 

Soyad:Ölüm

Soyad:Ölüm
 

Ölümü tatmamak için kıvranan ruhların istilası...


“Murat bey… Ansetafil teşhisi konduğunu üzülerek belirtmeliyim.”

Doktorun üzgünmüş gibi görünen yüzüne bakıyorum. Duru konuşmasına zorla devam ediyor; “Size antibiyotik ve ağrı kesici yazıyorum. Sağlıklı beslenirseniz ve ilaçlarınızı kullanırsanız iyileşme gözlemleyebiliriz. Yalnız sizinle açık konuşmalıyım. Hastalık çok ilerlemiş.”

Bakıyorum sadece. Gözlerimde bir anlam yok. Boşluğun içine kıvrılmış bir ölüm var sadece. Bunu cam merceklerin içinden bakan doktor göremez. O ölümün soğuk yüzünü taşıyan sadece bir aracı. Hafif hafif başımı sallıyorum. Odadan çıkarken başka bir adamın ismi yankılanıyor koridorda “Uğur Toraman…” İsmin var olmanın kanıtı olduğunu bildiğim halde her ismin sonuna ölümün adını eklemek istiyorum. Ölümle damgalanan birer küçük varlığız, diyorum hastanenin bahçesine çıkarken. Meşe ağacının gölgesine oturuyorum.

“Ansetafilmiş.” diye mırıldanıyorum. Gökyüzü masmavi görüntüsüyle doğayı kucaklarken kuşların cıvıltıları teşekkür eder gibi yayılıyor bütün yeryüzüne. Altmış dört yaşının başında her gün ne zaman öleceğim diye düşündüğüm günlerin peşi sıra gelen gerçeğin karşısında donuyorum. Mat bir grilik kaplıyor ruhumun katmanlarını. Yaşamın canlılığına inat ölümün kıyısında olmak sarsıyor beni. Derin bir nefes alıp baharı çekiyorum içime. Taze ot kokusu doluyor genzime. Kargı gibi saplanıyor kalbime acı. Ölüm anımın acı çekerek olmaması için dua etmeliyim diye düşünüyorum. Tekerlekli sandalyeyle geçen bir genç kız ilişiyor gözüme. Engellerle dolu bir hayatın acısını yaşadığını tahmin edebiliyorum kzın. Hayata isyan ettiğini, neden ben dediğini duyar gibiyim. Oysa ben gezdim, dolaştım, çalıştım… Doyasıya yaşayamadan gitmediğimi biliyorum bu dünyadan. Yine de yüreğimin büyük kısmı ayrılmak istemiyor yaşamdan. Her gün sabah uyandığımda nefes alabildiğim, gözümü açıp aynaya bakabildiğim için şükrediyorum.  Meşe ağacına konan kuşların cıvıltılarının arasında yaşadığımı hissedip acımı bastırmaya çalışıyorum. Yaşıyorum şu an önemli olan bu diyorum.

Banktan kalkıp ayaklarımı zor sürüyerek eve gidiyorum. Karım büyük bir merak içersinde beni bekliyor.

“Ne dedi doktor?” diye soruyor.

Yutkunup gülümsüyorum. “Önemli bir şey değilmiş. Ağrı kesici yazdı. Geçer, dedi. Yaşlandık hanım. Çıkar böyle hastalıklar artık.”

Karımın yüzünün aydınlandığını, rahatladığını hissediyorum. Ellerimi yıkarken aynaya bakıp bembeyaz saçlarımın arasında tek tük kalan siyah saç tellerine bakıp “Orada olmayı hak etmiyorsunuz.” diyorum.

Yüreğimde de olmaması gereken duygular var; yaşama sevinci, yaşama sıkı sıkı tutunan bir yaşamak isteği… Yanlış olan şeyin ne olduğunu biliyorum. İnsanın yaşlandıkça hayattan nefret edip uzaklaşmak istemesi gerekiyor diye düşünüyorum. Çalışma odasına gidip sağlık ansiklopedisini alıyorum rafın köşesinden. Deri koltuğuma oturup kucağımda karıştırıyorum sayfalarını. Minik yazıları okuyamayınca çekmeceden çıkardığım yakın gözlüğümü yerleştiriyorum burnumun ucuna. Ölen sadece beynim değil, diyorum. Gözüm ilk ölmeye meraklı olanlardan, diye devam ediyorum. Ansetafili buluyorum.

“Beyin humması…” diye mırıldanıyorum. Kapıda bir şangırtı kopuyor. “Aman Allah’ım!” diye haykırıyor karım. Koşuyorum “N’oldu?” diyorum. Kalbim hızlı hızlı çarpıyor.

Televizyonda son dakika haberlerinin karşısında donup kalıyorum. Hastanenin bahçesinde bir patlama olduğunu duyuyorum sadece… İlk görüntüler ulaşıyor haber merkezlerine… Sunucunun sesindeki paniği yüreğimde hissediyorum. Ölümün ensemden es geçtiğini fark edip soluğumu bırakıyorum. Dünya etrafımda dönüyor. Bütün insanlar adına soyadımızın ölüm olduğunu bildiğim halde ölümden uzaklaşmak istiyorum. Kuş cıvıltıları doluyor kulağıma hızlı hızlı nefes alıp verirken başıma yine korkunç bir ağrı saplanıyor.

SEMRİN ŞAHİN

 
Toplam blog
: 25
: 244
Kayıt tarihi
: 10.10.11
 
 

1981 yılında Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğdu.  On dokuz mayıs üniversitesi Türkçe öğretmenliğind..