Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '06

 
Kategori
Eğitim
 

Şöyle bir sınıfta

Avrupa başkentlerinden birinde bir okul. Bu okulda sekiz yüzü aşkın öğrenci. Doğal olarak öğrencilerin yarısına yakını Türk.. Okulun özellikle küçük sınıflarında okuyan çocuklar hangi çeşit çiçek kır çiçeğidir, hangisi ev çiçeğidir bunu ayırdedecek yaşta değiller.

Hele okul yolundaki villalardan birinde adamcağız çiçeklerini biraz da bahçenin görünür uçlarına doğru dikmişse, çocuklar her sabah her akşam bahçeyi neredeyse talan ederler. Villa sahibi Avrupalı, birkaç kez okul idaresine derdini anlatmaya çalışır.

Okul idaresi de çaresizdir. “Zararını ödeyelim,” derler.. Adama gerçekten bir iki kez belli paralar öderler.. Sorun böylece sürer gider. Ta ki, bu okulda “Pedagog” sıfatıyla bir Türk bayan göreve başlayıncaya kadar.

Bu genç Türk bayan sabahları okula kimi çocukların bolca çiçekle geldiklerini, öğleden sonra da annelerine götüreceklerini söyledikleri bu çiçekleri okulda unutup gittiklerini görür ve işin peşine düşer.. Ve kısa zamanda belirler ki, çocuklar büyük kusur işlemektedirler.

Bir gün derste çocuklara konuyu açar. “Çiçeklerin de canı vardır,” der. “Siz onları koparınca yok oluyorlar. Siz onları çok sevdiğiniz için koparıyorsunuz, biliyorum.. Ama okul yolunda sizi çok seven bir amca, ya da bir teyze size zarar vermeye kalkışsa, buna katlanır mısınız? Sözgelimi, sizi çok sevdiği için evine götürmeye kalkışsa..”

Çocuklar hep birlikte karşı çıkarlar. “Kimsenin bize zarar vermesine katlanamayız.”

“Öyleyse siz de çiçekleri koparmayacaksınız.”

Çocuklar hep bir ağızdan haykırırlar. “Koparmayacağız..”

Pedagog Türk bayan iki çocuk annesidir. Öğrencilerinden bir şey daha ister:

“Sevgili çocuklarım! Şimdiye kadar o çiçeklere büyük zararlar verdiniz. Kendinizi bağışlatmak zorundasınız.. Şimdi birer şişe su götürerek orada kalan çiçekleri sulayacağız.. Çiçeklerden özür dileyeceğiz. Çiçekler sizi bağışlayacak..”

Avrupa’da sınıflar bizdeki gibi yüz çocuktan oluşmaz.. Taş çatlasa on beş yirmi kişi.. Ellerinde birer şişe ile söz konusu Villa’nın bahçesinde çiçeklere su vermeye çalışırlarken, Villa sahibi koşarak yaklaşır. “Ne var, ne oluyor?” demesine vakit kalmaz..

Pedagog hanım olayı anlatır. Çiçeklerden özür dilemeye geldiklerini söyler. Villa sahibi mutlanır. Çocuklar şişelerini çiçeklerin üzerine boşalttıktan sonra sınıf yakındaki gölün kıyısına doğru bir yürüyüş yapar. Dönüşte ne görsünler?

Villa sahibi bahçenin köşesine börek çörekler, meyva suyu ve gazozlar hazırlamış.

“Siz çiçeklerden özür dilediniz.. Çiçekler özrünüzü kabul ettiği gibi, sizin için bu sofrayı hazırladılar.”

Çocuklar, yer içer eğlenirler.. Çiçekleri sever okşarlar.

O günden bu yana bahçede bir tek çiçeğe dokunulmuyor. Okul idaresi Villa sahibinin niye artık çocuklardan yakınmadığını merak ediyor. Yani okul çevresinde işler yolunda.. Burada bir sır vereyim mi? Öğünmek gibi olmasın.. Bu pedagog Türk bayan geçtiğimiz 25 Nisan 2006 günü 43. yaşına giren küçük kızım Beyhan Biçkin’dir. Kaan ile Anıl’ın annesi, Levent Biçkin’in eşi.. Hayriye Kozanoğlu’nun üç altın topundan biri.

 
Toplam blog
: 49
: 774
Kayıt tarihi
: 19.11.06
 
 

Ben uzun zamandır yazıyorum. Türkiye'den epey uzakta oturuyorum. Üç çocuğun babası ve pek çok çocuğu..