Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '07

 
Kategori
Felsefe
 

Söyler misiniz öldüğünüz zaman ne kadar kullanılmış olmak istiyorsunuz?

George Bernard Shaw bir yazısında şöyle diyor;

İşte yaşamdaki gerçek haz budur, sizin tarafınızdan yüce olarak kabul edilen bir amaç için kullanılmak, doğanın bir kuvveti olmak; dünyanın sizi mutlu etmeye kendini adamadığı için şikayet eden küçük ateşli bir keyifsizlik budalası olmaktansa.
Öldüğüm zaman tamamen kullanılmış olmak istiyorum.Yaşam benim için kısa bir mum değil. O benim için bu an tutma hakkını elde ettiğim muhteşem bir meşale ve ben gelecek nesillere aktarmadan önce onun alabildiğince parlak yanmasını istiyorum.

Hiç düşündünüz mü sizin meşaleniz ne kadar parlak?
Yapmayın Allah aşkına. İnanmıyorum. Bakmaya cesaretiniz mi yok?
Bakın bakın hiç bir şey için, hiç bir zaman geç kalınmış değildir.
İstediğiniz andan itibaren onun daha parlak yanmasını sağlayabilirsiniz.
Yeter ki isteyin.

Peki şu anda kendinizi ne kadar kullanılmış olarak hissediyorsunuz?
Bundan sonra daha ne kadar kullanılmanıza izin vereceksiniz?
Yoksa sizde dünya kendini sizi mutlu etmeye adamadığı için şikayet eden bir keyifsizlik budalası mısınız?

Ne kadarınız hayatın bilfiil içinde?
Ne kadarınız hayattan uzak, sadece bir şeylerin seyrinde?
Yani diyorum ki, siz hayatı yaşayanlardan mı, yoksa seyredenlerden misiniz?

En son ne zaman hayatın bilfiil içindeydiniz, doya doya yaşadığınızı hissettiniz?
Hatırlayın lütfen yakın bir geçmişte yayınlanan Demirbank’ın o çok hoş reklamında bize sorduğu soruları.
En son;
Ne zaman bir elmayı dalından koparıp yediniz?
Çimlerde yuvarlandınız?
Yağmurda şemsiyesiz gezdiniz?
İliklerinize kadar ıslandınız?
İçinizden geldiği gibi dans ettiniz?
Çirkin sesinizle sevgilinize bağıra bağıra şarkı söylediniz?

En son ne zaman birine seni seviyorum dediniz?
Hiç tanımadığınız birine yardım ettiniz?
Uzun zamandır görmediğiniz bir dostunuzu ziyaret ettiniz?

Yapmayın lütfen yoksa çok mu oldu bütün bunları yaşayalı?

Söyleyin hadi, her sabah kalktığınızda yaşamın önünüze çıkardığı fırsat ve zorluklara tepki vererek, onlardan şikayet ederek yaşamak mı sizi mutlu ediyor, istediklerinize ulaştırıyor?
Yoksa onlara çoşkulu yanıtlar vererek yaşamak mı?

Hepimiz hayatımız boyunca durmaksızın yanıtlar arıyoruz, yaşamın belkide çözülmesi imkansız paradokslarına.
Ve sürekli yeni yanıtlar buluyoruz hemde korkunç bir hızla.
Bulduğumuz yanıtlar çoğunlukla başkalarının yanıtları oluyor.
Sanki inatla yanıtları yanlış yerde aramaya devam ediyoruz.
Belki de bir türlü farkına varamıyoruz.
Soruları biz yanıtlamadıkça, yanıtlar asla doğru yanıtlar olmuyor.
Bizler değişmedikçe beğenmediğimiz yaşamımızda asla değişmiyor.

Yaşamımızı değiştiren şey kendimize sorduğumuz cesur sorulara, verdiğimiz cesur yanıtlar oluyor.
Biliyor musunuz en ilginç yanıtlar ise sorularımızı yok eden yanıtlarımız oluyor.

Kendinize cesur sorular sormaya, hayatınızı dilediğiniz gibi yaşamaya artık hazırmısınız?
Yoksa her zaman yaptığınız gibi bu bloguda kapatıp unutacak mısınız?


03 Ağustos 2007

Bence okunmayı fazlasıyla hak ediyorlar;
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=54082
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=40593

 
Toplam blog
: 110
: 1108
Kayıt tarihi
: 05.02.07
 
 

Kimliksiz bir yazanım aslında... Bazen benim, bazen senim, bazen de herhangi biriyim. Belki d..