Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '08

 
Kategori
Felsefe
 

Söz! Yine ışık arayacağım

Söz! Yine ışık arayacağım
 

Bu evrende her şey görülür...


Zamanı mıdır şimdi yeni bir şey yazmanın demeden, çıkıverdim yola karanlıkta...
Dünyamı aydınlatacak yıldız aramak için…

Yollar çamur, caddeler dar, sokaklar çıkmaz… Karanlık her yerde…
Rüzgâr bile esmiyor, korktuğu için karanlığından sokağın…

Ruhum eziliyor…
Can sıkıntısı sarmış tüm benliğimi…
Tat vermiyor en sevdiklerim…
Sanki ben değilmişim gibi her gün dua eden “yaşama sevinci” için…

Yanlış yerde olduğumu düşünüyorum…
Yanlış zamanda… Yanlış mekânda… “yanlışlar” arasındayım…
Hâlbuki ne de “doğruydular” bir zamanlar…

Dört desem beş oluyormuş da ben bilmiyormuşum, bilmediğimi…
Doldurmaya çalıştıkça boşalıyormuş da bir tek ben görmüyormuşum, boşaldığını…
Doğrularım “yanlış”, yanlışlarım “saçma”, saçmalıklarım “çekilmez” oluyormuş da görmezlikteki ısrarım saflığımdanmış…
Gördüm… gösterdiler…

Soruyorum kendime… ya “burada” da olmayacaksa, başka nerede olabilir ki.. .
"İki" dediğimin "iki" olması…
"iki" anlaşılması… "iki" bilinmesi…
İki’min iki’liğinden vazgeçtim, niye ısrar edilir “dediğimin bilmem ne olduğu” hakkında…

Belki de benim de bıkkınlık anıma denk gelmişti tahammülsüzlüğüm, "iki" dediğimin "iki" bilinmemesine…
Zor gelmişti “oradakilerin” üstüne, “sığınağımda” da aynı iklimin esmesi…
Hani “çalışmaya başlamış”lardı...

Sus diyorum kendime… sus… yetmedi mi… onuncu köy'den de mi usandın?…

Akıllı ol akıllı!… Diyeceğim de, kendime…
Huy işte sormadan duramıyorum, ne demek olduğunu “akıllı olmanın”
Herhalde susmak değildir…
Yoksa! yine mi yanılıyorum…

Sussam, sussam, hep sussam… Konuşmasam…
Daha da bir artar mı anlamı söylemediğim “iki kere ikilerin” "dört" ettiğinin…
Suskunluğum sağlaması olur mu?
Söylemediklerimin doğruluğunun…

Deli gönül… ne susarsın, ne gönül koyarsın, ne de küsersin…
Bilirsin “olgunluğun, çaresizliğin verdiği, sahte usluluk” olduğunu…
inanırsın birilerinin 3-5 nöbetini de tutması gerektiğine…
Nereye kadar?… Ölçü koyamazsın kendine…
Gittiği yere kadar.

Çelişir oldu değerlerim benimle, geldiğim noktada…
Karanlık da olsa, çamurlu da olsa, aydınlatacak yıldızı daha bulamamış olsam da…
Girdiğim dar sokaklarımın, çıkmaz sokaklarımın;
birinin adı “hoşgörü”,
ötekinin “olduğu gibi kabullenme”,
diğerinin “sevgi” olmalıydı…

Utanmalıydım bu isyandan…
“Pamuk ipliğiyle”
mi bağlamıştım değerlerimi?
“Sırça saraylardan” mı kuruluydu “sığınağım”?
Unutma! “taşların dayanışması” gerektiğini…
Unutma “kubbeyi havada tutanın taşlar değil dayanışmalarının” olduğunu.
Hadi kendine gel… “kendini tanı”…

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..