Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

Söz

“Söz”ün ne kadar etkili olduğunu bilmeyenimiz yoktur sanırım. Bu konuda söylenmiş sayısız atasözü ve deyim bulabiliriz. Mesela, “Söz ola kestire başı, söz ola kese savaşı” “Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır” “Dilim dilim etti beni dilim” gibi. “Gök kubbenin altında söylenmemiş söz olsa da, söyleyene göre anlamı değişiyor” demiş biri. Etkili söz söyleme adına çıkarılan onca kitabın yanında bu konuda sayısız seminerler de tertiplenmiştir. Etkili bir şekilde konuşan birini duyduğumuz zaman gıptayla bakarız. Hatta kimi zaman içeriğine bakmadan hoşumuza gider, ritmine kapılıp gideriz. Bazen bize sövseler de pek sesimiz çıkarmaz gülüp geçeriz. Bazen iltifat etseler bile zorumuza gider. Bazen işimize gelmediği için “söyleyene bakarım” der sonra “adam değilmiş” hükmü ile önemsemez tavra gireriz. Bazen de “söyleyene değil söylenene bak” diye sözün önemine dikkat çekmek isteriz. İçinde bulunduğumuz halet-i ruhiye ve konjonktürün durumuna göre red ve kabullenişlerimiz değişkenlik gösterir.  

Bazen adamına göre muamele çekeriz bazen de duruma göre. Hâsılı, “gel-git”ler yaşatır bize iç dünyamız, beklentilerimiz ve de ilişkilerimiz. Kimi zaman söyleyen önemli olur, kimi zaman söylenen. Kimi zaman da söylenme biçimi şekillendirir tavrımızı. Hatta hangi ton ve desibelde söylendiği bile etkileyebiliyor bizi. Söz “bir” olsa da ona yüklenen anlam ve de ondan çıkarılan anlam birden çok oluyor zamana ve zemine göre. Yüreğimizin bir yerlerine konuşlandırdığımız “doğrularımız”, “ilkelerimiz” ve “prensiplerimiz” belirleyici olmuyor, belki de olamıyor çoğu zaman. İtiraz edecek olsalar da onları ikna ve tatmin edecek bir şeyler buluveriyoruz hemen. Hâlbuki doğruyuz biz hem de doğrucuyuz. İlkelerimiz ve prensiplerimiz vardır hayata ve insanlara dair. Sonuç? Boş verin sonucu. Siz anlamışsınızdır bir şeyler. Gelin bir fıkra ile bitirelim biz de sözümüzü. Bir arzuhalci, çınarın altına sandalyesini atmış, önündeki eski püskü daktiloya kâğıdını takmış, dertlerini anlatan köylüyü dinliyor. Zavallı adam; köyde kendisine nasıl zulmedildiğini, topraklarının nasıl elinden alındığını kırık dökük anlatıyor. Arzuhalci: “Anladım” diyor, “Biraz bekle.” Başlıyor daktilonun yıpranmış tuşlarına vurmaya. Yazıyor da yazıyor. Bitirdiğinde köylüye okumaya başlıyor. Zavallı köylünün nasıl perişan edildiğini, çoluk çocuğunun aç sefil kaldığını, bütün kapıların yüzüne nasıl kapanığını okurken bir de bakıyor ki köylü hüngür hüngür ağlıyor. “Ne oldu birader” diyor, “Niye ağlıyorsun?” “Niye ağlamayayım birader? Baksana bana neler yapmışlar.”
 

 
Toplam blog
: 7
: 544
Kayıt tarihi
: 12.12.09
 
 

İlk, orta ve liseyi Adıyaman'da okuduktan sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi'nden 1987 yılında mezun..