Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '17

 
Kategori
Tarih
 

Sözde Korkusuz Tarih

Sözde Korkusuz Tarih
 

Çakma Korkusuz Tarih


Tarih, geçmişte yaşanılanların, neden, sonuç ilişkisi çerçevesinde, mekan ve zaman bildirerek, belgelere dayanarak ve tarafsız incelendiği bilim kabul edilir.“Tarihin amacı, geçmişi görerek bugünü anlaşılır kılmak ve geleceği görmeye yardımcı olmaktır.” Tarih yazmak, tozlanmış verileri toplama hantal bilgiçliği midir? Tarih bilimi günümüzde, eskiden gördüğü saygıyı artık görmüyor. Günümüzde insanların çoğu tarih denildiğinde, toplum için hiçbir yararı bulunmayan, sık sık zararlı ve korkunç ölü kitaplar bilimi olduğunu düşünüyor. Bu tutum nedensiz değildir, ancak bu durumdan tarih bilimini değil aksine, akademik çevrelerde halen egemen olan belli bir tarih anlayışını (taraflı, nesnel olmayan) sorumlu tutmak gerekir.

Başka bir konu da “Toplum bilimlerinin tacı” sayılan tarihten insanların pek bir şey öğrenmediği yakınılmasıdır. Hegel’in ünlü deyişi ile “tarihten öğrendiğimiz tek şey, insanların ondan bir şey öğrenmediğidir.” Oysa tarih bir bilim olabilmek için, genel olarak insanın, başka bir deyişle en büyük çoğunluğun yaşamını düzenlilikleriyle anlayıp açıklamak durumundadır. Çünkü “tarihi yapan” ana etken bireysel ve biricik (benzersiz) olgular değil, tersine yinelenen, düzenlilikler gösteren olaylardır.

İnsanların tarihten pek bir şey öğrenmedikleri yakınması, bir de “nesnellikten sapma”, “yan tutma” anlamında olmak üzere “tarih”e çok ağır eleştiriler biçimini almıştır. Örneğin Paul Valery tarihin “insan beyninin kimyasınca oluşturulan en tehlikeli madde” olduğunu söyler ve gerekçe olarak şunları gösterir: “Tarih, düş gördürür, ulusları sarhoş eder, onları yanlış anılarla yükler, tepilerini (refleks) abartır, eski acılarını deşer, rahat duruyorken azdırır ve onlarda büyüklük hastalığı, haksızlığa uğramışlık duygusu uyandırır. Tarih, ulusları kırgın, dar görüşlü, çekilmez kılar, boş böbürlenmelerle doldurur.” Bunlara, bir toplumun içinde uzlaşmaları ve uyumu engelleyici olmaya, ikincil önemdeki ayrılıkları sürekli olarak ön planda tutmaya, kinler yaratıp eski acıları deşmeye ve böylece ulusların birliğini ve yurt bütünlüklerini bozmaya yönelik sözde “tarih”çiliğide eklememiz gerekir.

1763 yılında Dr. Samuel Johnson aşağılayıcı bir biçimde şunlar söylüyordu: “Tarihçi olmak için herhangi bir büyük yeteneğe gerek yoktur, çünkü tarih kitabında, dehanın elde edebileceği tüm büyük özellikler hareketsizdir. Olgular apaçık ortadadır, bu nedenle zekâyı kullanmaya gerek kalmaz. Tasarım gücüne büyük ölçüde yer yoktur, yalnızca düşük düzeyde bir şiir yazmak için gereken kadarı yeterlidir. Gereken özenle kullanması koşulu ile biraz kavrayış, dikkat ve anlayış, bu iş için herkese yeter.”

Manuel Moreno’nun dediği gibi, “Gerçeklerden hepten uzak, yalnızca geçmiş üzerinde çalışan, ölü belgeler toplayan, arşiv ve kitaplıkların duvarlarıyla maddi nesnelerin üretiminden kopmuş bulunan günümüz tarihçisi, kentsoylu sınıfın büyük zaferi, en bağlı, en ucuz ve en verimli memurudur, toz, nem ve güve ortamının sabırlı işçisidir. Ve bütün bunları en büyük saygıyla söylemeliyiz.”

Kim tarafından ve ne adına yapılıyor olursa olsun, olguları çarpıtarak her türlü “sözde tarih”in, günümüzdeki kötülüklerin en geneli ve en korkuncu olan önyargılılığı ve özellikle dar görüşlülüğü özendirdiğini” bu yüzden “ilk yapılması gereken işin” bu yolda öğretilmiş olanları unutmak” olduğunu bilmeliyiz.

Tarih yazılımında geçerlilik, ancak bilimsel yöntemin ölçütlerine uyularak sağlanabilir. Bu ölçütler ise nesnellik, olgunun somutluğu, ölçülü kuşkuculuk, kavramları açıklıkla tanımlamak, birim ve bütünlük düzeylerindeki çözümlemeleri bütünleştirmek, zaman boyutundaki karşılaştırmalarla eş zamanlı karşılaştırmaları bütünleştirmek olarak sıralanabilir. Aslında Tarih yazmak, geleceği yazmak demektir.

Ülkemizde bir dönem sözde liberallerin veya 2. Cumhuriyet’çi olarak nitelenen bir kısım gazetecilerin; nasıl ve kimin aracılığı ile kurulduğu bilinen “Taraf Gazetesi” ile kamuoyunda nasıl yoğun bilinç saptırdıkları, nasıl bilgi kirliliği yarattıkları, nasıl gerçekleri sakladıkları ve sahte gündem oluşturduklarına tanık olduk.

Taraf Gazetesi, manşetleriyle, TSK-Yüksek Yargı, ülkenin dik duruşlu omurgalı aydınlarına, siyasetçilerine haksız eleştirilerde bulunmuştu. Bu eleştirilerin dayanağı ise kendilerine servis edilen bir kısım gizli bilgi ve belgelerdi. İşte tam bu dönemde Alkım Kitabevinden çıkan Neşe Düzel’in, Taraf Gazetesindeki liberal tarihçilerle yaptığı söyleşileri, konuşmaları içeren sözde “Korkusuz Tarih”  kitabını geçen ay okudum.

Tarih konuları hakkında okuma yapmamış bir okuyucuya çarpıcı gelme ihtimali bulunmakla beraber, genel olarak tarihi kişilere indirgemekle suçlanan “resmi tarih”in bakış açısından kitaptaki tarihçelerde kurtulamamış. Kitapta, Cumhuriyetin kurucularına yöneltilen suçlayıcı üslup, konu kendi savundukları liberal görüşlerin yanında görülen tarihi kişiliklere gelince mahçup bir korumacılığa evrilmiş. Siz de sözde“Korkusuz Tarih” kitabını okuyun ki Tarihin bir söyleşide nasıl tahrif edildiğine tanık olun!

Nizamettin Biber

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..