Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '06

 
Kategori
Tarih
 

Sözde soykırım -III (Ermeni Sorununun başlangıcı, Ermenilerin isyanları ve katliamları)

Sözde soykırım -III (Ermeni Sorununun başlangıcı, Ermenilerin isyanları ve katliamları)
 

Bugün iyi anlaştıklarınızla, dost olduklarınızla gelecekte de iyi anlaşabilmek ve yine dost kalabilmek kaderinizin çizgisiyle yakından ilgili bir durum.

Nitekim Türklerle Ermeniler 7-8 asır yanyana, sıkıfıkı dost olarak aynı coğrafya üzerinde yaşamışlarsa da, sonunda ilişkileri bozuluvermiş işte. Sebep şu yada bu olabilir. Önemli olan, bugünkü iyiliklerin geleceği teminat altına almaya yetmediğini bilmektir. Bu sebepledir ki, hepimiz tarihimizi iyi bilmeli ve her anından ders çıkarabilmeliyiz.

Şan ve şeref dolu sayfalar bizi tembelliğe itmemeli, hüsran ve yenilgi dolu sayfalar da bizi ümitsizliğe düşürmemelidir. Her iki durumdan da istifade etmek mecburiyetindeyiz.

Osmanlı devleti de zayıflamaya başlayıp, misyoner okulları kurulup, hemen her konuda Avrupa'nın müdahalesine maruz kalınca, Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihi seyrinde değişiklikler olduğunu görüyoruz.

Avrupa'nın bazı büyük devletleri "ıslahat" adı altında bir yandan Osmanlı devletinin iç işlerine karışırken, bir yandan da Ermenileri Osmanlı yönetimine karşı teşkilatlandırmaya başlamışlardır.

Böylece ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni kiliselerinin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavaş yavaş Türklerden uzaklaşmaya başlamıştır.

Bu süreç kısa olmayan bir süreçtir. Görülüyor ki, toplumsal olaylar bugünden yarına netice veren anlık olaylar değildir. Bozulmanın tohumlarının atıldığı zaman ile neticelerinin alınmaya başladığı zaman arasında bazen 2-3 nesil olabileceğini unutmamalıyız.

Islahat Fermanı ile müslümanlar ve gayr-i müslimler hukuk önünde eşit statüye getirilince (askerlikten ve bazı vergilerden muafiyet gibi) ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Rusya'dan, "işgal ettiği Doğu Anadolu topraklarından çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını" istemişlerdir.

Ermenilerin bu talebi, Rusya tarafından kısmen kabullenilmiş, Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan Yeşilköy, eski adıyla Ayastefanos Anlaşması ve daha sonraki Berlin Anlaşması’yla Ermeni sorunu uluslar arası bir boyuta taşınmıştır. Böylece, Türkiye’yi bölmek isteyen yabancı güçler, Türk-Ermeni ilişkilerine müdahale etmeye başlamışlardır.

İngiltere ve Rusya tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni Sorunu, aslında emperyalizmin Osmanlı devletini yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısıdır. Sözde Ermeni soykırımı iddiaları ve yalanları da işte bu politikanın propaganda ürünüdür!..

Ayastefanos ve Berlin Anlaşmaları, sorunun resmi olarak başladığı tarihler olarak algılanabilir. Çünkü özellikle Berlin Anlaşmasının akabinde Ermeni sorunu iki yönde gelişmiştir.

1 - Batılı Devletlerin Türkler üzerindeki baskı ve müdahaleleri artmıştır.

2 - Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermeniler, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde (özellikle Doğu Anadolu ve Kilikya'da) yeraltında örgütlenmiş ve silahlanmışlardır.

Ruslar, Ermenileri Türkler üzerine kışkırtmada oldukça etkili rol oynayınca, bu tutumları İngiliz ve Fransızları da harekete geçirerek daha aktif olmalarını sağlamıştır. Anadolu'da İngiliz Konsolosluklarının sayısı hızla artmış, ayrıca bölgeye çok sayıda Protestan misyonerler gönderilmiştir.

Ve bunun doğal bir neticesi olarak Doğu Anadolu'da 1880'den itibaren Ermeni komiteleri kurulmaya başlamıştır. Ancak, bu komiteler yerel düzeyde kalmış, Türklerden şikayeti olmayan Ermeni halkının ilgisini çekemeyerek başarılı olamamıştır.

İçeride kurulan komiteler Osmanlı Ermenilerini kışkırtamayınca, bu kez Rus Ermenilerine Türk toprakları dışında komiteler kurdurulmuştur. 1887'de Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak; 1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya çıkmıştır. Bu komitelere, “Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin kurtarılması" hedef olarak gösterilmiştir.

Hınçaklar, İstanbul'da örgütlenmiş ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni sorununa çekerek, Ermeni halkını kışkırtmayı hedeflemişler ve ayaklanma girişimlerinde bulunmuşlardır. Taşnaklar da siyasi mücadeleye başlayarak onları takip etmiştir. Ayaklanmaların ortak özellikleri, dışarıdan gelen komitelerce planlanmış ve yönlendirilmiş olmaları ve Anadolu'ya yayılan misyonerlerin büyük katkısının bulunmasıdır.

İlk isyan 1890'da Erzurum’da gerçekleşti. Bunu, yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Sasun isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sasun isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana isyanı izlemiştir.

1906-1922 yılları arasında Anadolu’da ve Kafkaslar’da, 517.955 bin Türk, Ermeniler tarafından katledilmiştir. Sayısı tespit edilemeyenlerle birlikte bu rakam 2 milyonu bulmaktadır(1).

Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı ise, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir. Bu dönemde Ermeniler; Ruslar hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, "vatana ihanet" suçunu topluca işlemişlerdir.

Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı saldırıya geçen Ermeni çeteleri, büyük katliamlara girişmiş, Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zararlar vermişlerdir. Örneğin Van'ın Zeve Köyü'nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür.

İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna propaganda maksatlı olarak "Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor" mesajıyla yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek daha geniş çapta bir uluslar arası sorun niteliğine büründürülmüştür. Nitekim, döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin raporları, “Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahalesini sağlamak” olduğunu kaydetmektedir.

Öte yandan büyük devletlerin diplomatik ve konsolosluk temsilcilikleri Anadolu'nun her köşesine dağılmış Hıristiyan misyonerler ile birlikte, Ermeni propagandasının Batı kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır.

Sonraki bölümde 24 Nisan 1915'in ne anlama geldiğini göreceğiz.

DİPNOTLAR

1) Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri, Yayın No: 23, 24, 34, 35.

 
Toplam blog
: 29
: 1420
Kayıt tarihi
: 18.10.06
 
 

Evli ve 2 çocuk babasıyım. Üniversite terkim. 17 yıldır tekstil sektöründeyim. Ama konuşmak ve yazma..