Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sözden bıçaklar...

Sözden bıçaklar...
 

İnsan, düşünmekten dahi korktuğu şeyleri duyunca yıkılıyor en çok…

Ve en çok, içindeki korkularını ve kabuslarını perdeye yansıtan bir projektör görevi gören cümlelerle yaralanıyor.

Gerçekle yüzleşmekten kaçınma güdüsü müdür bu, yoksa aslında ‘’Gerçek olmasa da gittikçe kendi gerçeği gibi gördüğü ama aksine inanmak istediği’’ korkularının kapağının açılıvermesi hissi midir bunu yapan bilmiyorum. Ama insan, en çok, karşısında soyunmaktan korktuğu aynada çırılçıplak kalakaldığında (hele de başka eller soyduysa onu) uzaklaşıyor kendinden.

Korkularım var bildiğim. Ve hepimizin korkuları var, farkında bile olamadığımız veya bildiğimiz halde kabullenmekten kaçındığımız. Paylaştığımız veya kendimize sakladığımız!

Paylaşıyorsak da iki ihtimal var. Ya korkularımızı giderecek, bize cesaret aşılayacak türden ‘’duyma ihtiyacı hissettiklerimiz, duymayı arzu ettiklerimiz’’ fısıldanacak kulağımıza… Veya tam aksine, korkularımızı pekiştirecek; bizi ruhumuzun azgın fırtınasında, deli gibi dalgaların göbeğine itecek ‘’yaralayıcı ve gücümüzü daha da azaltıcı eleştiriler’’ savrulacak ağız dolusu.
Ama kurduğu cümlelerin rüzgârıyla, bizi o dev dalgaların arasına savurup giden kişi; aslında kendisinden bir ‘’can simidi’’ beklediğimizi fark etmeksizin yapacak bunu çoğunlukla…

‘’Duymayı arzu ettiklerimiz’’ ifadesinin de iki ucu açık! Birine ‘sadece duymak istediklerini söylemek onu oyalamaktan, bir yalanla yaşamaya itmekten başka neye yarar’’ diye düşünenler olabilir. Ve haklıdırlar da bu noktada. Kastettiğim o türde ‘’duymayı arzu ettiklerimiz’’ değil zaten! O zayıf zamanda, hayata ve inançlarına bağlayan halatın iplerinin tek tek kopmaya başladığı korkusunu yaşarken; o iplerin daha fazla kopmaması için, parmaklarıyla sıkı sıkı halatın iplerine bastırması gibii ‘’korkma, yalnız değilsin. Ben de tutuyorum burdan’’ misali güç verecek, zayıflamaya başlayan inancı güçlendirecek türden ‘’destek’’ cümleleri idi.

Gücünü kaybetmekte olduğunu düşünen ve kendisini ‘’hem kendine hem de hayata karşı zayıf kalmış’’ hisseden birine yapılması gereken son şey, onu gerçekten güçsüz olduğuna inandırmaya çalışmaktır! Bunu duymaya ihtiyacı yoktur çünkü!
Zaten böyle hisseden birine, korkularını tetikler tarzda konuşmak ‘’ son derece yıkıcı etkilere yol açar! Yerle yeksan eder ruhunu! Ben hiçbir işe yaramıyorum’’ duygusunu besler! Ve sadece ve sadece (hele de meyilli ise buna) kendine acıma duygusunu beslemeye yarar!

Ama aksine, destekleyici ve gücünü besleyici türde kurulacak cümleler insanı ‘’tökezleyip yere düşmüş olsa dahi ayağa kaldırabilir’’. Ona güç verir. Kendine doğru uzanan eli görmek cesaretini arttırır.

Ve sen, ben, o, bizler… Hepimiz ama hepimiz… Yakınımızda ‘’o elin’’ varlığını hissetmek isteriz. Kendimizce ‘’sevilmeyi bile hak etmeyen biri’’ olduğumuzu düşünmeye başlamış olsak dahi, sevdiklerimizin gözünde değerli olduğumuzu görmek ve hissetmek isteriz.

‘’İçinde ve dışında neler olduğunun farkında olarak’’ yaşamak daha çok acıtır bu yüzden!

Hele de; ‘’Kafasını her zıplayışında görünmeyen cam bir tavana çarpıp yükseğe sıçramanın anlamsızlığına kendini inandırmış zavallı pireler’’ gibi, ‘’cam tavan sendromu’’ yaşıyorsak…

Üretmek istediğimiz halde, üretemediğimizi hissetmeye başladıysak ve atıl kaldığımızı düşünüyorsak… Bunun için de başkalarına fırsat vermeden kendi kendimizi yaralayıp, ruhumuza her gün zaten kendi ellerimizle dayak atıyorsak, orasını burasını kanatmaya başladıysak…

Ve aklımız, her şeye rağmen, ne yaptığımızın farkında olacak denli randımanlı çalışıyorsa…

Ve her gün kendimize güç vermeye, kendi kendimize beş öğün ‘’öğütler vermeye’’ devam ediyorsak…

Hayata sıkı sıkıya tutunmayı arzu ettiğimiz halde, zayıflıklarımız nedeniyle ‘’ucundan hayatı yakalamaya çalıştığımız’’ halatın görünmeyen ipleri tek tek kopuyor korkusu yaşıyorsak…

Biri(leri)nin bizimle birlikte olduğunu hissetmek ve halatın zayıflayan noktasına düğüm attığını veya en azından parmaklarını bastırdığını, bize güç vermeye çalıştığını görmek isteriz.

Ama kimi halatın o noktasına parmaklarını bastırır; kimi de acımasızca sarf ettiği ‘’bıçak gibi keskin’’ sözlerle halata çentik atar kopartır!


Koptuğunu hissettiğin zaman, ya depresyon kuyusunun o en karanlık noktasında yani dibinde, kıçının üstüne oturmuş bulursun kendini. Ve kara kara ‘’Talihim yok bahtım kara’’ türküsü eşliğinde gözyaşı dökersin…

Ya da düşerken can havliyle bir yerlere tutunmayı başararak ‘’ Yıkılmadım ayaktayım’’ şarkısının verdiği gazla birlikte, tekrar mücadeleyi seçersin.

....

Ama ne olursa olsun, zayıf kalma korkusuyla kâbuslar görüp kendi ruhunun karabasanları ile ter içinde uyanıyorsan… İşte o noktada, gücünü kaybettiğini hissetmeye başladığın anda beklediğin ilk ve tek şey, alnına kondurulacak bir teselli öpücüğü ve elinin sıkı sıkıya tutulmasıdır.

''Yapamazsın'' diyerek korkularının tetiklenmesi yerine ''Başaracaksın biliyorum'' inancıyla bakan gözleri arar gözlerin.
Ve ''üzülmüyorum'' desen de bilirsin ki; bal gibi de üzülüyor ve kahroluyorsundur!

Fotoğraf: www.zekioral.com

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..