- Kategori
- Felsefe
Söze dair - la bruyere - yaşama bilinci
• "İnsanlar için yalnız üç olay vardır: Doğmak, yaşamak ve ölmek.
Doğduğunun farkında değildir, ölüm korkusuyla ıstırap çeker ve yaşamayı unutur..."
La Bruyere
Söze dair...
Ne kadar “Az yaşadığımızın” farkında mıyız? Altmış, yetmiş, seksen, hatta belki de doksan yıl... Bizim ömrümüz bir kaplumbağa için çocukluk, en fazlası, gençlik çağı... Kelebekler için ise, en güzel çiçekler arasında geçecek yüzlerce asır...
Doğumu ve ölümüyle zaman harcayan tek canlı vardır: “Düşünmek” gibi, olağanüstü bir lütufla onurlandırılmış, insanoğlu... Yüz bilinmeyenli bir denklem çözercesine, doğumumuzda çizildiğine inandığımız, kaderimizle uğraşırken, bir yandan da, ne zaman, nasıl öleceğimizi programlamaya çalışırız. Amacımız huzurlu ve acısız bir ölüm, yakınlarımızı da bizden sonra güvencede bırakmaktır. Bu nedenle çok çalışır, çok yorulur, ne var ki, çok az yaşarız...
Yaşamanın ne olduğunu hiç düşünür müyüz? Öyle filozofça, ya da bilimsel düşünceden söz etmiyorum. Basit, net, “İki kere iki dört eder.” dercesine yaşamayı başarabilir miyiz? Yaşamdan, “Düşünemeyen Hayvanlar” gibi tat almayı ve sevgi, saygı, barış, dostluk vb. insanca içgüdülerimize güvenmeyi yeniden öğrenebilir miyiz?
Bizim algılarımıza göre, ölüm yok olmak olduğuna göre, ölüm korkusu son derece mantıklıdır, çünkü hiç kimse yok olmak istemez. Ancak bu korkunun dışa yansımasında bir mantık bozukluğu vardır: Ölümü engellemek elimizde olmadığına göre, -eğer yok olmak istemiyorsak- ondan korkmak yerine, öldükten sonra da yaşamamızı, unutulmamamızı sağlayacak bir şeyler bırakmalıyız bu dünyada.
Hiç kuşku duymamamız gereken bir yaşam anahtarı vardır: Ölüm korkusunu alt etmenin tek yolu, yaşamanın tadını çıkarmak ve geride bıraktıklarımızla ölümsüzlüğü yakalamaktır...