Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Sözler tutulmamak içindir

Sözler tutulmamak içindir
 

Sözler tutulmamak içindir,

Kararlar alınmamak içidir ve

Aşklar yaşanmamak içindir aslında.

Kadın ve erkek, Adem ve Havva'dan bu yana çözülemeyen en büyük muamma. Bir arayışın sonucumudur kadın ve erkeğin yollarının kesişmesi? Bu iki varlık birbirini nasıl ve nerede bulur? Hangi noktada? Ve nerede ne zaman yok olur aralarındaki bağ?

Bu çok eşli, asi, bağımsız iki ruhu; tek eşliliğe, evlilik bağına, sadakate,itaate ve aklı başındalığa zorlayan hangi güç?

- Sana çılgınlar gibi aşığım! Benimle evlenir misin?

- Sana söz veriyorum evleneceğiz bir tanem!

- Heyy millet!!! Biz evleniyoruzzz!!!

Evlilik kararı alındığından itibaren birbirini çeken o iki zıt kutbun, birbirini iten aynı iki nötrona dönüşmesindeki evrim nasıl açıklanabilir?

Sürekli birliktelikler midir aşk sihrini bozan? Ya da katlanılmak zorunda kalınan ortak yaşam mı? Diş macununun ortadan sıkılması ya da çorapların salonun ortasında bırakılması mıdır her şeyi böylesi tüketen? Ya da tüm bunların yaşanabilme olasılığı karşısında duyulan korku mudur her şeyi yaşanmadan bitiren?

- Bir evimiz olacak! (Yalan)

- Sen beni her şeyimsin! (Külliyen yalan)

- Seni sonsuza kadar seveceğim!!!(Yorum yok artık)

Kadın ve erkeğin birbirlerine bütün bu sözcükleri sıralamalarının altındaki temel ihtiyaç ne? Ve o temel ihtiyacın elde edilmesinin hemen arkasından yaşanan yıkım, dağılma, itişme, kavga, kıyamet neden?

İnsanın doğasındaki doğal işlevler, acıktığın zaman acıktım diyebilir bir insan. Tuvaleti geldiğinde sıkıştım ya da lavaboya gitmem gerek de diyebilir. Susuzluğunu giderecekse susadım demesi yeterli. Bütün bunlar bir kadının ve bir erkeğin en rahat dile getirebildiği temel ihtiyaçlar aslında veee bütün bu temel ihtiyaçlar için ikinci bir insana gereksinimin yok. Görmezden geldiğimiz, tutamadığımız sözler verdiğimiz, uygulamakta zorlandığımız kararlar aldığımız, adına aşk dediğimiz elektiriklenmelerin arkasına sığındığımız, insanoğlunu cennetten kovduran en büyük ihtiyaçlarımızdan biri, en büyük tabu olarak dikilir durur karşımızda.

Adem ve Havva'dan bu yana o en büyük günahtır. En büyük Yasaktır o. Ayıptır. Aşağılıkçadır. Sevecenlikle, açıklıkla, oyunla, neşe ile , cesaretle, ihtirasla, kutsallıkla, espri ve romantizmle, dokunarak, kendiliğinden ve yaratıcıkla, utanmaksızın tüm açık yüreklilikle en mahremimizi ayıp ve kötü olmak için açar mıydık sonuçlarını bilseydik karşımızdakine?

Hele, hele evlilik kelepçesi parmaklara takılmadıysa. Kendi kendimizin, birbirimizin onayladığı insanlara takmak istiyorsak hele o kelepçeyi muhakkak yüzüme gözümüze bulaşır her şey.

İlla ki gelenekler. Kurallar,örf ve adetler. Peki bunlar işlevselliğini ne derece korur? Belki bir nebze daha uzar işin garantisi çünkü verilen sözler iki insanı aşmış ve aileler, ebeveynler işin içine girmiştir. Hele, hele bu en temel ihtiyaç görücü usülu ile olursa zaten yaşanması gereken bir aşk yoktur ortada. Bu da dışarıdan zorlamanın verdiği kabullenişle daha kalıcı, daha güvenli bir ortaklık sözleşmesidir aslında.

Diğer taraftaki o doğalında yaşanan, o içinden gelen enerjiyle, kalbinin çırpınışları ile yaşamak istediğin için, kendi içinden gelen saflıkla, durulukla yaşanmasını istediğin için yaşamak istediğin şey, tutulamayan sözler, alınamayan kararlar ve hayata geçiremezsen yaşayamadığın, hayata geçirirsen de tabulaştrdığın nedenlerle çirkinleştirdiğin ve doğalını içselliğini yaşayamadığın aşkların kaosunda yok olur gider.!!! Oluruna bırakamayız çünkü hiçbirşeyi.

 
Toplam blog
: 167
: 1867
Kayıt tarihi
: 20.04.07
 
 

01/06/1967 Rize/fındıklı doğumlu olmama rağmen doğum yerimi hiç görmedim. Türkiye'nin hemen her ilin..