Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ekim '09

 
Kategori
Dilbilim
 

Sözlük yazarlığına eleştirel bakış

Yaşar Çağbayır

Burada üç günden bu yana söz alan arkadaşlar tarafından "eleştiri" terimi herkesin kendi ilgi, bilgi ve uğraşıları doğrultusunda çok değişik açılardan tanımlandı, yorumlandı. Şüphesiz hepsi de doğru idi. Çünkü sanatçı olarak bakış açıları, farklı farklı idi. Öyle olunca çok sayıda tanımla karşılaştık. Ben de sizlere bir sözlükçünün dilinde bu terim nasıl ifade edilir onu açık-lamaya çalışayım:
"Eleştiri" sözünün kökenine doğru gittiğimizde "el-e-ş-tir-mek < el-e-ş-mek="">< el-e-mek="">< el"e="" kadar="" inebiliriz.="" buradaki="" "el"="" bizim="" bildiğimiz="" "el"="" değildir,="" yani="" organ="" adı="" değildir.="" bunu="" açıklamak="" için="" eski="" ve="" orta="" türkçeye="" inmek="" gerekir.="" bugün="" kullandığımız="" "el-e-mek"="" eylemi-nin="" eski="" biçimi="" "el-ge-mek"tir="" [dlt].="" buradaki="" "-ge-"="" eki="" addan="" fiil="" yapma="" ekidir,="" şimdi="" "yaş-a-mak,="" boş-a-mak"="" fiillerindeki="" "-a-"="" eki="">
"el-ge-mek (ele-mek) > elge-ş-mek [DLT] > ele-ş-mek > eleş-tir-mek (ayıklamak) > eleş-tir-i (ayıklama işi ve sonucu)" gelişimini kolayca görebiliriz. Bu gelişimi sergiledikten sonra kök olan "él" sözünü ele alalım: Bu kökün yani "él"in "eleştiri" sözcüğüne uyabilecek iki ayrı sözcük var: Birincisi "açıklık, boşluk veya delik", ikincisi "kötü, yararsız". Bu iki kökten hangisinin ele-mek fiiline kök görevi yaptığını kestirmek zor. Ancak her ikisi de olabilir gibi-me geliyor. Eğer "açıklık, boşluk, delik" anlamı uygun ise temizlemek istediğimiz nesneyi "kabur gibi" delikli, boşluklu, açıklıklı bir yerden geçirmek; yok "kötü, yararsız" anlamı uygun ise yine temizlemek istediğimiz nesnelerin içinden işe yaramaz olanlarını atıyoruz demektir. Her iki hâlde de biz yararsız olanlarla yararlıları birbirinden ayırıyoruz, ayıklıyoruz, seçiyoruz demektir. "Eleştiri" de bu ayıklama ve seçme işleminin sonucu demek oluyor.
Sözlük, belli bir dönemde bir ülkenin konuşulan ve yazılan dilinde yaşayan sözcük, de-yim, kalıp söz ve atasözlerini ortaya koyan önemli yapıtlardır." (Doğan AKSAN, Kebikeç, Sayı 6. 1998)
Alman dilcisi Jacob Grimm tarafından "Bir dilin sözcüklerinin abecesel dizelgesi" olarak tanımlanmaktadır (Aksan, 1982:77). Sözlükbilim (lexicography)'deki gelişmeler düşünüldüğünde, günümüzde bu tanımın geliştirilmesi gerekliliğinden söz eden Doğan Aksan yine, sözlük için şöyle bir genel tanıma varılabileceğini belirtmektedir: "Bir dilin (ya da birden çok dilin) sözvarlığını, söyleyiş biçimleriyle, yazımlarıyla veren, bağımsız biçimbirimleri temel alarak bunların, başka öğelerle kurdukları söz ögeleriyle birlikte anlamlarını, değişik kulla-nımlarını gösteren bir sözvarlığı kitabı" (1982:77).
Tanımlarında da büyük ölçüde görüldüğü gibi sözlük, hem bir dilin sözvarlığının büyük ölçüde ortaya konmasındaki, hem sözcükler ve yansıttıkları kavramlar aracılığıyla kültürün belirleyici özelliklerinin ve kaynağının sergilenmesindeki, hem de diller arasındaki etkileşim-lerin saptanmasındaki rolleri açısından değer taşımaktadır. Bir başka deyişle, sözlük çalışma-sı ve bir ürün olarak sözlüğün kendisi, dil ve kültür açısından çok boyutlu değerlendirmelere olanak sağlamakta, bu değerlendirmelere ışık tutmaktadır. (Aksan, Doğan, 1982, Her Yö-nüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim III, TDKYayını, Ankara) Bir sözlük için dilciler, olmazsa olmazlar arasında 20'ye yakın madde sayarlar.(Crystal, D. (1987) The Cambridge Encyclopedia of Language, CUP.)
Sözlükler, çoğunlukla öğrencilerin ellerinden düşürmedikleri kaynak kitaplardandır. Amaç ve alan bakımından olduğu kadar bir ya da birden çok dile ilişkin olmak gibi özellikleri ile de oldukça çok sayıda ve değişik nitelikte sözlükler vardır.
Bu özetlemenin ardından sözlükçülük geleneğine de şöyle bir göz atmak yararlı olacak diye düşünüyorum. Dünyada ilk sözlüğün, İskenderiye Müzesinin Kütüphane sorumlusu Aristophenes'inki (İÖ. II. yy) olduğu belirtilir. Bunu takip eden sözlük ise İS. 1. yy.da İsken-deriyeli Pamphilus'un 95 kitaptan oluşan sözlüğüdür. Aynı çağlarda Latinlerde ise Marcus Verrius Flaccus'un sözlüğünü görüyoruz.
Sözlük (Lat. dictionarium) terimini Batı'da ilk defa 1225'te John Garland kullanmıştır. Batıda sözlükçülük 19. yy.da Grimm Kardeşlerle önemli aşama kaydetmiştir. 1854'te ilk cildi yayınlanan bu sözlüğün (Deutsches Wörterbuch = Almanca Sözcükler Kitabı) birkaç cildinden sonrası pek çok bilginin katkıları ile ancak 1961'de tamamlanabilmiştir. Aynı şekilde Emile Littré'nin hazırladığı Fransız Dilinin Sözlüğü (Dictionaire de la Langue Française) 1873'te Paris'te basılmıştır. 1889'da yapılan baskıda harf boyutları küçültülmüş ve dört büyük ve bir ek cilde indirilmiştir. İngilizlerin ise büyük sözlüğü 1933'te 13 cilt hâlinde "The Oxford English Dictionary" adıyla yayınlanmıştır.
Bugünkü belirlemelere göre Türkiye Türkçesini ilgilendiren en eski sözlüğümüz Bahşayiş Lügati'dir. Yazılıp bitirildiği tarih M. 920 olarak kayıtlıdır. Bizim bilinen ilk yetkin sözlükçümüz Kâşgarlı Mahmud'dur. O Araplara Türkçe öğretmek amacıyla Divanü Lügat-it-Türk adlı kitabını kaleme almıştır (1072). Dolayısıyla bu kitapta söz açıklamalarına da yer verilmiş olduğu için aynı zamanda bir sözlüktür de. Yine aynı düşünce ve dil bilinciyle yazılmış olan ikinci eser Ali Şir Nevayi'nin Muhakemetü'l-Lügateyn (İki Dilin Karşılaştırılması) adını taşır (1499). Bu arada yine Araplara Kıpçak Türkçesini öğretmek amacıyla, Memlükler dönemin-de (1250-1517) "Ed-Dürretü'l-Mudiyye fi'l-Lugati't-Türkiyye" (Türk Dilinin Parlayan İncisi) kaleme alınmıştır. Ne yazık ki bu sözlüğün yazarı ve tarihi bilinmemektedir. Daha sonra 14. yy. sonu ile 15. yüzyıllarda yaşamış bulunan Firuzabadî'nin El Kamusü'l-Muhit (Okyanus Sözlüğü) adlı Arapça bir sözlüğünü Mütercim Asım (18. yy) Türkçeye aktarmıştır. Asım Lügatı diye bilinen bu sözlük Arapça-Türkçe bir ansiklopedik sözlüktür. Bu arada Çağatay Türkçesine ilişkin "İbni Mühenna (13-14.yy) Lügati", "Abuşka Lügati" (16.yy) gibi Türk leh-çelerine ait değişik sözlüklere de rastlıyoruz. Codex Cumanicus, Kitabü'l-İdrak li Lisani'l-Etrak, el-İdrak Haşiyesi, Kitab-ı Mecmua-i Tercüman-ı Türki ve Acemi ve Mugali, Et-Tuhfetü'z-Zekiyye fi'l-Lügati't-Türkiyye, Kitabü'l-Müştak fi Lügat'it-Türk ve'l-Kıfçak, El Kavaninü'l-Külliyye li-Zabti'l-Lügati't-Türkiyye gibi eski sözlüklerimiz vardır. Ne var ki bunla-rın kapsam ve yöntemi Divanü Lügat-it-Türk'le boy ölçüşecek derecede değildir. Çoğu ki-tapçık halindedir.
Medrese kültürünün ağır bastığı İmparatorluk döneminde, ta son zamanlara gelinceye kadar hiçbir Türkçe sözlüğe rastlayamayız. Son zamanlarda hazırlanan medrese kültürü ağırlıklı sözlüklerin çoğu "Lügat-i Osmanî, Lehce-i Osmanî" ve benzeri adları taşır. Ancak, Şem-settin Sami Bey, 1900'lü yılların başında yayınladığı sözlüğünü, Türkçe demek olan "Türkî" ile adlandırmış ve "Kamus-i Türkî" demiştir. İmparatorluğun son döneminde azınlıklarla ve gelişen Avrupa ülkeleri ilişkileri doğrultusunda iki dilli sözlüklerin sayısının oldukça arttığını görebiliyoruz. Bir akademisyenin tespitlerine göre bu döneme ait, bu tür sözlüklerin sayısı yüzün üzerindedir. Bu sözlüklerin içinde bugüne kadar geliştirilip yayımı sürdürülen Sir James Redhouse'un (1890) Kitab-ı Maani-i Lehçe adındaki Türkçe-İngilizce sözlüğü olmuş-tur. Bugün piyasada Redhouse Türkçe/Osmanlıca-İngilizce Sözlük adıyla satılmaktadır.
Bu arada şunu da söylemekte yarar görüyorum: Devşirme çocukların eğitimi dışında Türkçe dersleri imparatorluğun hiçbir kurumunda yoktur. Arapça Kamuslar, Farsça Ferhengler ya çevrilmiş ya da kaleme alınmıştır. Medreselerde Arapça ve Farsça cümle kuru-luşları, eylem çekimleri, emsileler, çatılar, binalar en ince ayrıntısına kadar öğretilmesine rağmen Türkçeye dair en küçük bir bilgi verilmemiştir. Hatta o zamanki sözlüklere bir Türkçe kelime alınmak zorunda kalınmış ise açıklamasına "Lisan-ı Türkî" denilip geçilmiştir. Bunu şunun için söylüyorum: İmparatorluk döneminde devletçe veya devlet kurumlarınca Türk Dili eğitimi verilmemiş ve öğretimi yapılmamıştır. Burada insanın aklına bir soru geliyor: Peki bizim dilimiz, nasıl oldu da altı yüzyıl yaşayabildi?
İşte Türkçenin gücü, güzelliği, canlılığı, dayanıklılığı burada. O öyle bir dil ki hiçbir mektep medrese görmeyen yayladaki Yörük, ormandaki Tahtacı, bahçedeki Manav yüzyıllar boyu onu yaşattı. Karamanoğlu Mehmed Beyi isyan ettiren ve ilk Türkçe kullanım yasasını çıkarmaya zorlayan duygu, Türkçe bilmiyor diye dışlanan Türkmenin Acem-Arap karması dil kullanan yüksek tabakaya tepkinin göstergesidir. Türkçe ile ilgilenen bir diğer devlet adamı, her alanda olduğu gibi, Türkçenin layık olduğu yeri alması için gayret eden Türk büyüğü Mustafa Kemal Atatürk'tür. Onun gayretleri sonucudur ki Türkçe ve Türkçenin ku-ralları açıklığa kavuşmuş, eğitim ve öğretimde kullanılabilir olmuştur.
Türkçeye ta Orta Asya döneminden başlayarak Karahanlılar, Selçuklular, Osmanlılar ve Cumhuriyet dönemlerinde ilişki içinde bulunduğumuz her ortamdan sayısız sözcük girmiştir. Bu Türkçeyi sözcük düzeyinde oldukça sarsmış, ancak genel yapı ve işleyiş bakımından etkileyememiştir. Bu sözcüklerin çoğu geçici, moda sözler olmasına rağmen azımsanamayacak bir kısmı da yerleşik tavır sergilemişler ve dile yerleşip kalmışlardır. Geçtiğimiz yüzyılın orta-larında üretilen ve türetilen sözcüklerden pek çoğu tutunup yerleşmesine rağmen bir bölümü de rağbet bulmamış ve unutulmuştur.
Bugün ise içinde bulunduğumuz iletişim çağının, ekonomik baskının, moda ile reklam dünyasının yabancı sözcük kullanma yarışı ile dilimiz neredeyse medrese dilindekine benzer durum almaya yönelmiş görünmektedir.
"Sabah kalktım, pijamamı çıkardım, komodine yerleştirdim, gardıroptan eşofmanı çıkardım, giydim. Banyoya gittim. Tuvaletimi yaptım. Lavaboda yüzümü yıkadım, egzersizlerimi yaptım."
Her sabah yaptığım işleri anlatan sözlerin kaç tanesi Türkçe veya bunların neresi Türkçe. "Yaptım, ettim"lerden başka Türkçe var mı?
Bu sorunun karşılığını bana vermeyiniz, sorunun çözümünü sizler düşünün, bulmaya ça-lışın...
İşte burada sözlük ve sözlükçülük devreye giriyor. Atatürk'ün Başbakanı olan İsmet İnönü, 17 Şubat 1929 tarihinde İstanbul'da toplanan Dil Encümeninde yaptığı konuşmada şöyle diyor:

Ünlü Efendiler,
..."Acı ile anmalıyız ki şimdiye kadar dilimiz sınırları açık bir yurt kalmıştır. Bu yurdun içine girmek suçsuz bir dalış idi. Daha fena ve acıklı olan vatan çocuklarının bu dalmayı kendilerinin arayıp özlemesidir. Bir dilin sınırları söz kitabı ile çevrilip çerçevelenir. Yüce toplanmanız dilimizin sınırını çizmek, onu zorlanmaktan korumak için kurulmuştur
."
Burada geçen söz kitabı "sözlük" demektir. Şemseddin Sami de aynı şeyi söylüyordu:
“Sözlüğü ve dilbilgisi sağlam olmayan dilin hiçbir zaman edebi dilden sayılmak gibi bir iddiaya yetkisi olamaz; çünkü bu iki kitap edebiyatın temelidir. Edebiyatın yapısı ancak bunlar üzerine kurulabilir. Dilin gerilemesine karşı bir set görevini üstlenecek olan ancak bu iki kitaptır. Yetkin bir sözlüğü olmayan dil, doğal zenginliği demek olan sözcüklerini günden güne kaybederek kendi varlığı ile bir şey anlatamayacak derecede daralır ve düzgün bir dil-bilgisi kitabı olmayan dil, doğru kullanmayı sağlayamayıp gittikçe daha yanlış söylenir ve büsbütün yanlışlarla dolu bir dil hâlini alır.”
Yukarıda da sözünü ettiğim gibi Atatürk ve arkadaşlarının gayreti sonucu, Türkçe eğitim ve öğretiminin başlaması ile birlikte Türkçe ile ilgili çalışmalar da yoğunlaşmış ve hızlanmıştır. Bu arada Türkçe sözlükçülük de zaman içinde ilerleme göstermiştir.
Hem Türk Dil Kurumunun çalışmaları, hem de özel kesimin hazırladığı sözlükler raflarda, masa üstlerinde, ellerde görülür olmuştur. Herkes tarafından kabul göreceği gibi bu sözlüklerin çoğu öğretimliktir. Öğrencilere yöneliktir. Öğrenci düzeylerine, programlara uygun sözlükler boldur.
Bir de şu özelliği görüyoruz: Genele hitap eden sözlükler Türkiye Türkçesinin o gün yazı dilinde kullanılan sözcüklerini içermektedir. Bu tür sözlüklerde güncellik söz konusudur. Yeni sözler alınır, eskiler ya da kullanımdan düşmüş olanlar sözlükten çıkarılır.
Güncel yazı dili sözlüğünün yanında Türk Dil Kurumunun başlattığı derleme ve tarama çalışmaları da sonuçlanmış, 7 ciltlik Tarama, 12 ciltlik Derleme Sözlüğü yayınlanmıştır. Son zamanlarda TDK, Türkçenin tarihi sözlüklerini de yayınlamaya başladı. Ayrıca genel ağda Güncel Türkçe Sözlük, Büyük Türkçe Sözlük ve Terim Sözlüklerini kullanıma açmıştır. Bu arada 1945'ten beri baskıları yinelenen Türkçe Sözlüğün hazırlanmasında Mehmet Ali Ağakay, sözlük kolu çalışanlarından Ali Püsküllüoğlu ve sonraları Hasan Eren hocaların emeklerini anmadan geçmeyelim.
Türk Dil Kurumu dışında, Dil Derneği de bir derneğin yapabileceği en güzel çalışmaları yaparak alanında yetkin sözlükler yayınladı.
Bütün bunların dışında, pek çok kişinin özel uğraşı ile yayınladığı Türkçe Sözlüklere tanık oluyoruz. Yine sözü edilmeden geçemeyecek bir sözlükçümüz de Hüseyin Kâzım Kadri'dir. Onun hazırladığı Büyük Türk Lügati'nin ilk iki cildinin eski harflerle (1-1927; 2-1928), diğer iki cildinin de yeni harflerle yirmi yıla yakın bir aradan sonra (3-1943; 4-1945) yayınlandı. Ne yazık ki bu büyük sözlük güncellenmemiş ve yeni baskıları yapılamamıştır. Özel sözlükçülükte M. Nihat Özön, Kemal Demiray'ın bizim dönemimizin önemli kişiliklerinden olduğunu söyleyebilirim. Daha sonra sözlükçülüğü meslek edinmiş olan ve bu yıl içinde kaybettiğimiz Ali Püsküllüoğlu'nu buradan anmadan geçmek nankörlük olur. Sözlükçülüğü meslek edinen bir başka kişi olarak Mehmet Doğan'ı görüyoruz. O da kendine özgü bir nitelikle sözlük hazırlamıştır. Bu arada bazı dergi ve gazetelerin değişik zamanlarda verdikleri sözlükleri de hesaba katmak yararlı olur.
Bunların hemen hepsi değerli çalışmadır. Hepsini takdirle karşıladığımı belirterek kendi yöntemimi sunayım.
Bugün piyasada var olan Türkçe sözlükler ya şu anda kullanılmakta olan ortak dilin ya belli bir alanın ya da Türkçenin belli bir tarihî dönemine ilişkin kelimeleri içermektedir.
Türk dilinin yayıldığı alan göz önüne alındığı zaman kaba çizgileri ile doğuda Pasifik Okyanusu kıyılarından batıda Baltık Denizi kıyılarına, kuzeyde Kuzey Buz Denizi kıyılarından güneyde Basra Körfezi kıyılarına kadar uzanan geniş bir coğrafya akla gelir. Bu kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış bulunan böyle bir dilin birbirinden farklı kol ve dallarının bulunması çok doğaldır. Ana Türkçeden ayrılarak lehçe ve bağımsız dil durumuna gelmiş olan bu dil ve lehçelerin bir takımı birbirine komşu topraklarda kullanılmasına rağmen pek çoğu da birbirinden uzak alanlarda konuşulmaktadır. Bu alanlardan birisi de Türkiye’dir. Anadolu, Trak-ya, Kıbrıs, Kerkük ve Balkanlar ile Türkiye’den işçi alan Avrupa ülkelerinde konuşulan Türkçeye, Türkiye Türkçesi adı verilmektedir.
Türkiye Türkçesi ile diğer Türk dil ve lehçelerinin tarihte ortaklıkları vardır. Bu ortaklık aynı kökene bağlı olmaktan kaynaklanmaktadır. Türkiye Türkçesinin gelişiminde, bu dili konuşan Türkiye Türklerinin Orta Asya’dan çıkıp Anadolu’ya gelişlerinde izledikleri yollarda karşılaştıkları kültür ve medeniyetlerle, İmparatorluk döneminde yayıldıkları Avrupa içleri ile Akdeniz ada ve kıyılarında kurulmuş bulunan kültür merkezleri ve yaygın kültür ortamlarının etkisi görülür.
Bu arada şu soruyu kendime sorarak sözlükçülüğümüze eleştirel yaklaşım sergileyeyim. Neden bir sözlük hazırlamaya giriştim? Bu soruyu bir başka biçime evirelim: Var olan sözlüklerde neler eksikti de ben bu işe soyundum?
Öncelikle belirtmek gerekirse ben işin başında sözlük hazırlama düşüncesinde hiç bulunmadım. Aynı öğrencilerin sözcük defteri gibi bir deftere çeşitli yer ve zamanlarda karşılaştığım, anlamını bilmediğim sözcükleri not etmeye başladım. Zamanla bu defterler çoğaldı. Fişlere aktardım. Fişleri kullanmak daha kolay oldu. Ancak korumak zordu. Onun da küçük kutulara yerleştirmek gibi bir kolay yolunu buldum. Emekli olana kadar bu çalışma sürdü. Zaman zaman bir başvuru kaynağı olarak hem kendim, hem de öğretmen arkadaşlarım ve öğrencilerim için bunlardan yararlandım. Emekli olduktan sonra bana sözcük soran olmadığı için bunlar evde fazlalık oluşturmaya başladı. Elden çıkarmayı düşündüm. Nemden oldukça etkilendikleri ve ağır bir koku salmaya başladıkları için herhangi bir kuruma veremedim. Bilgisayar ile tanıştıktan sonra bilgisayar ortamına aktarmaya çalıştım. Altı yıl kadar sürdü. Sonra aralarındaki boşlukları doldurmak ve köken bilgilerini eklemek gerekti. Birkaç yıl da böyle çalıştım. Bilgisayardan çıkışı tam on yıl sürdü. Geçmişe dönük çalışmaları da buna eklersek benim bu sözlükle uğraşmam tam 38 yıl aldı. 2006 yılında basıma verilebile-cek hâle geldi. Bir yıl da yayıncının ve birkaç uzmanın incelemesinden geçti, aksaklıklar gi-derildi. 2007 yılında yayınlandı.

Şimdi bu sözlüğün özelliklerinden ya da var olan diğer sözlüklerden farkını açıklayayım:
1. Kapsamı: Göktürk yazıtlarından bu yana Türkiye Türkçesinin söz varlığını kapsa-maktadır. Yani geçmişe dönük sözcükler de bu sözlüğe alınmıştır. Tarihi sözlük değildir. Ancak tarihî dönemlere ilişkin sözcükleri içine almaktadır. Art zamanlıdır. Aynı zamanda eş zamanlıdır. Günümüz yazı dilini ve Türkiye Türkçesine dâhil Anadolu, Rumeli, Kıbrıs ve Kerkük ağızlarına ait sözcükleri de kapsamaktadır. (Ağızlarla ilgili sözcüklerin tümünü derleyip bir sözlüğün kapakları arasına alabilmek oldukça zor bir iştir. Bu konuda çeşitli derlemelerden, ağız incelemelerinden YÖK'teki tezlerden yararlanılmıştır.)
2. Açıklamalar: Sözcüklerin açıklamalarının anlaşılır olmasına çalışılmış. Kimi zaman eş anlamlı veya yakın anlamlı sözcük veya anlatımlarla desteklenmiştir. Burada şu amaç güdülmüştür: Bu sözlükten yararlanmak isteyen kişilerin eğitim, bilgi ve sözlükten yararlan-ma düzeyleri, sözcük dağarcıkları vb. durumları birbirinden farklılık göstermektedir. Her gru-bun anlayabilmesi için bu yola gidildi.
3. İç Maddeler: Birden çok sözcükten oluşan ve ayrı yazılan bütün sözlük birimleri iç maddeye alınmıştır. Buradaki sıralama da a, b, c sırasına göre yapılmıştır. Diğer sözlükçülerin yaptığının tersine ismin durum eklerine uygun düzenlemeden kaçınılmıştır.
4. Köken Bilgisi: Madde başından sonra hemen [ ] içinde o sözcüğün köken bilgisi verilmiştir. Köken bilgisi belirlenemeyen sözcükler ? ile belirtilmiştir. Köken bilgisi için bugü-ne kadar yapılmış köken bilgisi çalışmaları taranmış, farklı görüşler sahiplerinin isimleri ile birlikte verilmiştir.
5. Sözcüğün ilgili olduğu dönem ve alan, (eT. eAT. Os.T. ağız.) belirtilmiştir. Bu türden hiçbir kayıt bulunmayanlar güncel olanlardır yani yazı dilimizin sözcükleridir.
6. Sözcüğün türü, terimin ilgili olduğu bilim ve meslek dalı. Toplum yargısına göre ta-şıdığı değer argo; kaba vb. belirtildi.
7. Sözcüğün hangi kaynaktan tarandığı veya derlendiği, kısaltma olarak tanımın bi-timinde verilmiştir.
8. Sesteş sözcükler ayrı maddelerde numaralandırılarak verilmiştir.
9. Söyleyiş biçimleri, ( ) içinde eğik olarak verilmiştir. Burada uzun okunan ünlüler, kalın hecelerde ince okunan k ve l ünsüzleri ile ince hecelerde kalın okunan k ve h ünsüzleri belirtilmiştir.
10. Göndermeler en aza indirilmiştir. Göndermeden daha çok sözcüğü olduğu yerde açıklama yolu seçilmiştir. Arapça ve Farsça sözcüklerde ayın ve hemze ile yazılanlardan bu-gün kullanımda olanlar aslı yazıldıktan sonra gönderme ile bugünkü yazım biçimine gönderme yapılmıştır. Bir diğer gönderme de ağızlara ilişkin sözcüklerdedir. Küçük yazılış ayrılığı gösteren sözcükler, yazı diline en yakın söyleyişte olanına gönderme yapılmıştır.
11. Eski Türkçe ve Osmanlıca sözcükler önce çevriyazı ile belirtildi. Osmanlıcaya ge-reksinimi olan yüksek okul öğrencilerinin yararlanabilmesi için Arapça ve Farsça sözcükler Arap Asıllı Türk alfabesi ile yazıldı. Aynı zamanda bu tür sözcüklerin son ciltte bir dizini su-nuldu.
12. Yazım sorunu: Yazı dilindeki sözcüklerimiz TDK'nun Yazım Kılavuzu'na uygun olarak yazıldı. Osmanlı Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi ve Eski Türkçe ile ağızlara ilişkin olanlar bugünkü kullandığımız alfabe olanakları çerçevesinde en yakın söyleyişe göre mad-de başı olarak yazıldı.
13. Alıntı sözcükler: Yabancı dillerden dilimize girmiş bulunan sözcükler hemen madde başından sonra [ ] içinde kısaltma olarak verilmiştir: Alm. Ar. Erm. Far. Fr. İng. İt. Slav. Yun.vb.
14. Süreksiz tonsuz ünsüzlerin tonlulaşması yükleme durumu (-i) eki ile belirtildi. gök, -ğü, kap, -bı, ağaç, -cı, söğüt, -dü vb.
15. Ekler: Dilimizde kullanılan ekler de birer anlam taşıdığı, eklendiği sözcüğe bir an-lam kattığı için sözlük birimidir. Eklerimiz, madde başı yapılarak açıklanmıştır. Yabancı ek-lerde de aynı yol izlenmiştir. Eklerin madde başı sıralanmasında önce eylem türetenler, son-ra ad ve diğer tür sözcük türetenler biçiminde düzenleme yapılmıştır.
Dilimizde bulunmamakla birlikte, dilimize giren sözcüklerdeki yabancı ön ekler de belir-tilmiştir.
Hem yabancı hem de kendi dilimizin ekleri çakıştığı durumlarda önce ön ekler, daha sonra da son ekler alınmıştır.
16. Geniş zaman çekim eki: Geniş zaman ekimiz, -r'dir, ancak sonu ünsüzle biten eylemlerde -er / -ar, -ir /-ır, -ur /-ür olabilmektedir. Bunun kuralları biraz karışık olduğu için sıkıntı yaşanabilmektedir. Bu karışıklığı gidermek için, geniş zaman eki [ ] içinde belirtilmiştir. Yine şimdiki zaman çekiminde görülen geriye benzeşme aynı yolla belirtilmiştir.
17. Eylem Çatısı: Yanlış kullanımı önlemek için eylem çatıları belirtilmiştir.
18. Sözcüklerin dil bilgisi sınıflamaları: Kısaltmalarla, hangi tür sözcük oldukları belirtilmiştir. Birden çok anlamı bulunan sözcükler sayılarla maddelendirilirken sınıf değişik-liği madde numarasının önünde kısaltma olarak belirtilmiştir.
19. Yansımalar: Yansımalar da birer sözlük birimidir. Onların da taşıdığı kavramlar açıklanmış ve madde başına katılmıştır. Bu yansımalardan türeyen gövdeler de aynı yöntemle sözlüğe alınmıştır.
20. Osmanlıca Dizin: Osmanlı Türkçesi ile çalışma yapacaklara kolaylık olması bakı-mından sözlüğün sonuna bir dizin eklenmiştir. Çünkü bu yazımızla bazı sözcükler değişik biçimlerde yazılabiliyor. Bir kaynakta gördükleri sözcüğü bu dizinden bularak asıl maddeye kolayca ulaşabilirler ve farklı okuyuşları da görebilirler diye düşünüldü.
21. Taranan Kitaplar: Sözlük uzun bir hazırlığın sonucu oluştuğu için o dönem içinde okuduğum ve taradığım, fişlerde dipnot olarak belirttiğim kitapların sayısı 1700'ün üzerinde-dir. Bunlar, ilgilenenlere kolaylık olsun diye dizinlendi.
22. Sözlüğün Oylumu: Sözlük 5 cilt, 6744 sayfadan oluşmakta ve 246 000 sözlük birimin açıklamasını kapsamaktadır.

Ötüken Türkçe Sözlük, dilimizin söz varlığı kadar, içine girdiğimiz kültürlerin niteliği ve geçirdiğimiz toplumsal değişimler konusunda da önemli ipuçları vermekte, bu yönlerden yapılacak değerlendirmelere kaynaklık edeceğine inanıyorum.

Not: Bu konuşma Söke Belediyesinin düzenlediği 6. Sanat, Edebiyat ve Kitap Günleri (21-23 Ekim 2009) adlı dizi programında sunulmuştur.

 
Toplam blog
: 3
: 3442
Kayıt tarihi
: 10.07.09
 
 

1945, Kocapınar (Denizli-Se­rin­­hi­sar) doğumludur. Sırasıyla Kocapı­nar İlkoku..