Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '12

 
Kategori
Sanat Eğitimi
 

Sözüm Meclisten epey içeri

Sözüm Meclisten epey içeri
 

 “Ben müzik dersini ilkokulda öğretmenimden dolayı sevmiyordum ama müzik dersim iyiydi. Artık müziği severek işlemek istiyorum…”

“Dersi zevkli bir şekilde işlenmeli ve şarkı söylemek için zorlanmamalıyız. İlköğretimde bize müzikten çok ödev veriliyordu. Bu yüzden müzik dersinden soğuyorduk…”

“Ben ilköğretimde müzik derslerini hiç sevmezdim.  Ya dersi kaynatır ya da uyurdum. Bu sene ki müzik dersinden istediğim şey “MÜZİK DERSİ” gibi geçsin. Flüt çalmaktan sıkıldım kaç yıldır. O yüzden bu sene çalmak istemiyorum.”

“ Not kaygımın olmasını, notla tehtit edilmek falan istemiyorum. Şarkı söylemeyi beceremem; bu yüzden şarkı söyleyerek not almak istemiyorum.”

“Flüt kullanmak istemiyorum; Çünkü yaklaşık 5-6 senedir her müzik dersinde flüt çaldık, artık bıktım. Farklı şeyler yaparak dersi güzelleştireceğinizi düşünüyorum….”

“Müziğe dair bilgi sahibi olmak isterim tabi ama bu iş notla ve sınavlarla olursa sıkıcı ve çekilmez oluyor. O yüzden ben bu derste değişik enstrümanlar dinleyerek rahatlamayı, hayatın vazgeçilmezi olan müziğin yaratıcılarını tanımak istiyorum…”

Onlarca not arasından çekip çıkardığım birkaç tanesi…Çok daha kızgın, çok daha bıkkın olanları da vardı.

Bunu nasıl yapabildiğimizi anlamıyorum. Bir insanın ömrü boyunca birlikte yaşamaktan mutlu olduğu bir unsur, okul çatısı altına girdiğinde sevimsiz ve istenmedik bir şey haline nasıl gelebiliyor? Bir öğrencinin en çok keyif alması gereken müzik dersi  nasıl oluyor da öğrenciden geçer not alamıyor?

Meslekte oldukça yeni olduğum doğrudur; ancak karşı karşıya olduğumuz akıl almaz tabloyu görebilmek için deneyimden ziyade duyarlılık lazımdır. Toplumda en fazla öngörü ve hassasiyet sahibi olması gerekenler kuşkusuz ona doğrudan şekil veren eğitimci kadrosudur. Tüm eğitimciler içinde ise genç nesile, toplumun önünde düşünmeyi, ince zevklere sahip olmayı aşılaması gereken, dolayısıyla bilinçli bir vatandaş, kendine, birlikte yaşadığı diğerlerine, ülkesine ve gezegenine karşı hassasiyetleri gelişmiş bireyler yaratması gereken grup sanat eğitimcileridir. Fakat bizim çocuklarımız müzik öğretmenlerini, yani tüm sanat dalları içerisinde insanla olan ilişkisi en yoğun olan müzik sanatının okuldaki temsilcisini ve dolayısıyla müzik derslerini SEVMİYORLAR! Bir lise 3. Sınıf öğrencisi “Bir müzik öğretmenini sevebileceğimi hiç düşünmezdim.” diye kendi içinde  duygu karmaşası olan bir cümle kurabiliyor.

Bizler müzik öğretmenleri olarak pek çok şeyden şikayetçiyiz. Hepimizin birbirimizden habersiz kurduğumuz ortak cümleler var.

 “Türkiye’deki sınav sistemi müzik derslerini gereksiz bir konuma sürüklüyor.”

“Öğrenciler müzik derslerini önemsemiyorlar, yalnızca aldıkları notu önemsiyorlar.”

“Okul idarecilerinin aklına bayramlarda, anma günlerinde geliyoruz yalnızca.”

“Veliler müzik dersini dersten saymıyorlar.”…

Bunlar bizim ifadelerimiz. Ve hepsi de doğrudur. Bunlara benzer yüzlerce cümle sıralayabiliriz alt alta.

Peki tüm bu dışlanmışlık içerisinde, eğitim denildiğinde, ders sıralaması denildiğinde adı hep son sıralarda karşımıza çıkan bu dersin öğretmenleri olarak biz ne yapıyoruz? Bu dersin, eğitimin en önemli öznesi olan çocukların gözünde, kalbinde, aklında daha esaslı bir yer tutması için, tüm aklı başından gitmiş yetişkinlerin aksine algısı hala taze ve önyargıları kısmen daha az olan bu genç insanlar sanat hakkında, onun ürünleri hakkında daha çok şey bilsin ve daha fazlasını talep etsinler diye nasıl bir yöntemimiz var bizim? YOK! Ama müzik derslerinden nefret etsinler diye yöntemimiz çok!

Notaları ezberletme, olmuyorsa altına isimlerini yazdırıp söyletme,

Dünyanın müzikalitesi ve ahengi en düşük çalgısıyla ezberden şarkı çaldırma,

Tahtaya kaldırıp, zor bela topluca söyletip öğrettiğin marşlardan tek tek ve tüm sınıfın önünde sözlü yapma,

İstenilen performansı sergilemeyenin gözünü notla korkutma,

…………………….

E kaçınılmaz olarak bunların sonucunda en sevimli dersi en kabus derse dnüştürme… Bu da bir başarıdır alkışlamak gerekir.

Tüm bu olumsuzlukların tüm müzik eğitimcileri tarafından yapılmadığını biliyorum elbette. Okul okul gezip görmüşlüğüm de vardır; ancak şunu fark ettim ki öğrencinin bir dersle olan ilişkisini, o derse yönelik tutumlarını etkileyen en önemli unsurdur öğretmen. Söz konusu müzik öğretmeni  olunca ise işler başka türlü bir hal alır, almalıdır. Müzik öğretmeni klasik düşünü şemalarının dışına çıkan ve müzik sanatının etkileyip biçimlendirdiği özgün duruşuyla bir cazibe kaynağı olmalıdır öncelikle. Kendini dinletebilen, sözü kıymetli, eylemi  bir ideale hizmet eden ve  istikrarlı …Yani büyütmelidir kişiliğini kürsüde söz söylediği her derste, büyütmelidir ki ateşe hayran pervaneler gibi doluşsun etrafına çocuğu, genci. Önce kendinden başlamalı yani öğretmen; o zaman yolunda gitmeyen her şeye rağmen kullanacak bir kartı olur elinde. O zaman anlatabilir müziği, sanatın insan üzerindeki dönüştürücü etkisini, o zaman değiştirebilir, yozlaşmış onca ses ve sözden kulağı kirlenmiş kuşağın tercihlerini. Notaları ezberden çaldırırken değil belki ama birlikte müzik yaparlarken  ya da hiç bilmediği bir müzik  türünü dinletirken , onları ülke ülke müziksel bir yolculuğa çıkarırken güldürebilir yüzünü öğrencisinin.

Elimizde nasıl bir sihirli değnek olduğunun farkında değiliz sanıyorum. Ya da onu kullanmayı bilmiyoruz. Büyüyü başlatacak olan sihirli sözlerimiz eksik. Bir kıyametin içinde ve yapılması mecbur gelenlerin sıkışmışlığında öğretmencilik oynamaya çalışıyoruz. Hayatlarının her dönemeci çoktan seçmeli sorulara bağlı ve dolayısıyla da öncelikleri , bu soruları çözebilmelerini sağlayan sayısal ve sözel yetenek alanlarıyla ilgili dersler olan bir nesili müziğin uçsuz bucaksız dünyasına sokabilmek elbette ki çok zor. Sadece çocukları mı?  Kendilerine, başarıdan kasıt sınav yerleştirme oranları sorulan okul idarecilerini, çocuklarını okuldan artan zamanlarda dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan dershanelerle paylaşan anne-babaları ve tabiki bundan etkilenen herkesi…

Bugünün insanına, sınavda karşılaşmayacağı türden bir dersin hayatta da hiç kullanamayacağı bilgilerini anlatmakla  mücadele etmek yerine ona, kendi başına ulaşamadığı bir kültürü, bir yaşam biçimini sunmak, müziğin popüler kültürde keşfedilmesi  olanaksız tadını hissettirmek olmalıdır amaç. Yokluklardan şikayet etmek yerine birlikten kuvvet doğurmalı ve var etmelidir gerekeni. Ne mi olur tüm bunların sonunda? Ülke, insanca düşünen ve yaşayan bir vatandaş, müzik, ona hakkını veren bir sanatsever , öğretmen ise  bir insan kazanır. Bu, silahı sevgi olan, gücünü mesleğe saygıdan alan, yol üstündeki hayal kırıklıklarının kalbimizi çizmesine aldırmadan mücadele etmemiz gereken zorlu bir cephedir.

Ve bir zamanlar duyduğum o güzel cümle gibi,

“İnsan kazanmak zordur savaş kazanmaktan”…

Sonsöz

Ve ayrılık zamanı gelince el ele dönüştürdüğün, hep birlikte başka bir anlam yüklediğin dersliğinden öğrencinin biri şu notu düşer yıllarca hatıra diye saklayacağın bir kağıda:

“Artık anladım ki hocam müzik her kalbin konuştuğu bir dilmiş.”

                                                                                                         Derya CESUR  (19.07.2012)

 
Toplam blog
: 42
: 305
Kayıt tarihi
: 16.11.08
 
 

Eğitimci ve tiyatro oyuncusu. Yaşadığım Dünya'ya saygım vardır benim.  Ağacına, suyuna, havasına ..