Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '10

 
Kategori
Öykü
 

Sözüm sözdür

Cemal, tıklım tıklım olan otobüsten kolunu bacağını biraraya güçlükle toplayarak inmişti. Kapıya sıkışan ceketini kurtarabilmek için avazı çıktığınca bağırmıştı.

- Kaptan bir aç kapa!

Açılan kapıdan kuyruğunu toplayan kedi gibi çıkmıştı. Önce kravatını düzeltti. Rüzgar, seyrek saçlarını geriye doğru hoyratça çekiyordu. Ceketinin yakasını iyice yukarı doğru kaldırdı. Biraz yürüdükten sonra karşıya geçmek için hamle yaptı. Ama üzerine doğru gelen araçlar adımlarını zoraki bir biçimde geriye çekmesine neden olmuştu. Topu topu bekleyeceği bir dakika için oflayıp pufluyor, kafasını sallayıp duruyordu.

Yeşil ışığın yanmasıyla birlikte kaldırımdan asfalta adım atmıştı ki arkadan bir el omzuna dokundu. Kafasını süratle geriye çevirdi. Hafızasının en kuytu köşelerini bile yokladıktan sonra kesinlikle tanımadığına karar verdi. Yine de ayıp olmasın diye gözlerini kıstı, görüş açısını darlaştırdı ama nafile!

- Yok ağabey! Kesinlikle tanımıyorum bu adamı

diye içinden geçirdi. Tekrar arkasını döndü fakat sırtına inen esaslı yumruk sanki sabrına vurulmuş bir darbeydi.

Kaşlarını çatarak bağırmaya başladı.

- Ne oluyor birader! Aklından zorun mu var senin? Ne vuruyorsun sırtıma! Gerdeğe girecek damat mı sandın?


Adam, eksiğiyle gediğiyle varolan dişlerini sergiye çıkarmış gibiydi. Gözleri ile adeta selektör yapıyordu. Düz saçlarını sıkı bir şekilde geriye taramış, geniş alnı yağ dökülmüş gibi parlıyordu. Heyecan içindeydi.

- Tanımadın mı ben Kamber! Hani beni her gördüğünde "Kambersiz düğün olmaz" derdin ya! Hatırlamadın mı? O benim işte!

Cemal, işaret parmağını burnunun üzerinde ritmik bir şekilde oynattıktan sonra başını iki yana salladı ve;

- Siz sanırım beni bir başkasıyla karıştırıyorsunuz? Benim kronolojik takvimimde Kamber diye biri hiç olmadı. Üstelik yüzünüz bana ne bir olay, ne de bir anıyı çağrıştırdı. Üzgünüm!

Cemal, kaçarcasına uzaklaştı adamdan.. Bir yandan da kendi kendine söyleniyordu.

Allah’ın Kamber’i! Zorla hısımlık yaratacak! Laftan sözden de anlamıyor. Yapıştı yakama! Neyse ki kurtuldum.
Saatini neredeyse gözüne sokacak kadar yakınlaştırmıştı. Kendinin işitebileceği şekilde konuşmaya başladı.


- Sakin ol Cemal! Az kaldı! Beş dakikada sen Fizan’a bile varırsın! Yürü koçum! Nikah salonuna geldiğinde kapı önünde gözü tanıdık bir dost aradı ama yoktu kimse.. Sırtından aşağı ter boşaldı birden..


Söz verilince ne pahasına olursa olsun tutulmalıydı. Yüzü kıpkırmızıydı. Bir atletmişcesine koşmaya başladı ta ki nikah masasının önüne kadar.


Salondaki bireysel gülüşmeler toplumsal kahkahaya dönüşmüştü. Herkes kim bu kahraman diyordu.
Uzun boyu, atletik yapısıyla bir sporcuyu andıran damat Selim’in Cemal’i görünce esmer teninde güller açılmıştı. Ağzı kulaklarında bir biçimde konuşmaya başladı.


- Dostum gelmeyeceksin sanmıştım. İnan o kadar sevindim ki.. Gelmeseydin başka bir şahit bulmak zorunda kalacaktım.


Cemal, gayriihtiyari;


- Kambersiz düğün olur mu?


dedi ve önce gelinliği içerisinde zarif vücudu, sarışın, mavi gözlü, gamzeli yüzüyle bir prensesi andıran Melis’in sonra Selim’in elini sıktı ve kendi için ayrılmış boş koltuğa oturdu.


Nikah memuru “şahitler huzurunda” diye başlayan ve “Ben de sizi karı koca ilan ettim” sözüyle noktalanan merasimi bitirmişti. Cemal o kadar hafiflemişti ki..


Nikah salonu kuruldu kurulalı böyle canlı, atletik, dinamik bir şahide tanıklık etmemişti.


Aysel AKSÜMER

 
Toplam blog
: 334
: 482
Kayıt tarihi
: 22.03.10
 
 

Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Iki çocuk annesiyim. "Bir Öykü Kadar Kısa Bir Roman Kadar D..