Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '11

 
Kategori
Psikoloji
 

Spor ve Fanatizm

Spor ve Fanatizm
 

Spor ve Fanatizm


Spor, günümüz dünyasının en önemli ve en eski toplumsal kurumlarından biridir. İnsan yapısı kurumlar içinde dünya barışıyla kendisini en çok özdeşleştirmiş olanıdır. Spor toplum yaşamına çok değişik yollardan girmiştir. Bireylerin her zaman ilgisini çekmeyi başarmış, öyle veya böyle insanları etkisi altına almış toplumsal bir olgudur. Toplumdaki her bireyin değişik beklentilerine, beklentileri oranında cevap vererek, toplumsal yaşamda belirli bazı görevler üstlenmiştir. “Kitleleri kendisine bağlayan, onlar için vazgeçilmez zevkler, ihtiyaçlar doyuran bu olgu, artık toplumsal bir kurum olduğunu kabul ettirecek bir noktaya gelmiştir. 

Macmillan sözlüğü, fanatizmi “herhangi bir performansa duyulan hayranlık, aşırı bağlılık olarak tanımlamaktadır”. Dolayısıyla spor fan veya fanatik’i kavramı herhangi bir spor performansını ortaya koyan kişi, takım, branş veya organizasyona duyulan hayranlık ve sevgi olarak tanımlanabilir. 

Webster sözlüğü ise bir spor olayında, genellikle katılımcıdan daha çok seyirci olarak yer alan, coşkuyla bağlı olan, yoğun ve kesin bağlılık gösterenleri spor fanatiği olarak tanımlanmaktadır. 

Fanatizmin bir başka tanımı ise, eleştirel mesafelilikten uzak bir tarzda, nesnesine mesafe koyamadan, takıntılı bir coşku, heyecan eşliğinde, bir davaya, politikaya ya da bir konuya, spora, hobilere vs. genel sosyal normları hiçe sayacak derecede aşırı bağlanma hali olmasıdır. 

Aslında bu bir insanlık durumudur, hepimizde potansiyel olarak mevcuttur. Bu potansiyelin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kendi kişisel tarihiyle, gelişim öyküsüyle ve de içinde yer aldığı sosyo-politik bağlamın, bir sürü değişik faktörün karmaşık kombinasyonuyla, etkileşimiyle belirlenir. Belli bir insanın, belli bir zamanda, belli bir konuya dair fanatikliğe ne kadar yatkın ya da fanatiklikten ne kadar bağışık olduğu bu bireysel ve sosyo-politik faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkar. Herhalde fanatizm için ilk planda vurgulanması gereken en önemli şey, burada bir mutlaklık algısı, mutlaklık iddiası olduğu. Fanatik dediğimiz kişi, mutlak doğruya sahip olduğunu varsayan ve buna uygun tarzda davranan kişidir. Burada aslında epistemolojik anlamda, yani bilginin nasıl üretildiği ve idame ettirildiği anlamında çok özgül bir konum var. Fanatik kişi, “ben mutlak bilgiye sahibim. Ben mutlak bilgiye sahipsem bunun dışındaki her şey mutlak olarak yanlıştır” düşüncesindedir. O anlamda kuşkuya yer yoktur; kuşkunun ve kuşkuculuğun inkârı ve bununla birlikte karmaşıklığın inkârı söz konusudur. Belirsizliklere, çelişkilere, çelişkilerin bir aradalıklarına yer bırakmama, tahammül edememe, krizlere tahammül edememe; kaygıya tahammül edememe gibi özellikler sayabiliriz bu mutlaklıkla birlikte gelen. 

Bir de yanlış anlamaları engellemek için şunu vurgulamak yerinde olabilir herhalde: Heyecanlı/coşkulu tarzda bir şeye bağlılık göstermek her durumda fanatiklik anlamına gelmez. Bir bilim insanı, bir sanatçı, politikayla uğraşan biri, mesleğini/işini seven biri sıklıkla heyecanlı bir şekilde dert ettiği meselelere, davasına bağlı biri olabilir. Bu tek başına bir fanatizm ölçütü değildir. Tam aksine bu insanlar genellikle oldukça faydalı, yaratıcı faaliyetler yaparlar. Buradaki kritik nokta, bir dava peşinden gitsek bile, o davaya dair eleştirel bir mesafeye sahip olup olmadığımızdır.
Çağdaş zamana kadar yani bütün Eski Çağda, Yunan’ıyla, Roma’sıyla, İslamiyet’le, Ortaçağ’la, hatta Yeni Çağın da ortalarına kadar hüküm süren ‘hakikat tektir; yanlış cevaplar çok olabilir ama tek bir doğru vardır’ anlayışı da bununla ilgili olabilmektedir. Yani, otomatik olarak herhangi bir spora, herhangi bir siyasi akideye , bir dine bağlı olanlar çok yakın zamanlara kadar, tek doğruyu arayıp, kendilerininkinin o olduğunu düşünmüşlerdir. Yani “farklılık bir zenginliktir” çok yeni bir fikirdir aslında. Fanatikliğin böyle bir tarihsel perspektifi de bulunmaktadır.Daha geleneksel olan bir düşünce tarzı fanatikliğe yatkındır. 

Sporun yarışmaya yatkın doğası, eski zamanlardan günümüze dek, insanlar arasında üstünlük mücadelelerine yol açmıştır. Bu mücadeleler çoğu kez insanlar ve toplumlar arasındaki ilişkileri düzenleyici ve geliştirici roller oynamışlarsa da bunların oran olarak az, sayı olaraksa hiç de azımsanamayacak bir kısmı düşmanlıklara yol açmış ya da var olan düşmanlıkları körüklemiştir. Bu kısma dahil olan olayların ortaya çıkma sebebi, sportif oyunlarda karşı karşıya gelen taraflardan herhangi birinin ya da her ikisinin sempatizanlarının kendilerini bu üstünlük mücadelesine fazlasıyla kaptırıp bu mücadeleyi oyun sahası dışına da taşımaları ve olayı bireysel veya toplumsal bir gurur meselesi haline getirmeleridir. 

Fanatizm, ne yazık ki spor kavramını da gerçek anlamından çok değişik bir boyutta izlememize neden olmaktadır. Futbol fanatizmi ise spor müsabakaları içerisinde sonuçları hep zarara yönelik olmuştur. Skora endeksli taraftarlık düşüncesi, seyirden ve rekabetten zevk alma duygularımızı maalesef yok etmiştir. Oysa ki, üç sonuçtan birisinin yaşanması kesin olan bir spor karşılaşmasını, her türlü sonuçta da katledebilme becerisine sahip bir yapıdayız. 

İstemediğimiz skorlara etki eden her türlü normal sebebi adeta cezalandırma, yıkıp dökme ve hem kendimize hem de hedef tayin ettiklerimize yönelik aşırı bir tepkiye dönüştürmekteyiz. Elbette ki, bu olumsuzlukları sadece taraftarlara yüklemek de doğru değildir. Taraftar zaten fanatik bir duygu çelişkisi ile izlemeye gittiği futbol maçlarını, karşılaşma öncesine ve hatta ezeli geçmişe dayandırmış bir ruh haliyle izlemektedir. Kendisini adeta buna şartlandırmıştır. Onun için tek bir sonuç vardır kafasında. O da kazanmak. Ancak, futbol bir takım oyunudur. Birbiri içerisine geçerek dönen bir dişli sistemi gibi çalışır. O gün o karşılaşma esnasında kırılan bir diş, sonuca tesir etmekte ve taraftar gözünde sebep değil sonuç etkilenmektedir.
Burada yine her zaman ki gibi karşımıza eğitim ve kültür yozlaşması çıkmaktadır. Her bir rakibin aslında profesyonel yaklaşım dışında en üst idarecisinden, takım içerisindeki her bir sporcusuna kadar yapılan bir hareketin, söylenen bir sözün ya da aykırı bir hareketin taraftar ruhundaki fanatizmi olumsuz etkilediğini çok iyi anlamak gerekmektedir. Bu nedenle müsabakaların daha başlamadan sonuçlarına karşı önlem alma arayışları da bunun bir ifadesidir. 

Takım tutmak, bir spor klübünün yarıştığı spor dallarından herhangi birinde o klübün takımının yandaşı olmak demektir. Takım tutan kişi, o takımın karşılaşmalarını takip eder, bunların sonuçlarıyla ilgilenir ve takımının başarıya ulaşmasını ister. Bu nedenle, takımının kazandığı maçlarda sevinir, kaybettiklerinde ise üzülür. Ancak takıma duyulan bu sempati kimi zaman olağan olanın sınırlarını aşar, sevinç ve üzüntüler ise aşırı duruma gelir. Sporda fanatizmin başladığı nokta tam burasıdır. 

Sportif oyunlar, dünyanın her yerinde büyük ilgi çeken olaylardır. Bu oyunlar arasında futbolu ayrı bir yere oturtmak gerekir. Yerkürenin hemen her bölgesinde en çok ilgi çeken spor dalının futbol olduğu açıktır. Bunun sonucu olarak en çok seyircisi dolayısıyla da en çok fanatik seyircisi olan spor dalı yine futboldur. 

Dünya futbol tarihi birçok acı olaya sahne olmuş, bu olaylarda birçok kişi yaralanmış ya da ölmüş, birçokları da tutuklanmış ve hapis yatmıştır. Bu acı olaylar kendilerini takımlarını sevmeye fazlasıyla kaptırmış taraftarların bir noktadan sonra karşı takım yandaşlarını düşman olarak görmeye başlamasıyla ortaya çıkmıştır. Bu düşmanlık bazı yerlerde öylesine yerleşmiştir ki iki takım arasında saha içindeki mücadele, taraftarlar arasında savaşa dönüşmüştür.. 

Spor fanatiklerinin davranış özellikleri, fanatik olma sebepleri, fanatikler arasındaki cinsiyet farklılıkları ve fanatikliğe yansıması araştırılması gereken önemli konulardır. Spor fanatiklerinin fanatizmi nasıl algıladıkları ve spor olayına bakış açılarını araştıran çalışmalar, fanatiklerin sporu tıpkı bir takımı desteklemek olarak algılama eğiliminde olduklarını göstermektedir. 

Birey bir takıma mı yoksa spora mı bağlanmaktadır? Bu konudaki araştırma bulguları, takım fanatiklerinin sadece destekledikleri takımların sezon içi bilgilerinden haberdar olduklarını, müsabakaları devamlı seyirci olarak izlediklerini ve takımlarının başarısını umduklarını belirtmektedir. Sezon sonunda ise bunları sürdürme eğiliminde olmadıklarını takım oyuncuları ve tarihi hakkında geniş bir bilgiye sahip olduklarını göstermektedir. 

İnsanların bir spor organizasyonuna aşırı ilgi duyması, bir takımın fanatiği olması, bilet için para ödemeleri, o takımın posterlerini biriktirmeleri, bayraklarını almaları hatta takımın sorumlusu imiş gibi kadroyu yapmalarının nedenleri, Sosyal Kimlik Teorisi (SKT) spora uygulandığında daha kolay açıklanabilen davranışlardır. SKT, insanların bir takımla kendilerine kimlik bulduklarını, özsaygılarını devam ettirmek ve yükseltmek için bu davranışları sergilemeye güdülendiklerini, özsaygısı yüksek olan bireylerin kendilerini daha kaydadeğer, yeterli, etkileyici ve hoşlanılan olarak algıladıklarını belirtmektedir. Bu özellikler, sosyal dünyayla kurulacak olumlu ilişkilerin temelini oluşturur. Özsaygı ve bireyin hayatına yansıttığı olumlu etkiler olmazsa, birey yalnız hisseder ve kendini toplumdan soyutlar. Bu izolasyon (kendini diğer bireylerden soyutlama), derin bir anksiyete (kaygı) yaratır. Spor ilgi ve katılım yoluyla bireyin özsaygısını attırır. Takımın renklerini taşıyan formalar giyerek, her karşılaşmayı izleyerek, tüm sporcuların isimlerini, mevkilerini ve özel hayatlarını bilerek, oyunu kendi oynuyormuş gibi kendisini o takımın bir parçası olarak görmeye başlar. Dolayısıyla takım iyi olduğunda, onun başarılarına bağlı olarak yüksek özsaygı hisseder. Spor fanatikliği birçok kişiye olumlu bir benlik kavramı yaratma ve muhafaza etmede yardımcı olur. Bir fanatik takımı kazandığı zaman başarı ve memnuniyet duygularını hisseder. 

Fanatikliğin insanlara faydalarını inceleyen ve özellikle özsaygı üzerine yoğunlaşan araştırmalar, spor fanatiklerinin ilgi görmek için başarılı takımlara olan bağlılıklarını sık sık ifade ederken başarısız takımlara olan bağlılıklarını özsaygılarını korumak amacıyla ya azalttıklarını ya da sona erdirdiklerini ortaya koymaktadır. Bireyin kendini takımına adaması yoluyla değer bulduğu ve saygı gördüğü grupla ve takımıyla kurduğu bu ilişki, bir sosyal kimlik geliştirmesine yol açar. Beğenilmek ve aynı düşüncedeki kişiler tarafından saygı görmek bireyin o gruba bağlılığını daha da arttıracak, birey kimliğine karşı daha olumlu yaklaşacak ve özsaygısı artmaya devam edecektir. Kaçış bir savunma mekanizmasıdır ve spor fanatikleri için bir diğer bir güdülenme nedenidir. Yaşamlarından tatmin olmayan veya sıkılmış olan bireyler, spor yoluyla bu sıkıntılarını unutmayı deneyebilirler. 

Tribünlerdeki, sonucu holiganizme kadar vardıran bu fanatik kişilerin özelliklerine bir göz atacak olursak; 

Psikopat Kişiler: Seyirciler arasında katı tutumlu, hemen zevk almak isteyen sorumluluk hissi duymayan, tekrarlanan uyarı ve cezalara rağmen davranışlarını düzeltmeyen kişilerdir. 

Antisosyal Kişiler: Bu kişilerin başları daima belaya girer, deneyim ve cezalardan ders çıkarmasını bilmezler, bir kimseye saygıyı sürdüremezler. Toplum kurallarına uymayı reddederler. 

Sosyopat Kişiler: Maçı efendice, rahatça, başkalarını rahatsız etmeden izleyemezler. Devamlı küfreder, çevresini tahrik eder, karşı takıma ve taraftarlarına hakaret yağdırırlar. 

Kışkırtıcı Tipler: Küçük bir sebep onlarda heyecan gösterilerine sebep olur. Dikkat çekici uygunsuz davranışlar gösterirler. Çabuk arkadaşlık kurarlar ama bu ilişkilerini kendi çıkarları için kullanmak isterler. Kolayca inanırlar, yargılamaları sağlam temeller üzerine kurulmamıştır. 

Telkin Altında Kalan Kişiler: Bu insanlar günlük ihtiyaçlarının giderilmesinde eksiklik gösterirler. Karşılaştıkları güçlüklere yapıcı bir çözüm bulmazlar. Çevrenin desteğine ihtiyaç duyarlar. Güçlü kişilik yapısı oluşmamıştır. Destek gördükleri kişilere bağımlılık gösterirler. 

Yapılan araştırmalar birçok fanatik kişinin bu gibi kişilik özelliklerine sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. 

Rekabeti anlamak, sonuçlarını içe sindirebilmek fanatizmi köreltecek en iyi çözümdür. Sonuçta fanatizm insanın duygularına hakim olamayışı neticesinde ortaya çıkan bir dışa yansımadır. Bunu tetikleyen her sebebi sağduyu ile yaklaştığımız sürece yenebilir ve sporun keyfine kimseye zarar vermeden varabiliriz. 

 
Toplam blog
: 25
: 2655
Kayıt tarihi
: 10.12.10
 
 

Uzman Psikolog Sabahat Erler, İstanbul Ticaret Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden mezun olmuştur...