Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '12

 
Kategori
Mizah
 

Şşş! Sessiz ol, çocuk uyuyor!

Şşş! Sessiz ol, çocuk uyuyor!
 

Yatak odamızdayız. Can, Kuzey ile benim ortamızda yatıyor. Az önce, 5oz sütü iştahla devirdi. Ardından babasıyla benim burnumuza, gözümüze parmak soktu. Kapalı ağzımızı zorla açıp, dişlerimizi elledi. Benim uzun saçlarımı nemli ellerine doladı ve çekti. Babasının kafasına pat pat vurdu. Bu şekilde 45 dakika mücadeleden sonra, nihayet uyudu. Kuzey, nefesini tutarak minik bedeni, bizim yatağımızdan kendi yatağına taşıdı ve nazikçe bıraktı. Kör karanlıkta el yordamıyla yolumuzu bulmaya çalışarak, koridordan sızan ışığa doğru, bir kedi sessizliğinde yürüdük. Yolda karanlıktan Kuzey ile kafalarımız birbirine tokuştu. Acıdan dudağımızı ısırmamıza rağmen, ses çıkmasın diye çenemizi kapalı tuttuk. Gece uykusu bu, boru değil! Bizim saatlerimiz başlıyor.

Gecenin sessizliği diye birşey vardır değil mi? Yazarlar falan ondan ilham alır. En bir güzel romanlarını döşerler bu sessizlikte. Çocuk olduktan sonra anlıyorsunuz anacığım, gecenin sessizliği hiç de sessiz değil.

Bilgisayarın başına oturuyorum. Klavyeye her vuruşumda TIKIR TIKIR bir ses. Sanırsın ki 50 senelik daktilo ile yazıyorum. O yetmezmiş gibi mouse’a her tıklayışımda insanı sinir eden bir ÇIT ÇIT! Acaba Can duydu mu? Tom Cruise’un Minority Report filmindeki gibi, havada, el hareketleri ile idare edilen bilgisayar teknolojisinin biran evvel hayata geçmesi için dua ediyorum.

Akşam yemeğinin etkisi ile midem çalışıyor. GURUL GURUL! GIRRR! Sindirim sesleri bu kadar yüksek olmak zorunda mı sanki? Şimdi, söylemesi ayıp, tuvalete girsem, sifonu çekmek zorunda kalacağım. Dünyanın en yüksek sesi. Dur şunu tutabildiğim kadar tutayım. Çocuğu daha yeni yatırdık, şimdi uyanmasın.

Bari bir bardak su içeyim diye ayağa kalkıyorum. GICIRRRR! Ayağımın altındaki tahta inleyen nağmeler çıkarıyor. Olacak iş değil.Yağlanarak susar mı acaba bu meret?

Mutfağa doğru yürüyüp su bidonunun musluğunu açıyorum. ŞORRRR! Kuzey su içtiğime inanamamış gibi bir bakış fırlatıyor. “O bidon çok ses çıkarıyor. Şimdi doldurmasan olmaz mı?” “Susuzluktan öldüm ayol” diye fısıldıyarak yanıt veriyorum. Çok yavaş konuştum herhalde dediğimi anlamıyor “Ne?” . Yanına gidip” Her akşam fısıltıyla konuşmaktan sıkıldım. İki katlı bir eve taşınalım. Can’ı üst katta uyutur, biz de alt katta dilediğimiz gibi konuşuruz.” diyorum. “Düşünürüz” diyor. “Bir de önümden çekilir misin? Televizyonda ne dediklerini göremiyorum.” Yanlış okumadınız. Televizyonu duyamıyor değil, göremiyor. Can uyanır korkusundan televizyonun sesini tamamen kısıp, altyazı ile izliyoruz da…

Tekrar bilgisayarın başına oturuyorum. Kütüphanenin üzerindeki saat ÇIT, ÇIT, ÇIT… Beynimi deliyor. Elektronik olanı alamazdık sanki…

Alt kattaki komşu yine başladı. Anlıyorum kış mevsimi ve hastalıklar olağan, ama, böyle de öksürülmezki ÖHÖÖÖÖÖ, ÖHH-HÖÖÖ! HÖÖÖ! Sanırım kustu. Şimdi aşağıya inip “Geçmiş olsun komşu, ama biliyor musun, uyandıran uyutur” diyeceğim. HÖÖÖÖ! diye kalacak.

Adamın öksürüğü duruyor ve ev nispeten bir sessizliğe bürünüyor. Düşüncelerimi (sessiz olanları) toparlayıp, yazmak üzere elimi klavyeye uzatıyorum. DİRİLİLİLULU, DİRİLİLİLULU! Gerçekten mi? Süratle cep telefonumu bıraktığım masaya koşarken ayağımı sandalyeye çarpıyorum. AHHHHHŞŞŞŞŞ! Yüzüm mosmor, bir yandan da “ben bunu sessize almamış mıydım yahu” diye düşünerek telefonu cevaplıyorum. Arayan Defne, Can’ın halası. Telefonda cıvıl cıvıl güzel geçen gününü anlatıyor. Sessizce HIHI-HIHI diyerek dinliyorum. “Sen galiba konuşamıyorsun yine” diyor. “Can uyuyor mu?” “Evet” diyorum, “Sonra konuşalım mı?” “Tamam” diyor. Halden anlayan insan başka oluyor.

Tekrar acıkmaya başlıyorum. Ama buzdolabından çıkan tencerenin tezgahın üzerine konarken ses çıkarma ihtimali beni düşündürüyor. Felaket birşey. Zaten tencereyi alsam ne olacak? Yemeği mikrodalgaya koysam, ısınınca BİP BİP ötecek. Zaten bu saatte yemek yememeli değil mi? Çay yapsam, suyun kaynarken foşurtusu. Kuyruğumu kıstırıp, bilgisayarın başına dönüyorum.

Dışarıdan olanca sesiye bir itfaye arabası geçiyor. Bu şehirde yangınların çıkması Can büyüyene kadar ertelenmeli. Dünyaya sesleniyorum. Biraz sessiz olun da, çocuk uyuyor!

Diger yazilarim için>> http://www.bebekveben.com
Facebook>> Bebek ve Ben http://www.facebook.com/pages/Bebek-ve-Ben/156814961053785
Twitter>> Bebek_ve_Ben http://twitter.com/Bebek_ve_Ben
 

 

 

 
Toplam blog
: 143
: 7266
Kayıt tarihi
: 19.09.11
 
 

Merhabalar! Adım Tanla. Dijital tasarımcıyım. Eşim Kuzey ve küçük oğlum Can'la beraber dünyayı ke..