Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '21

 
Kategori
Kitap
 

Statü Endişesi

Statü; 

 
Oxford sözlükten yaptığı alıntıyla, Google'ın: kişinin bir toplumda ya da bir topluluktaki durumu, yeri, kazandığı saygınlık, makam olarak tanımlanan kavram. Modern toplumda, insanın varoluş endişesi taşımasına sebep olan, belki gerçeklik. Yaş ilerledikçe benim de yüzüme çarptığını hissettiğim soğuk duvar.
 
Hayatınızı kazanmak için yaptığınız işi sorguladığınız sıradan günlerin birinde bir soru gelir aklınıza ansızın;
 
"Peki Ben Neyim?"
 
Bu soruyu sorduran egodur. Kendi Egomun verdiği cevapları söyleyeyim; sosyolog, Latin Amerika Çalışmaları uzmanı, aslında Bağımlılık Danışmanı ama yasal görünümde operatör, Yaşam Koçu, yazar...
 
Bunlar yaptığım işler, peki beni tanımlayan ne?
 
Bugüne kadar düşünmedim aslında, ama şunu fark ettim. Değer görmem ve gurur duyulan olmam için kullanacağım etiket ne? Ya da böyle bir etikete ihtiyacım var mı?
 
Şimdi bu satırları okuduğu zaman kızacak dostlarım var biliyorum. Ama bazen düşünüyorum. Bir topluluğa girince fark edilmeme sebep olacak şey ne? Ya da o topluluğa girmeme gerek var mı?
 
Şu yaşadığımız zamanları düşünün. Bir Ankaralı olarak konuşuyorum. Biz de Girişimciler sevilmez. Memur olmak, Öğretmen olmak, Avukat ya da Hakim olmak, Doktor olmak gibi tanımlamalar sevilir ve saygı görür.
 
En çok memuriyet. Bir memursan, uzmanlığın varsa, güzel bir de yuvan, maaşın iyi, araban evin tam, o zaman insansın gibi düşünülür.
 
Evet Öz Yıkım ekibi çalışıyor bende şu an. Olduğum yer ve olmak istediğim yer arasında uçurum varmış gibi hissettiğimden mi nedir?
 
Alain de Botton'un Statü Endişesi kitabı vardı. Lisans dönemimde okumuştum. Şimdilerde hatta bugün yeniden elimde olmasını istedim. Şansa bakın ki Sel Yayıncılık tekrar basmış. Bu yazıyı kaleme almadan öğrendim. 
 
Ne mi anlatıyor? Kısaca özetleyeyim. Hatta arka kapak yazısını buraya bırakayım:
 

Statü Endişesi, hepimizin içini kemiren ancak pek nadir ifade edebildiğimiz bir korkuyu su yüzüne çıkarıyor: Başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü korkusu ve başarısızlığımızın toplum tarafından acımasızca yargılanacağı hissi. Bir başka deyişle, evrensel bir endişeye, statü endişesine ayna tutuyor.

Alain de Botton, yine zarafet ve incelikle statü endişemizin nereden kaynaklandığını ve onu yenmek için neler yapabileceğimizi anlatıyor. Felsefecilerin, sanatçıların ve yazarların yardımıyla, statü endişesinin tarihsel öyküsünü ve tarih boyunca bu endişeyi yenmeye çabalamış hareketleri inceliyor. Toplumun acımasız yargılarına karşı kalkanlar edinen ve bu yolla mutluluğa ulaşmaya çalışan yalın ayaklı filozofların, üstsüz bohemlerin, komedyenlerin, şair ve ressamların bir resmi geçidini sunuyor okura.

Sonuç: Bu kitap yalnızca eğlendirmiyor, düşüncelerimizi de kışkırtıyor. Felsefenin yardımıyla toplumsal kaygılarımızdan kurtulmamızı sağlarken yürekleri hafifletiyor. Kitabı okuyanlar, belki yıllardır ruhlarını kemiren statü endişesinden arınmış olacaklar. Kitabı okuyanlar, belki yıllardır ruhlarını kemiren statü endişesinden arınmış olacaklar.

Şimdi bu durumu yazma sebebim şu. "Ye kürküm ye" sevdasına düşülen bu toplumsal ortamda, biz aslında neyiz?

Yaptığım işlerle anılacaksam, ben altı üstü bir işçi miyim?

Ben öyle hissetmiyorum. Hissetmedim de. Ama yersiz bir şekilde insanların statümle değerlendirdiğini fark edip bir "Endişe" sarmalına sürüklendim.

Hadi siz de sorun kendinize; 

" Sahi ben neyim?"

Felsefi tartışmaları uzun uzun yaparız. Ama bundan sonrasında sevdiği işleri yaparak kendini kazanma derdinde olan ve gelişime aşık bir bireyim.

Durmak yok. Değişmeye ve gelişmeye devam. 

O uçurum elbet silinir gider. Ben kalanlarımla güzelim ve kabul görmekteyim. Göreceğim de.

Bugün de böyle.

 

Sevgiler...

 
 
Toplam blog
: 48
: 89
Kayıt tarihi
: 11.01.21
 
 

Profesyonel Koç Bağımlılık Danışmanı Sosyolog Yazar Latin Amerika Çalışmaları Uzmanı Analog Fotoğ..