Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '16

 
Kategori
Sivil Toplum Kuruluşları
 

STK'lar ve bir örnek

STK'lar ve bir örnek
 

STKLAR


Dernek, vakıf, sendika ve oda adı altında faaliyet gösteren, topluma yararlı hizmet vermek için kurulan, gönüllülük esasına dayanan, kar amacı gütmeyen, gelirleri bağışlar ve üyelik ödemeleri olan resmi kuruluşlardan bağımsız olarak çalışan siyasi, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçlar doğrultusunda lobi çalışmaları ve eylemler yapan kuruluşlara STK (sivil toplum kuruluşu) dendiğini biliyoruz. STK’lar özel kişilerin girişimiyle devlet organizasyonlarından bağımsız yasal  organizasyonların genel adı, kısmen veya tamamen devlet organları tarafından desteklense bile bünyesinde bir devlet yetkilisini barındırmıyorlar. Devletin gücünün yetersiz kaldığı konularda araştırma, tesis ve hizmet sağlayarak devlet işlerindeki açığın ve gecikmenin kapanmasına yardım ediyorlar. Bu kuruluşlar ülke vatandaşlarının seslerini duyurmalarını, sorumluluk almalarını ve devlet ile kurdukları örgütü diyaloga geçirmeye çalışıyorlar.

STK’ları kabaca üçe ayırmak mümkün; 1) Aktivite merkezli STK’lar (spor, kültür, rekreasyon vb. alanlarda faaliyetler gösterirler), 2) Toplum merkezli STK’lar (siyasi partiler, sendikalar, çevre örgütleri, yerel toplum örgütleri vb.), 3) Refah merkezli STK’lar (sosyal hizmet, sağlık, eğitim vb. hizmeti sunarlar.

Kuruluş konuları farklılıklar gösterse de hepsinin dayandığı temel “Birlikten Güç Doğar” ilkesi olan STK’lar neden önemlidir? Birey olarak baş edilemeyecek uygulamalarla güç birliği platformu STK olarak baş etmek mümkündür.Toplumsal olarak bugüne kadar mevcut örf, adet, gelenek ve göreneklerimizle ayakta durmayı başardık ama şimdilerde kapitalizmin sınır tanımayan neoliberal politikaları mevcut kültürümüzü törpülemeye başladı ve tehlike çanları Ülkemizde gürültülü bir şekilde çalmaya başladı.

Ne var ki, Refah Devleti, 20. yüzyıl boyunca, özellikle gelişmiş ülkelerde STK’lara çok fazla ihtiyaç bırakmamış, toplumsal refahı en etkin ve en rantabl şekilde sağlamıştı. Ancak, uzun zaman boyunca tek başına toplumsal refah sağlayan devletin bu işlevi, küreselleşmenin ortaya çıkışı ve liberal felsefenin önem kazanmasıyla birlikte zayıflama sürecine girdi. Yeni ekonomik ve politik felsefe, sosyal alan dahil olmak üzere, devletin tüm alanlardan elini çekmesini öngörmekteydi. Ancak; “refah karması” olarak adlandırılan diğer bazı kurumlar (sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve dini kurumlar) toplumsal refah sağlamada devlete yardımcı olmak istiyordu. STK’ları, özellikle toplumsal refahın sağlanmasında, bir yöntem olarak tekrar ilgi görmeye başladı; merkezi, yerel yönetimler ve STK’lar arasında yeni bir rol dağılımı ortaya çıktı. STK’lar, esnek yapıları, yüksek verimlilikleri ve desantralize (yerelleştirme) örgütlenmesi ile 1980’lerden itibaren, özellikle ileri Batı ülkelerinde, devletin refah hizmetleri yanında kendisine gitgide artan bir şekilde yer buldu.

STK’lar ile ilgili yaptığı çalışmalarla dikkatleri çeken Lester Salamon, kar gütmeyen kuruluş olarak tanımlanan kuruluşların 6 benzer özelliği olduğunu ifade etmektedir. Bunlar; Birincisi; bu kuruluşlar her şeyden önce hepsi bir şekilde “kurumsallaşmış”tır, İkincisi; bu kuruluşların “özel sektörde” faaliyet gösteriyor olmasıdır., Üçüncüsü; “elde edilen kar’ın sosyal amaç doğrultusunda dağıtılması”dır, Dördüncüsü; “bağımsız bir yönetimin varlığı”dır. Beşincisi; kar gütmeyen kuruluşların “gönüllü” bir şekilde ortaya çıkmasıdır. Sonuncusu ise; kar gütmeyen kuruluşların “kamusal amaçlı” faaliyette bulunmalarıdır.

Misyonu; Farklılıkları zenginlik kabul ederek, birlikte yaşama kültürü oluşturmak, Ulusal ve uluslar arası sorunları yok saymak yerine, çözüm adına bu sorunların üzerine cesaretle yürüyebilmek ve böylece pasiflikten kurtulup aktif ve dinamik kalabilmek, tüm toplum katmanlarından insanların karşılıklı önyargılardan kurtulmalarına katkı sağlamak ve bir ortak akıl, ortak payda ve diyalog ortamı oluşturmak, çatışmacı, reddiyeci, sert ve radikal tavırları kırmak ve akıl dışı çözüm arayışlarına set çekmek, tüm dünyanın örnek aldığı bir makul çözüm platformu…

Etkinlikleri; Kapsayıcı Demokrasi ve İnsan Onuru, Türkiye Üzerine Farklı Bakışlar, Arap Baharı’ndan Sonra Ortadoğu, 12 Haziran Seçim Sonuçları Değerlendirmesi, Yeni Dönem, Yeni Anayasa…

1998 yılında kurulan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın desteklediği bir çalışma grubu olan, İsmini doğal güzellikleri ve gölüyle Bolu dağları arasında yer alan Abant’tan alan bir STK olarak Abant Paltformu sözcülerinin iddialarına göre; Toplumda bir soruya yanıt olacak ya da ihtiyacı karşılayacak aktüel ve kültürel nitelikli bütün konuları gündemine almış, yerel bir platform olmasına karşın, uluslararası programlar düzenlediği, toplantıların aydınlar için bir kavşak noktası olduğu, bu toplantılarla aydınların küresel sürece katkı sağladığıdır.

İlki 1988’de gerçekleştirilen ve 29 kez toplanan Abant Platformu toplantılarını düzenleyenler, “Sağcı-Solcu, Marksist-Ateist, Devrimci-Muhafazakar, Ülkücü-Liberal, Akademisyen-Gazeteci, Hukukçu-İlahiyatçı, Sosyal bilimci-Pozitif bilimci, ülkedeki pek çok farklı meslek ve eğilime mensup” fikir sahiplerinin katılımıyla “ülke ve insanlık sorunlarının çözümü için ortak platformları yaratma” iddiasında idiler. Belli bir fikri, kültürel, politik-sosyal ve iktisadi amaca sahip, Amerikancı “ılımlı İslam Projesi”ni benimsemiş sermaye kesimleri ve onların “aydınları” tarafından düzenlenen, “herkese ve halka hizmet için” gerçekleştirdikleri bu toplantılara, “toplumun her kesiminden katılım olduğu” söylemleri, reklama yönelik ve gerçekçi olmayan, samimiyetsiz iddiadan ibaretti, kanımca.

Bağımsız bir “think tank” kuruluşu” haline geldiği söylenilen Abant Platformu toplantıları, yol göstericisinin ABD’de üstlendiği ve “Cihadı ancak devletler ve düzenli ordular ilan edebilir” diye fetva vererek, Amerikan işgallerine dini koruma sağlamaya çalışan, Amerikancı görüşlerin ele alınması ile kabul görmesinin, ABD’nin yayılma stratejisinin “demokratik görünüşlü” bir payandasına dönüşmüştü. Huntington’cu görüşe toplumsal destek sağlama görevi bu Platforma ihale edilmişti.

CNN TÜRK’te Didem Arslan Yılmaz’ın konuğu olan, bir dönem Fethullah Gülen’in sağ kolu olan Nurettin Veren, “Abant toplantılarına katılan gazetecilere 2’şer 3’er bin dolar rüşvet verilirdi.” (diş kirası) diyerek, Cemaat’in Abant Toplantıları’ndan çıkan sonuç bildirgelerinin de Fethullah Gülen’in görüşlerini yansıtacak şekilde oluşturulduğunu ileri sürdü. Mehmet Altan, Ahmet İnsel, Sami Selçuk, Nuray Mert, Aydın Engin, Nilüfer Göle, Ceyda Karan, Baskın Oran, Murat Belge, Asaf Savaş Akat, Cengiz Çandar, Ergun Babahan, Ömer Laçiner, Nazlı Ilıcak, Etyen Mahçupyan, Cengiz Aktar, Fuat Keyman, Eser Karakaş, Rober Koptaş, Oral Çalışlar, Tarhan Erdem ve Gülden Aydın, Cemaat’in Abant toplantılarına katılan gazeteci ve yazarlardan bazıları. 

Seçkin ve renkli bir aydın topluluğu olduklarını söylüyor katılımcılar. Ben ise katılımcıların samimiyetlerinin test kalibrasyonlarının ortada olduğunu söylüyorum.

Sahi, bileniniz varsa söylesin lütfen! Türkiye’nin sorunlarının masaya yatırıldığı bir STK iddiasında olan Abant Platformu, amacı ve misyonuna göre Türkiye’nin hangi sorununa çözüm bulmuştur?

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..