Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '18

 
Kategori
Bilim
 

Striatumunuza Dokunabilir miyim?

Striatumunuza Dokunabilir miyim?
 

Açık beyin ameliyatı sırasında ventral striatumun bölgesine temas edilen bir hastanın videosunu izledim geçen gün(niye diye sormayın, beyinle ilgili ne buluyorsam okumak, ne görürsem izlemek eski alışkanlığım, zevk ve renk meselesi).

Adam, tepesinin tası atmış olması gerekirken büyük bir keyifle ne kadar mutlu ve mesut olduğunu anlatıyor, ameliyat esnasında operasyonu yapan doktorlarla sohbet ediyordu. Korku filmi gibi bir sahneydi aslında gördüklerim. Doktorlar “ventral striatumunu” uyardıklarından adamcağız hayatından pek bir memnundu, mutluluğunun ardındaki sır da tam da o noktanın aktive olmasındaydı.

Ventral striatum beynimizin haz ve zevk noktası ile ilgili bir tür “g noktası” gibi düşünün, mutluluğumuzla ilgili minicik bir alan. Rutin davranışlarımızı, alışkanlıklarımızı, öğrenmemizi, duygularımızın düzenlenmesinde görev alıyor.

Hadi biraz da malumatfuruşluk yapayım, bu bazal ganglianın, dorsal striatum (kaudat çekirdek ve putamen), ventral striatum (akkumbens çekirdeği ve koku yumrusu), globus pallidus, substantia nigra gibi pek çok bölümü var bunlar günlük hayattaki çoğu işi yapabilmemizi sağlayan sinyal giriş ve çıkışına sahipler. Bazal ganglia ne mi? Orası da ön beynin çok derinlerinde yer alan serebral korteks, talamus, beyin sapı ve daha birçok beyin bölgesiyle sürekli iletişim halinde olan çok sayıda nörondan oluşmuş bir beyin bölgesi. İşte vertal striatumda bu bazal ganglianın çekirdeği. Beynin çok iç kısmında parkinsondan, şizofreniye pek çok hastalık bu bölgenin hasar görmüş olması ile açıklanıyor. Basal çekirdeklere bilgi girişi striatumda gerçekleşiyor.

Her birimize açık beyin ameliyatı yapıp doktorların hassas noktalarımıza dokunmasını bekleyemeyeceğimize göre mutluluk noktamızı nasıl hareket geçirebileceğimizi çözmemiz gerekiyor. Gerçi o yolun sonu da yalancı hazlara arttırılan hazların neden olduğu bağımlılıklar gibi devasa bir çıkmaz sokağa götürüyor bizi. Bağımlılıklarımız her ne şekilde olursa olsun beynimizdeki ödül ve zevk mekanizmalarının aşırı aktif hale gelmesinden kaynaklanıyor. Bağımlılık denen şey, vazgeçilmez bir şekilde ödül mekanizmamızın dopamin bombardımanına tabi olması değil mi zaten? Size zevk veren maddeyi ne kadar uzun süre alırsanız dopamin salgınız o kadar azalıyor, o yüzden hep daha fazlasına ihtiyaç duyacağınız bir kısır döngüye giriyorsunuz, bağımlı olduğunuz şey her ne ise her seferinde daha yüksek miktarlarda almanız gerekiyor. Bu da sizi her geçen gün daha mutsuz ve daha bağımlı yapıyor, bir anlık yalancı mutluluk için onca ziyân… Haz duygusunu doğuranın, endorfin ve ensefalin gibi, opioidler adıyla bilinen bir grup kimyasal madde olduğu görüşü giderek yaygınlık kazanıyor. Bağımlılık bedelini oldukça ağır ödediğimiz bir tür patolojik öğrenme biçimi.

Araştırmacılar dorsal striatumun amaca yönelik davranışlar ve karar almadaki rolü üzerine geçmişte yoğun incelemeler yapmışlar son on yıldır da ventral striatumun yani nucleus accumbensin, dorsal striatumu dopamin hücreleri vasıtasıyla etkilediğine dair çalışmalar sürdürüyorlar[1]

Harvard Tıp Okulu nörolojik bilimler uzmanı olan Hans Breiter, yaptığı bir deneyde, damarlarına kokain zerk edilmek üzere bir uyuşturucu bağımlısı ile borsaya yatırım yapıp, bu yatırımından yüksek bir kazanç bekleyen bir borsa uzmanının beyinlerini fonksiyonel manyetik rezonans altında incelediğinde, ikisinde de, beklenti için beyinlerindeki aynı yerin dopamin bombardımanına uğradığını görmüş. Tahmin edin bakalım bu bölge neresi? Yine benzer biçimde yapılan bir çalışmada araştırmacılar transkranyal manyetik uyarma (TMS) tekniği kullanılarak gönüllülerin beyinlerinin bir bölümü uyarmışlar ve yani beynin ön kısmına sadece birkaç dakika manyetik bir uyarı vermişler, sonuç; bir süre sonra müzik beğenilerinin değişebildiğini görmüşler. Sriatum, müzikten zevk alma beklentisi içinde olduğumuzda ve müzikten çok zevk aldığımız anlarda etkinleşiyor.[2] Demek ki müzikten başka uyaranlar kullanılarak insan beyninde benzer değişiklikler elde edilebilir.

Âşık olmak ayıca dopamin adı verilen, ödül sistemini devreye sokan kimyasalın da salınmasını sağlar. Dopamin ödül sistemini harekete geçirir ve tıpkı kokain ya da alkol gibi, kişiye yoğun bir coşku ve mutluluk sarhoşluğu yaşatır. Aşkın bağımlılık yapıcı maddelerle olan benzerliği pek çok bilimsel çalışma ile ispatlandı malumunuz. Âşık olduğumuz zaman beynimizin ödül sistemini devreye sokan kimyasallar devreye giriyor. Anne-bebek ilişkisinde rolü olan oksitosin ve vazopresin hormonları burada devreye girerler. Aşk hormonu oksitosin çiftlerin aralarındaki duygusal bağı kuvvetlendirir. Yanakların kızarması, kalbimizin hızlı atması, heyecanlanmamız, avuçlarımızın terlemesi bu kimyasalların vücudumuzdaki fiziki belirtilerinden sadece bir kısmı. Vücudumuzun bir yanı bu durumu “kriz” olarak gördüğü ve onunla başa çıkmak istediği için romantik bir aşkın ilk döneminde stres hormonumuzun artması bundandır. Tabii ki kortizol seviyesi yükseldikçe, bir nörotransmitter olan serotonin miktarımızda azalıyor. Aşkın bizi biraz delirtmesi de bundan. Aşk devam ederse birkaç yıl sonra bu dizginlemesi zor olan duygularımız duruluyor, araştırmacılar bu dönemi, “tutku halen vardır ama stresi bitmiştir” diyorlar. Bu şu demek, kortizol ve serotonin seviyelerimiz normale dönüyor, bizde strese neden olarak başlayan aşk artık stresten koruyan bir kalkana dönüşüyor. Aşkın sürmesi durumunda romantik duyguların neden olduğu tutku ve ihtiras genellikle azalmış olsa da beynin ödül sistemi halen aktif olarak çalışıyor. Bu arada romantik âşıklar için iyi haber “Aşkın Ömrü İki Yıl” filân değil.

2011 yılında New York Stony Brook Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, evliliğin üzerinden yıllar geçmiş çiftlerin bile birbirlerine deli gibi âşık olabileceklerini kanıtladı. Araştırma ekibi ortalama 21 yıldır evli olan ve yeni âşık olan çiftlere MRI taramaları yaparak bunları kıyaslamış. Sonuçta raporlara bakıldığında eskiden beri birlikte ve birbirlerine hâlâ âşık olan bu çiftlerle, birbirlerine yeni âşık olmuş çiftlerin dopamin yönünden zengin olan kısımlarının ve aktivite yoğunluklarının birbirleri ile aynı olduğu ortaya çıktı. Güzel haber değil mi? Diğer yandan âşk acısı yaşadığımızda kırılanın kalbimiz olduğunu sansak da aslında kırılan ya da daha doğru bir ifade ile bize bunları hissettiren duygular beynimizde oluşuyor. Kırılan bir şeyler varsa kalpten çok kafaya yakın anlayacağınız. Sizi âşık hissettiren hormonlarımız bağımlılık yitimi sonrası yoksunluk sendromu yaşamamıza neden oluyor. Psikolojik sanılsa da kalp (yoksa kafa mı demeliyiz) kırıklığının acısı fiziksel acıya benzer etki ediyor bedenimize. Eternal Sunshine of the Spotless Mind/Sil Baştan, filmini hatırlıyor musunuz? Michel Gondry’in yönettiği ve 2004’te vizyona giren film Akademi’den en iyi özgün senaryo ödülü de almıştı. Joel Barish (Jim Carrey) ve Clementine (Kate Winslet) iki yıllık devam eden bir aşk yaşıyorlar, sonunda anlaşamayıp ayrılıyorlardı. Clementine daha fazla aşk acısı çekmemek için ilişkiye dair tüm anılarını tıbbi bir müdahale ile kafasından sildiriyor, Joel bunu öğrenince önce çok üzülüp o da  aynı yöntemle acısından kurtulmak istiyordu… Film zaten ondan sonra güzelleşiyordu.İşte filmde kullanılan yöntemle aynı olmasa da artık hafıza silmek sadece bilimkurgu filmlerinin tekelinde değil. Hafızanızı değiştirmek, zihninize sahte anılar yerleştirmek, sizi mutlu ya da mutsuz hissettirmek de… Umalım da, nöro-bilim ve beyin, birtakım güçlerin elinde Atom bombası gibi kitleleri topyekün imhâ edecek bir silâha dönüşmesin. Sahi siz acısından kurtulmak için hafızanızı sildirmeyi göze alabilir miydiniz?

 

 


[1] SN Haber, B Knutson, “The reward circuit: linking primate anatomy and human imaging”,  Neuropsychopharmacology, 2010, Jan, 35:4-26

 
Toplam blog
: 96
: 1137
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

 Hacettepe Üniversitesi mezunu, nörobilimden psikolojiye disiplinlerarası eğitime hevesli bir Türko..