Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ağustos '17

 
Kategori
Kitap
 

Struma: Aşk Yolcusu

Struma: Aşk Yolcusu
 

2. Dünya Savaşı, 20. yüzyılın belki de en acı olayıydı. Hemen hemen birçok Avrupa ülkesinde karanlık bir dönem olarak yaşandı ve tarihlerinde yüzyıllar geçse de kapanıp, iyileşmeyecek kadar derin yaralar, acı hatıralar bıraktı. Türkiye her ne kadar 2. Dünya Savaşı'na girmese de; kendi içinde yaşadığı ekonomik sorunlar ve siyâsî çalkantılarla, yanıbaşına kadar gelen savaşın etkilerini en bariz hisseden ülkelerden biriydi.

Yıllar önce gittiğim bir karma resim sergisinde (Işık Yolu-Mevlana Karma Resim Sergisi, Dolmabahçe Sanat Galerisi, 2009) Bahar Hanım'la hoş bir tesadüfe dayanan tanışıklığım, daha sonra kendisinin de Milliyet Blog'da yazmaya başlaması ve bir de yakın dünya tarihine karşı gem vurulmaz merakım; Aşk Yolcusu (2014)'na ilgimi daha da pekiştirdi. Haftalık Musevi yayın organı Şalom Gazetesi (1947)'nin de yazarlarından olan Bahar Feyzan; 2. Dünya Savaşı tarihini bu kez bir aşk hikâyesinin penceresinden ele alıyor.

20. yüzyılın en elim deniz felaketlerinden biri olan Struma (1942), Türkiye tarihinde de bir utanç vesikası olarak yerini aldı. 1942 yılında Romanya'nın Köstence Limanı'ndan, Filistin'e doğru giden Struma yolcu gemisi; İnönü yönetiminin Almanlardan gelen yoğun baskılara karşı direnç gösterememesi sonucunda geri dönüş yaptığı Karadeniz açıklarında çıkan şiddetli bir fırtınada alabora olup, 800'e yakın Yahudi yolcusuyla birlikte karanlık sulara gömülür. Struma'nın yolcuları arasında Yahudi kökenli Türk doktor İzak Levi ile uğruna neredeyse ölümü göze aldığı sevgilisi, büyük aşkı Viktorya da vardır.

Temasında aşkı barındıran her yapım (dizi, film, edebi eserler...), doğrusunu söylemem gerekirse benim pek de tarzım değil. Melankolik gelir bana, sıkıntı verir. Ama Aşk Yolcusu'nu okumamın ardında yakın dünya tarihine yönelik dürtülerim de yatıyordu. Daha önceden edinip de, Aşk Yolcusu'nu okuyanlarda, kitabı okurlarken bir duygularının da kabardığına en az adım kadar eminim. Neredeyse bütün dünyayı sarsan, tarumar eden ve kazanan ülkelerin dahi bu yolda mağlup sayıldığı, ekonomik yönden yıkıntıya uğradığı bir savaş, savaşın onca tahribatına inat yine de tutunmanın, ayakta kalmanın mücadelesini veren bir aşk ve ekonomik bağımlılığının yanında, kendi karasularında dahi Avrupa'nın despot birliklerine, güçlü ülkelerine sözünü geçirmekten aciz bir devlet yönetimi. İçinizde barındırdığınız ülke sevgisi ve millî aidiyet duygusuna rağmen okurken; 'ülkemiz neymiş aslında', diye düşünüp, bir yandan tarihinizi de sorgulayacağınız bir roman, Aşk Yolcusu. Ve en önemlisi de uzun yıllara varan sıkı dostlukların, zamanla siyâsî ihtiraslara kurban gidişinin acı, dramatik bir portresi.

Aşk Yolcusu'nu ele aldığım yazımda son paragraf, son sözler; okurken derin duygu girdabına kapıldığım romanın yazarı üzerine. 2011 yılında haberciliğe nokta koyan Bahar Hanım, daha sonra edebiyat alanında yoluna devam etti. Senaryo yazarlığı da yapan Feyzan'ın, Aşk Yolcusu ilk romanı.

Her şeyin ilkinde birtakım aksilikler, şanssızlıklar elbette yaşanır. Ama Bahar Hanım, gazeteciliğinde olduğu kadar, ilk romanı Aşk Yolcusu'nda da daha şimdiden başarılı bir sınav verdi gibi. Ve devamı da gelecek mutlaka. Müdavimi olduğum Şalom Gazetesi'ndeki (HİKÂYECİ köşe adıyla yazıyor) yazılarından günün birinde böylesine sürükleyici ve duygu yüklü bir romanın çıkacağı ta en başından belliydi.

Bahar Feyzan,

Everest Yayınları, 2014.

 
Toplam blog
: 266
: 1321
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1982 yılında İstanbul'da doğdum. Açık Öğretim Fakültesi İşletme Lisans eğitimimi 2005 yılında tam..